ÖGM'ler İçin Eylem Planı

~ 08.06.2012, Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU ~

ÖGM’ler kapatılmalıdır. ÖGM’ler kapatılırken de, bu mahkemeler tamamen hukuk dünyasından atılmalı, ağır ceza mahkemesine dönüştürülmemeli, ÖGM’lerin görevleri, normal ağır ceza mahkemelerine devredilmelidir.

Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU

Kuruldukları 2005 yılından bugüne kadar, adil yargılanma koşulları etkin biçimde sağlanamadığı için eleştiri konusu olan Özel Görevli Mahkemeler (ÖGM) hakkında, bu mahkemeleri kuran iktidar cephesinden bile ÖGMlerin kaldırılabileceği açıklamaları yapılmaya başlandı.

ÖGM’lerin kuruluşu

Fransada 50 yıl önce hukuki sapıklık olarak bile nitelenen, dolayısıyla faaliyetleri hukuk devletine tecavüz eden Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM), 12 Mart dönemindeki anayasa değişikliği ile Türkiyede de kurulmuş, ancak yapılan bu düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi 1975 yılında iptal etmişti. 12 Eylül yönetimi, bünyesine askeri yargıç da eklediği DGMlere anayasada yer vermiş, 12 Eylülün yarattığı HSYK dik duramadığı için de 12 Eylül ürünü bu mahkemelere atama yaparak faaliyete geçmelerini sağlamıştı. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) kararı nedeniyle 1999 yılındaki anayasa değişikliği ile yapısından askeri yargıcın çıkarıldığı DGMler, AB söylemi gerekçe gösterilerek yapılan anayasa değişikliği uyarınca da 2004 yılında kaldırılmıştı. 2004 yılında çıkartılan bir yasa uyarınca, DGMler yerine ağır ceza düzeyinde kurulan mahkemeler, ismi konulmadan fiilen tabelasız DGMler olarak çalışmışlar, bu mahkemeler de 2005 yılında kaldırılarak, aynı yıl ÖGMler kurulmuştur. DGM yargıç ve savcıları da görevlerine, aynı çalışma odalarında, aynı suç ve dosyalarla, aynı duruşma salonlarında, sadece tabeladaki ad ÖGM yapılarak, daha da az güvenceli biçimde, faaliyet alanları da genişletilerek devam etmişlerdir.

DGM ve ÖGM uygulamaları

12 Eylül döneminde, kaçmayı aklından geçirmeyen, aklından geçirse bile kaçma olanağı bulunmayan üniversite, hatta lise öğrencilerini tutuklayıp yargılayan DGMler; şimdi, bıraksanız yürümeye mecali olmayan emekli askerleri bile tutuklayarak faaliyetlerine devam etmekte, 12 Mart döneminde askerlerin hukuka müdahalesi ile Türkiyenin tanıştırıldığı bu yapılanmalar, şimdi hukuka müdahale ederek, bir bumerang gibi dönüp, listelenen askerleri vurmakta, iktidar partisine mensup olmayan her siyasi partiden milletvekilini soruşturmakta ve tutuklamakta, iktidarın hedef gördüğü herkes hakkında soruşturmalar açmakta, bağımsızlık sorunu yaşandığı için de, bu mahkemeler iktidarın siyasi hedefleri için kullanılan organlardan biri olmanın ötesine geçememektedir. Anayasa Mahkemesinin, laik ve demokratik Cumhuriyet ilkelerine aykırı nitelemesi yaptığı siyasi parti, laik ve demokratik Cumhuriyet hükümeti görevini sürdürünce, bu dönemde öne çıkan da laikliği korumak değil, irticayla mücadeleyi ve laikliği suç olarak görmek anlayışının yaşama geçirilmesi, ÖGMlerin de bu yolda kullanılması olmaktadır. Oysa irtica ile mücadele suç değil, anayasanın 2nci maddesi uyarınca laikliğin zorunlu sonucudur. Ancak mücadele edecek organların, demokratik sistemle bağdaşmayan organlar olması, bu şekilde irtica ile anayasaya ve hukuka uygun olsa da, antidemokratik biçimde mücadele edilmesi, ÖGMler üzerinden soruşturma konusu edilmektedir. Şöyle ki, 28 Şubat süreci, soruşturma açılmasını sağlayacak herhangi bir mevzuat değişikliğine gidilmeden, bir suç var ise soruşturma için hukuksal engel de söz konusu değilken tam 14 yıl sonra soruşturulmakta, bu 14 yıl içinde de söz konusu soruşturmaları açmayan savcılar hakkında, bugünkü HSYKnin bile bir soruşturma açmaması da gözetildiğinde, yapılan soruşturmaların, iktidarın gözüne bakılarak gerçekleştirildiği düşüncesine haklılık kazandırmaktadır.

Atılacak adım

ÖGMlerde devam eden yargılamalar konusundaki savunmayı gözeten yaklaşımı nedeniyle İstanbul Barosu hakkında soruşturma açılmış, yine Diyarbakır Barosuna mensup 103 avukat hakkında da soruşturma izni verilmiştir. Hukukun üstünlüğü için herkes İstanbul Barosuna, yine hukuk herkes için denilerek Diyarbakır Barosuna destek olmalıdır. Hiç kimse için, hiçbir hukuk ihlali görmezden gelinemeyeceğinden, Diyarbakır Barosu, yaşanan hukuksuzluklar için Silivride; İstanbul Barosu da giderek Diyarbakırda açıklama yapmalıdır.

ÖGMlerin kaldırılması için, artık ÖGMlere hayır demek yetmemektedir. Ankara Barosu, 28 Şubat soruşturması dahil ÖGMlerdeki dava ve soruşturmalara avukat görevlendirmemeli, hukukun üstünlüğünü esas amaç gören diğer tüm barolar da ÖGMlerdeki avukat görevlendirme işlemine bir an önce ortak bir açıklama ile son vermelidir. Böylece ÖGMlere avukat görevlendirmesine de hayır denilerek, en etkili adım atılmalıdır. Bunun için öncelikle mevcut avukatlar ÖGMlerdeki davalardan çekilmelidir. Çünkü avukatlar yer alsa da savunma hakkı etkin kullanılamamakta, adil yargılama sağlanamamaktadır. 12 Eylülde dik duruşu gösteremeyen HSYKnin atamadığı o adım da bugün barolarca böyle atılmalıdır.

Sonuç

DGMler kaldırılırken, içten bir irade sergilenmemiş, sonuçta ortaya çıkan da sadece bir tabela değişikliği olmuştur.

Şimdi aynı durumun yaşanmaması için, ÖGMler kapatılmalıdır. ÖGMler kapatılırken de, bu mahkemeler tamamen hukuk dünyasından atılmalı, ağır ceza mahkemesine dönüştürülmemeli, ÖGMlerin görevleri, normal ağır ceza mahkemelerine devredilmelidir. ÖGMlerdeki yargıç ve Cumhuriyet savcıları da başka görevlere atanmalıdır. Böylece aynı dava dosyalarına, aynı yargıç ve savcıların, değişen genel ağır ceza mahkemesi tabelası adı altında bakmalarına engel olunmalıdır. Aynı işleme, ÖGM nezdindeki Cumhuriyet başsavcıvekili ve Cumhuriyet savcıları da tabi tutulmalıdır. Bu soruşturmalar, bizzat Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından yürütülmelidir. Cumhuriyet savcılarının Adalet Bakanlığına idari bağlılığına son verilmeli, idari bağlılık sadece Cumhuriyet Başsavcıları yönünden olmalıdır.

Bu noktada bağımsız bir Türkiye Başsavcılığının da kurulması gündeme gelebilir. Ancak her durumda mutlaka adli kolluk kurulmalıdır. Çünkü, hükümete ve anayasal düzene yönelik suçların da soruşturulduğu bu mahkemeler nezdindeki savcılıklar bu soruşturmaları, kapsamları itibarıyla kolluk olmadan yapamayınca ve hükümete bağlı kolluk kuvvetlerine yaptırmak durumunda kalınca, sonuçta hükümetten bağımsız hareket edemeyen bu kolluk güçlerinin yaptıkları soruşturmalar da, hükümetin istediği biçimde sonuçlanmakta, demokratik yollardan hükümetlerin etkisiz kılamadığı kişi veya gruplar, bu soruşturmalara muhatap edilip, etkisiz kılınmaktadırlar.

Kolluktan sonraki savcılık işlemleri de soruşturmaların kolluktaki içeriğinin bire bir tekrarı olarak gerçekleşmekte, bu şekilde mahkemelere intikal eden davalarda da, sonuçta savunma etkin olamadığından, adil yargılanma koşulları ortaya çıkmamakta, böylece kolluk işlemlerinin mahkeme önünde, mahkeme tabelası adı altında yapılan tekrarı da, yargılama faaliyeti adı altında sunulmaktadır! İşte bu duruma son vermek için ÖGMler, yeni bir tabela değişikliği söz konusu edilmeden kaldırılmalıdır.

(Cumhuriyet)

Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 2060