Cehaletin Psiko-Patolojisi

~ 21.06.2012, Prof. Dr. V. Doğan SORGUÇ ~

Dünyada, maddi ve manevi her eserin -din dahil- insan becerisinin ürünü olduğu açıktır. Beceri ise bilgi artı deneyim demek olduğundan, çağdaş bilgi ve deneyimin insanlığa armağanının “uygarlık” adını taşıdığı bilinmektedir.

Türkiyenin ilk şeker fabrikalarının ve YKBnin kurucusu Kazım Taşkent Yaşadığım Günleradlı eserinde (YKB, Öz. Yay. 1980) şu düşüncelere yer vermiştir: Bir toplumda kötüler ve tedirginlikler artar da zamanında önlemleri alınmazsa, ortalık kaybedecek hiçbir şeyleri olmayan maceracı insanlarla dolar. Bunların en hayalci ve atak olanı başa geçer ve toplumu bilinmez bir yöne doğru sürükler. Benim yaşadığım dünyada böyle pek çok sefere çıkıldı; çok acı çekildi.

Bu düşüncelere dayalı olarak sunulan makaleye, yurdumuzun Balkan faciası üzerine yazılmış bir kitabın adının (Tercüman Yay.) konulması uygun görülmüştür.

Dünyada, maddi ve manevi her eserin -din dahil- insan becerisinin ürünü olduğu açıktır. Beceri ise bilgi artı deneyim demek olduğundan, çağdaş bilgi ve deneyimin insanlığa armağanının uygarlıkadını taşıdığı bilinmektedir.

Ancak, ünlü felsefecimiz Prof. Dr. Nermi Uygurun ifadesiyle uygar olmak zor iştir. Zira bu oluşum, insanlık tarihi boyunca çok yoğun ve tutarlı uğraşlar sonucu ortaya çıkmıştır. İnsanlık tarihinin 500 yıl süren aşırı dinsel Hıristiyanlık (ortaçağ) dönemini, Greko-Romen uygarlığı temeline dayalı aklın, Aydınlanma adı verilen dinden bağımsızlaşma serüveni izlemiştir. Bu serüveni yaşayan Avrupa, yeni keşifler, bilim ve sanayi alanlarındaki gelişmenin dünyada pazar ve doğal kaynaklara doğurduğu ihtiyaç ve rekabet koşulları nedeniyle, sömürgeci, varsıl ve emperyalist olmuştur.

Buna koşut gelişen milliyetçilik, bu ülkelerin arasında büyük paylaşım savaşlarına yol açmış, çok acı çekilmiştir. İkinci Dünya Savaşının ardından dünyada demokratik devlet ideolojisi ve büyük sermayenin küreselleşme ihtiyacı gündeme gelmiş, bunun arkasındaki güç, sosyo-kültürel ve tekno-ekonomik açıdan çağdaş kültür düzeyine erişmemiş devletleri, kendi çıkarlarına göre biçimlendirmeye başlamıştır. Bu noktada Türkiyenin varlık sorunu gündeme gelince, askeri zaferleriyle birlikte, okuduğu dört bin kitap ve uygulamaları sonucu Atatürkün ulusa çağdaş uygarlık düzeyini aşmahedefi büyük önem kazanmıştır. Bu hedef, insan beyni işlevsel merkezlerindeki etkinliğin tartışılmasını kaçınılmaz kılmaktadır.

Bu merkezlerden üstbeyin”, eğitsel bilgi birikiminin, altbeyinise kendinden (insiyaki) davranışların merkezleridir.

Üstbeyinde (korteks), sol lobdiye adlandırılan sayısal işlemler merkezi ile sağ lobdiye adlandırılan bütünsel, sanatsal, kreatif işlemler merkezi bulunmaktadır.

Altbeyindeki bilinçaltından (veya dışından) yaşamsal reaktif birikimler, DNA molekülleri nedeniyle atalara ait genetikten, kalıtsal refleksif içgüdüler ortaya çıkmaktadır.

Bu açıklamadan, çağdaş uygarlığın genel kültüre (felsefe, tarih, edebiyat ve matematik) dayalı bir üstbeyin ile, buna uyumlu bir altbeyin işlevleri eseri olduğu anlaşılmaktadır.

Genetik yapılanmanın, üç kuşakta değişime uğradığı; buradan çıkan verilerin üstbeyin verilerinden önce karar merkezine ulaştığı bilindiğinden, önemli kararlardan önce insanın derin düşünmeye zaman ayırması önerilmektedir. Dolayısıyla, insanın yaşama bakış ve davranışında (kültür), üstbeynindeki niteliksel işlevin, uygun altbeyin desteğinden yoksun bulunması halinde yarı cahil, tam desteği halinde akıllı(aydın), her ikisinin yetersiz olmaları halindekara cahilbiçiminde tanımlanması gerekmektedir.

Bu nedenle bireyin, üstbeyinle birlikte altbeyinsel eğitiminin -yani baba spermi ve anne rahminden itibaren- kollanmasına önem verilmelidir (Doç. Dr. Nusret Kaya Eserleri). Özellikle küçük yaşta din eğitimine zorlananlar, altbeyinlerine sokulan dogmalar (korkular) nedeniyle, ileriki yaşlarında tutarlı ve akıllıdavranış göstermedikleri gibi, çağdaş olanlara karşı da kendilerini dışlanmış hissederek, içlerine kapandıkları (gettolaştıkları); siyasette dini referanslara sığınarak aykırı davranışlarını mubahsaydıkları bilinen gerçeklerdir. Bu durumda üstbeyindeki kavram eksiği ve altbeyinden kaynaklanan davranış biçiminin yarattığı diyalog ve uzlaşma olanaksızlığı bu insanların ister istemez toplumda denge, mutluluk ve gelişmeyi sağlayacak anayasal hükümleri (güçler ayrılığı, laiklik, ülkenin bütünlüğü, yargı bağımsızlığı vs.) çiğnemelerine, otokratik -hatta teokratik- rejim ve eğitim doğrultusunda çaba harcamalarına neden olmaktadır.

Bu husus, 2001 yılı Newsweek dergisinde yayımlanmış bulunan Ortadoğuda siyaset din ile yapılırgörüşünü kanıtlarken, ülkede geçerli çağdaş kültürel normlar karşısında doğan toplumsal ve siyasi çelişkiler, iç ve dış ilişkilerde güvensizlik, istikrarsızlık ve geleceğe -yandaşlar dışında- umutsuzluk kaynağı olmaktadır. Bu hale, çıkarları gereği destek olan dış güçlerin toplum mühendisliği manipülasyonları, bir yandanileri demokrasi”, “benzersiz gelişmealalaması ile cahil halkı uyuturken, öte yandan Cumhuriyetin tüm birikim ve değerlerinin elden çıkarılmasını sağlamaktadır.

Bu amaçla önce siyasi partiler ve medya biçimlendirildiğinden Türkiye, acil istihdam, gelir dağılımı, çağdaş eğitim, ifade özgürlüğü ve katılımcı yönetim sorunlarını ele alamamakta, yaşam kaosa sürüklenmekte, yetiştirilmiş değerli gençler yurtdışına göçmekte, iktidarın her gün sahnelediği söylem ve operasyonlar aydınlarda şok etkisi yaratarak umutsuzluk ve depresyon kaynağı olmaktadır.

Ancak başımıza gelenlerdeyimiyle ifade edilebilen bu halin, Balkan yenilgisi örneği bir facia ile sonuçlanmaması için çok acil önlemler kaçınılmazdır. Bunlar, orta vadede, toplumu çağdaş eğitim olanağına kavuşturma yolunda, 4+4+4 düzenlemesini kesin biçimde engellemeye çalışırken, kendi toplum mühendislerimizi acilen yetiştirmek; kısa vadede topluma güven ve heyecan verecek aydınların siyasette öne çıkmasına tam destek olmak biçiminde özetlenebilir. Ayrıca, tarihte liderleri büyük olayların doğurduğu düşünülerek aydınlar, tehlikeler karşısında vatandaşı uyarmaktan geri durmamalıdırlar. Bu bağlamda, Atatürkün olağanüstü tahlil gücünden kaynaklanan veciz ifadesi (Uygarlık öyle bir ateştir ki, onu benimsemeyeni yakar, mahveder) ve aşağıdaki İran özdeyişi ( Dr. Halis Erol, Ankara ) herkesin rehberi olmalıdır:

O kimse ki bilmez ve bilmediğini bilmez; o delidir, sakın ondan;

O kimse ki bilmez ve bilmediğini bilir; bir çocuktur, öğret ona;

O kimse ki bilir ve bildiğini bilmez; uyuyor, uyandır onu;

O kimse ki bilir ve bildiğini bilir; akıllıdır, takip et onu!

(Cumhuriyet)

Prof. Dr. V. Doğan SORGUÇ | Tüm Yazıları
Hits: 2578