TÜRKİYE 'DEN HABERLER 17

~ 04.06.2012, Av. Muazzez ÇÖRTELEK ~
Geçtiğimiz haftanın haberlerinden bazılarını linkleri ile sunuyoruz. Yorumu okurlara bırakıyoruz :
 
Güzellik ve iyilik dolu haftalar dileğiyle;
 
 
 
  1. Sınıf geçme ve devamsızlıkta her şey değişti :
 
28.08.2012
Milli Eğitim Bakanlığı, 28 Nisan'da sendikalara gönderdiği Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği taslağına son şeklini verdi... Ders geçme notu 50'ye yükseldi.
Taslağın son hali, incelenmesi ve Bakan Ömer Dinçer'e gönderilmesi için bakanlık müsteşarlığına iletildi.
Bugün'ün haberine göre; yeni düzenlemeyle ortaöğretimle ilgili 11 yönetmelik ve bir yönergede yer alan hükümler, Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği adı altında birleştirilerek tüm yönetmelikler revize edildi.
Bütün yönetmeliklerin toplamında bulunan 746 maddelik mevzuat hükümleri ise önemli ölçüde sadeleştirerek 233 madde ve 2 ekmadde olarak yeniden düzenlendi.
OKULA GİTMEYEN YANDI : Taslağın son şekline göre bütün okul türlerinde sınıf kontenjanları 30, bir ders saati 40 dakika ve ders geçme notu da 50 olarak belirlendi. Bakanlık, devamsızlığı adet haline getiren öğrencilere ise kötü bir sürpriz yaptı. Özürsüz devamsızlığı kaldıran bakanlık, özre bağlı devamsızlığı 30 güne çıkarttı. Ancak hiçbir özrü bulunmadan okula gitmeyen öğrenciye ise disiplin cezası getirildi.
ÖĞRENCİ ERKEN MEZUN OLABİLECEK : Yeni eğitim sistemiyle birlikte ortaöğretimin zorunlu hale getirilmesine bağlı olarak diploma harcı kaldırıldı. Önceki yıllardan başarısızlığı bulunan öğrencilerin, başarısız oldukları derslerden yapılan sorumluluk sınavı da yeni yönetmelikte yılda iki kez yapılacak şekilde yeniden düzenlendi.
Ödev sistemine de el atan bakanlık, öğrenci başarısının değerlendirilmesinde sözlü ve ödev uygulamasını kaldırarak yerine proje ve performans görevi getirdi.
Buna göre öğrencilerin başarısını artırmayı da amaçlayan Bakanlık, başarılı öğrencileri teşvik etmeye yönelik olarak erken mezuniyet sistemini de getirecek. Öğrenci başarısına göre 12 yıllık eğitim döneminde daha erken mezun olabilme fırsatını bulacak.
NAKiLLERE ESNEKLiK :  Okullar arası dikey ve yatay geçişler esnek hale getirilecek. Sınavla öğrenci alan okullar ile sınavsız öğrenci alan okulların nakil ve geçişleri ayrı ayrı ortak kriterlere bağlanarak aynı okul türünde sınırlama olmaksızın, farklı okul türlerinde ise onuncu sınıfın sonuna kadar nakil ve geçişler yapılabilecek. Ayrıca anayasal ve yasal düzenlemelere paralel olarak şehit ve gazi çocuklarının nakillerinde kolaylık sağlanacak.
OKULDAN ATILAN AÇIKÖĞRETİME : Sınıf tekrarında öğrenim hakkının kullanılmasına ve kayıt şartlarının yitirilmesine bağlı olarak; örgün öğretimde ilişiği kesilen öğrenciler açıköğretim liselerine yönlendirilecek. 12 yıllık eğitimin sonunda diploma verilecek olması nedeniyle herhangi bir nedenle okuldan atılan liseliler, diplomalarını alabilmeleri için açıköğretim lisesi ve mesleki açıköğretim liselerini tamamlamak zorunda kalacak.
 
2.    Karakolda iki kez tecavüze uğradı :
 
28.05.2012
Taksim’de eğlenmek için gittiği gece kulübünde kimlik kontrolü sırasında gözaltına alınan Patimat Abdurakhmanova, komiser yardımcısı N.K. tarafından iki kez tecavüze uğradı. Şikayet üzerine tutuklanan N.K. hakkında 18 yıl hapis istemiyle dava açıldı.
İSTANBUL Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı güven timleri geçen 11 Mart’ta Taksim’de bulunan “Sheker” isimli gece kulübü önünde durumlarından şüphelendiği bir arkadaş grubuna kimlik kontrolü yaptığı sırada isminin Özlem Apaydın olduğunu söyleyen bir kişi kimliğinin yanında olmadığını belirtti. Ancak genç kadının durumundan şüphelenen polis kendileriyle emniyete kadar gelmesini söyledi. Emniyet’te genç kadının üzerinden söylediği gibi Özlem Apaydın adına kimlik çıktı. Ancak polisin yaptığı araştırma sonrasında genç kadının gerçek isminin Patimat Abdurakhamanova olduğunu, Rusya’dan geldiğini ve iki yıldır Türkiye’de bulunduğu tespit etti. Abdurakhamanova ise polislere pasaportunu çaldırdığını ve 1 yıl kadar önce 500 lira karşılığında sahte kimlik temin ettiğini ifade etti.
Çifte cinsel saldırı : Bunun üzerine genç kadın hakkında yasal işlem başlatan polisler Abdurakhamanova’yı sabaha karşı Taksim Polis Merkezi Amirliği’ne götürdü. Abdurakhamanova burada komiser yardımcısı N.K. ile tanışarak bir süre odasında sohbet ettiler. Ancak daha sonra N.K. genç kadına yakınlaşmaya başlayarak eliyle taciz etmeye başladı. Bunun üzerine Abdurakhamanova “bana bu şekilde davranmanı istemiyorum. Gitmek istiyorum” deyince N.K. “rahat ol” diyerek cinsel ilişki teklifinde bulundu. Abdurakhamanova’nın reddetmesi üzerine ısrar etmeye başlayan N.K. bir iş çıkması üzerine odadan ayrıldı. Bunu fırsat bilen Abdurakhamanova hemen tuvalete gitti. Ancak genç kadının tuvalette olduğunu öğrenerek ardından giden N.K. genç kadınla burada zorla cinsel ilişki yaşadı. Daha sonra Abdurakhamanova’ya odasına gelmesini söyleyen N.K. genç kadına “odamda ilişkiye girmedik. Hadi buradada birlikte olalım” diyerek 2. defa zorla cinsel birliktelik yaşadı.
Sen keyfine bak : Abdurakhamanova ifadelerinde N.K’nın daire sorumlusu olduğunu bildiğinden kendisine kimsenin inanmayacağını, zor durumda kalacağını belirterek bu nedenle sesini çıkaramadığını ifade etti. N.K.’nın kendisine iki defa tecavüz ettikten sonra, “Sen burada keyfine bak. Ben yukarıya yatmaya gidiyorum” diyerek odadan çıktığını belirtti. Daha sonra nezarethaneye giden Abdurakhamanova, 13 Mart akşamında Ebru isimli arkadaşına durumu anlattı. Arkadaşı da bunun üzerine şikayet bulununca yapılan aramalarda N.K.’nın arabasında 10 adet prezarvatif ele geçirildi. Yapılan kamera incelemelerinde de şüpheli N.K’nın genç kadınla kadınlar tuvaletine girdiği bir müddet sonra buradan çıkarak birlikte odaya girdikleri tespit edildi. Komiser yardımcısı N.K. ise suçlamaları reddetti. Olayla ilgili soruşturmasını tamamlayan savcılık Komiser N.K. hakkında “nitelikli cinsel saldırı” suçundan işlem yapıp tutuklayarak 18 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. N.K. önümüzdeki günlerde Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkacak.
 Kaynak: Elif Altın/vatan
 
3.    Her yıl 10 milyon m2 yeni otopark bulamazsak, Türkiye hızla 'Parkistan'a dönüşecek :
 
28.05.2012
Trafik sıkışıklığı deyince ilk akla her geçen gün kalabalıklaşan yollar, çözüm olarak da yeni yolların yapılması geliyor. Yol dışında, göz ardı ettiğimiz, ancak sorunun büyük bir parçası olan başka bir detay daha var: Otopark yeri. Ülkemizde her yıl, binek otomobil ve ticari araç olarak 1 milyon adetten fazla araç satılıyor. Binek otomobillerin ortalama uzunluğunu  5, genişliğini de 2 metre olarak değerlendirmeye aldığımızda her bir araç için 10 m2 otopark alanına ihtiyaç duyuluyor. Kamyon, otobüs, TIR gibi araçların uzunlukları değerlendirmeye alınmadığında bile, ülkemizde her yıl tam 10 milyon metre kare yeni otopark alanının üretilmesi gerekiyor. Bu hesap, sadece bir yıl içinde satılan araçlar için geçerli bir değer. Toplam araç parkı dikkate alındığında, sorunun boyutları daha da büyüyor. Ülkemizdeki trafiğe kayıtlı motorlu araç sayısı son istatistiklere göre 16 milyon 315 bin 251 bin adet.
İstanbul'da sorun büyüyor : TÜRKİYE araç parkının çok önemli bir bölümü İstanbul'da bulunuyor. Ülkemiz çapındaki 16.3 milyon aracın, yaklaşık 3 milyon adeti İstanbul 'da kayıtlı. Ülke araç parkının yüzde 20'lik bölümüne karşılık gelen bu sayı, aslında otopark sorununun ulaştığı boyutları da gösteriyor.  Toplam 30 milyon m2 otopark alanına ihtiyaç duyan İstanbul'da, 600 bin m2'si en büyük işletmeci  İspark'ın olmak üzere,  yaklaşık  4 milyon m2 otopark alanı bulunuyor; Yani ihtiyacın yüzde 10'undan biraz daha fazla. Zaten yetersiz olan otopark alanlarında, her yıl ihtiyacın katlanarak artması sorunu daha da büyütüyor. Yer bulamadıkları için, yollara park eden, otopark ararken dolaşan araçlar, özellikle şehir merkezlerinde trafik akışını azaltıyor.
160 km2 otopark alanı gerekiyor : Trafikte dolaşan bu 16.3 milyon motorlu aracın büyük bölümü, bir şekilde park edilmek zorunda. Benzer bir ortalama hesabı, toplam araç parkı için yaptığımızda, ülkemiz genelinde 160 milyon metre kareden, başka bir değişiyle 160 km2 daha büyük bir otopark alanına ihtiyaç duyulduğu ortaya çıkıyor.
Ankara'da bir otoparka 115 araç : İSTANBUL, 2.9 milyon adetle en çok araca sahip ilimiz. İstanbul'u 1.3 milyon adetle Ankara, 1 milyon adetle İzmir, 759 bin adetle Antalya, 582 bin adetle Bursa izliyor. En çok otopark alanına sahip il İstanbul'da, 1 otopark alanına yaklaşık 8 araç düşerken, bu rakam İzmir'de 100, Ankara'daysa 115 araca yükseliyor.
 
4.    Hükümet kürtaj yaptıranları araştıracak :
 
28.05.2012
Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel'in Türkiye'de kürtaj yaptıran kadınlara ilişkin soru önergesi, hükümetin yeni çalışmasının da sinyalini verdi. Sağlık Bakanı Recep Akdağ, bugüne kadar kürtaja ilişkin bir araştırma olmadığını, isteğe bağlı kürtaj yaptıranların gebeliği sonlandırma gerekçelerinin sorgulanmadığını belirtirken, 2013 Türkiye Nüfus Sağlık Araştırması'nda bu konunun inceleneceğini ve kürtaja başvuranların sosyo-demografik özelliklerinin araştırılacağını söyledi. Eskişehir Devlet Hastanesi'ne başvuran kadınların kürtaj talebinin geri çevrildiğini iddia eden Demirel, 'Bu durumun nedeni nedir?' diye sordu. Bakan Akdağ, Eskişehir'deki kürtaj sayısının azaldığını istatistik üzerinden doğruladı.  2009'da Eskişehir'de 628 kürtaj yapılırken, bu oran 2011'de 405'e düştü. Oysa Türkiye genelinde kürtaj yapanların sayısı arttı. 2009'da 60 bin 140 kadın kürtaj yaptırırken, bu oran 2011'de 69 bin 364'e yükseldi. Akdağ, kürtaj için başvuranların geri çevrilmesinin söz konusu olamayacağını söylerken kürtajın bir aile planlaması yöntemi olmadığının da altını çizdi. Akdağ, kürtaja gidilmemesi için güvenli korunma yöntemlerinin uygulanması gerektiğini belirterek, aile sağlık hizmetlerinde de aile planlaması eğitimi ve danışmanlığı hizmetlerine büyük önem verildiğini vurguladı.
BİLİMİ UZAKTAN ELEŞTİRİYORLAR : AİLE ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, 'Sayın Başbakanımızın dediği şeyi anlamak için Dünya Sağlık Örgütü'nün raporlarına bakmalarını tavsiye ediyorum. Bunu eleştirenlerin bilimden uzak eleştirmelerini de kınıyorum' dedi. Türkiye Sakatlar Konfederasyonu'nun TOBB ETÜ'deki 12. Olağan Genel Kurulu'na katılan Şahin'in 'kürtaj' yorumu şöyle oldu: 'Siyasi irade olarak bu hakka müdahale etmemiz söz konusu değil. Kürtaj ve sonlandırma, Sayın Başbakanımızın 'cinayet' dediği şey, bu tedbirleri almadan bebek oluyorsa kürtaj yoluyla da bu bebeği aldırıyorsa, bir canı yok ediyorsa, bu anne karnında da anne karnından çıktıktan sonra da yaşam hakkına müdahale olarak görmektedir ve ondan dolayı bu açıklamayı yapmıştır.'
 
5.    Tutuklu vekiller konusunda muhalefetin eleştirilerine hedef olan TBMM Başkanı Cemil Çiçek'ten, tutuklu vekiller açıklaması geldi :
 
28.05.2012
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, tutuklu milletvekilleri konusunda, ”Anayasa ve yasalar çerçevesinde çözüm aramaya çalışıyoruz. Eğer anayasa ve yasalar bundan daha öte bir çözüme imkan vermiyorsa, o noktada yapılabilecek çok fazla bir şey gözükmüyor” dedi. Çiçek, ”(Tutuklu milletvekilleri) Muhalefetin önerilerine AK Parti kapıyı kapattı. Bundan sonra nasıl bir süreç izlenecek? Muhalefetin sizden bilgilendirme talepleri olmuştu, buna nasıl bakıyorsunuz?” sorusu üzerine, ”Bu konuyla ilgili konuşulmadık ne kaldı bilemiyorum” dedi.
Muhalefetin görüşlerini ifade etmeye çalıştığını, iktidar partisi sözcüleri ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, bu işin çözüm yerinin yargı olduğunu ifade ettiğini kaydeden Çiçek, ”Benim aldığım ve alacağım bilgi de bu olacaktı. Zaten bu açıklanmış oldu. Dolayısıyla bundan sonra ne yapılabilir? Biz neyi yapıyorsak ve neyi yapacaksak, Anayasa ve yasalar çerçevesinde çözüm aramaya çalışıyoruz. Eğer anayasa ve yasalar bundan daha öte bir çözüme imkan vermiyorsa o noktada da yapılabilecek çok fazla bir şey gözükmüyor” diye konuştu.
 
6.    Tümgeneral Çubuklu, Özkök ve Büyükanıt'ı işaret etti :

28.05.2012
ERGENEKON Davası’nda talep bölümünde konuşan Tümgeneral Hıfzı Çubuklu, İrtica.Org sitesinin emekli orgeneral Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı döneminde kurulduğuna dikkat çekerek, "1998 yılında siteler kuruldu. Sadece bizi yakaladınız. İrtica.org 1 Nisan 2006 tarihinde kuruldu. Dönemin Genelkurmay Başkanını biliyorsunuz" dedi. Çubuklu, Yaşar Büyükanıt’ı da işaret ederek, "AK Parti kapatma davasının açıldığı tarihe ve Anayasa Mahkemesi’nce verilen kararın tarihine bakıldığında bunların hepsi benim yeni parafladığım andıç tarihinden çok önceki tarihlerdir. O tarihteki görevliler hakkında hiçbir işlem yapılmadan, bu olaydan haberi olmayan kişiler hakkında dava açılması ceza hukukunun şahsiliği prensibi ile bağdaşmamaktadır" diye konuştu.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’de görülen Ergenekon Davası’nda talep bölümünde tutuklu sanık CHP İzmir Milletvekili gazeteci Mustafa Balbay konuştu. Balbay, "Bugün 28 Mayıs 2012. Siyasi tarihin önemli kilometre taşlarından olan 27 Mayıs 1960’ın yıldönümü. 27 Mayıs öncesinde haksız yere tutuklanıp cezaevlerine konulan 150 gazetecinin, Meclis Tahkikat Komisyonları’nda haksız yere sorgulananların, 27 Mayıs sonrası haksız yargılanan herkesin acılarını paylaşıyorum" diyerek sözlerine başladı.
Mustafa Balbay, "Tarihi dilim dilim bölüp pay çıkarmaya çalışmak yerine herkesi tarihi bütün olarak ele alıp ders çıkarmaya davet ediyorum. Tarihten vazife çıkarmak yerine herkesi birleşmeye, olağanüstü dönemlerin hukuksuzluk olduğunu anlamaya davet ediyorum. 1960’taki üç idam 1970’deki üç idamı getirdi. İkisinin çarpımı 12 Eylül’ü doğurdu. Bu çarpım tablosunun öncesini ve sonrasını, içinden geçtiğimiz dönem de dahil olmak üzere birlikte gerçekleri sizinle paylaşmak istiyorum. Bugünlerde 1960 sonrası dönemin yargılamalarına ilişkin yayınlar medyada geniş yer tutuyor. Medyada yarın da Ergenekon yargılamalarının nasıl yapıldığı tartışılacak" diye konuştu.
Duruşma sanıkların talaplerinin alınması ile devam ediyor.
 
7.    Tıp dünyasından Başbakan'a sert tepki :

28.05.2012
Başbakan'ın kürtaj ve sezaryen açıklamasına doktorlardan tepki büyüyor. Türk Tabipler Birliği ilk açıklamayı yaparken, İstanbul Tabip Odası ve Türk Jinekoloji Derneği de: 'Sezaryeni yapan hekimlerin de cani olmasını gerekli kılan bu tanımlamayı kırıyor ve bir dil sürçmesi olmasını diliyoruz.' dedi. “Kürtaj hakkı; kadınların kendi bedenleri ve doğurganlıkları üzerinde söz sahibi olmasının ayrılmaz bir parçasıdır” ifadelerine yer verilen açıklamaya şöyle devam edildi:
“Kürtajın yasal süresi, pek çok ülkede 12 hafta iken Türkiye'de 10 haftadır. Ne var ki, sağlık kuruluşları fiili olarak kürtajı sekiz haftaya kadar yapmakta ve yasal hak açıkça devletin sağlık hizmetleri kanalı ile ihlal edilmektedir. Uzun süredir fiilen yürürlükte olan kürtaj hakkı gaspının, önümüzdeki süreçte bir yasaklamaya dönüşmesinden endişe duymaktayız. Sezaryen ise bir doğum yöntemidir. Doğumun ne yolla yapılacağı annenin ve çocuğun sağlığı göz önünde tutularak planlanır. Bu konuda devletin müdahalesi abesle iştigaldir. Başbakanın değerlendirmesi ise bilimsel olmaktan uzaktır.”
KADIN HEKİMLER DE TEPKİLİ : Kadınların kaç çocuk doğuracaklarını, nasıl doğuracaklarını belirlemeye kadar varmış olan baskılar, kadın mücadelesinin tüm kazanımlarına uzanacak gibi görünmektedir. Bu açıklama; “en az üç çocuk doğurun, o da yetmez beş çocuk” çağrısıyla kadınları eve kapatmaya yönelik dayatmanın, gerekirse kürtaj yasağı ile ve zor yoluyla uygulanmak istediğinin de göstergesidir.
Failleri hala bulunmamış olan Uludere ile kürtaj arasında benzerlik kurulması, hem Uludere’de yakınlarını kaybetmiş olanların üzüntüsüne aldırmamak, hem de hedef saptırmak anlamını taşımaktadır. Bu iki durum arasında fark görememek mümkün değildir.
Kadınlarla erkeklerin eşit olmadığına inanan, bunu her fırsatta dile getiren iktidarın amacı, kadınları aile içinde ikincil konuma hapsetmek, sermayeye ucuz, güvencesiz işgücü oluşturmak, boğaz tokluğuna çalışacak binlerce işsiz yaratmaktır. Gereğinde savaşa sürülecek askerler olarak hazırlanacak işsizler ordusunun iyi bir eğitim sistemine ihtiyacı olmayacağı, eğitim sistemindeki değişikliklerle ortaya konmuştur.
Suç olan kürtaj değil, kadınların hayatlarını riske atacak tehlikelere zorlamaktır.
Kürtaja sınırlama getirmek, erkek egemenliğinin, AKP’nin muhafazakar politikaları yoluyla ev içinde kadın emeği üzerindeki baskıları arttıracağını, kadınların emeklerine el konmasının yanında, bedenlerine de el konarak kadın düşmanlığını
katmerlendireceğini göstermektedir.
Kürtaj hakkı erkeğin /devletin kadın bedeni üzerindeki vesayetinin kaldırılması hakkıdır.
İSTANBUL TABİP ODASI: "KÜRTAJ CİNAYET DEĞİLDİR : Yurttaşlarımız bu hakka kavuşmadan önce, yani kürtaj yasakken, istenmeyen gebeliklerin şimdiki gibi hastanelerde ve gerekli sağlık koşullarına sahip yerlerde değil, köşede bucakta, bilgisiz kimseler tarafından, rahime olmadık maddeler sokularak sonlandırılmakta olduğunu ve bu tür girişimlerin sıkça anne ölümleriyle sonuçlandığını hatırlatmak isteriz"
İstanbul Tabip Odası, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sözleri üzerine başlayan "Sezaryen" ve "Kürtaj" tartışmalarına yönelik konunun uzmanlarının katıldığı bir toplantıyla açıklama yaptı. Ortak basın açıklamasını okuyan Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) İstanbul Şubesi Başkanı Prof. Dr. Atıl Yüksel, Başbakan Erdoğan'ın 25 Mayıs 2012'de gerçekleştirilen Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı ile 26 Mayıs 2012 tarihinde yapılan AKP Genel Merkez Kadın Kolları 3. Olağan Kongresi'ndeki sözlerini hatırlattı.
HEKİMİ VE KURUMLARI CEZALANDIRMAYA YÖNELİK UYGULAMA YARAR SAĞLAMAZ : Tüm dünyada ve Türkiye'de sezaryen oranlarında artış görüldüğünü vurgulayan Yüksel, Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) önerdiği yüzde 15'lik sezaryen oranlarının hiç bir ülkede tutturulamadığını ve artışın sürdüğünü dile getirdi. Yüksel, "Sezaryen, tıbbi gereklilik halinde anne ve bebek yaşamını kurtarıcı bir operasyondur. Tıbbi gereklilik dışında sezaryen oranlarının azaltılması için tüm dünyada çalışmalar sürdürülmektedir. Bu çabalara karşın, anne isteği ile sezaryen yapılması yine pek çok Batı ülkesinde yasal olarak uygulana gelmektedir" diyerek, Türkiye'de ortalama sezaryen oranlarının yüksek olduğunu ve düşürülmesi için önlemler alınması gerektiğini söyledi. Sezaryen oranlarının düşürülmesi için 2 yıl önce TJOD'un Sağlık Bakanlığı ile ortak bir çalışma yaparak, konuyla ilgili önerilerini sunduğunu anlatan Yüksel, "Sezaryen oranlarını düşürmeye çalışmak önemli olmakla beraber, bunu gerçekleştirmeye yönelik uygulamaların hasta hakları ile hekimin hukuki sorumluluğunu ihlal etmemesini sağlamak da önemlidir. Hekimi ve kurumları cezalandırmaya yönelik uygulamaların ise bir yarar sağlamayacağı açıktır. Bugün tüm dünya yüksek sezaryen oranlarını tartışmakta ve çözümler aramaktadır. Sorun yalnızca ülkemize özgü olmayıp, bir insan hakkı olan 'üreme hakkı' ile de yakından ilişkilidir" diye konuştu.
KÜRTAJ YASAKLANIRSA, GİZLİ KÜRTAJ YAPILAN YERLER OLUŞUR : Kürtaj konusunu da değerlendiren Yüksel, Türkiye'de isteğe bağlı düşük uygulamalarının 1983 yılında kabul edilen "Nüfus Planlaması Kanunu"na göre yapıldığını ve bu kanuna göre Türkiye'de 10 haftaya kadar olan gebeliklerin isteğe bağlı olarak sonlandırılabildiğini kaydederek, 10 haftadan sonraki gebeliklerde ise anne ve bebeğin hayatını tehdit eden durumlarla karşılaşıldığında gebeliğin sonlandırılabileceğini vurguladı. Yüksel, kürtajın bir aile planlaması yöntemi olmadığının altını çizerek, "Ülkemiz Kadın Hastalıkları ve Doğum camiasının olgunlaşmış, düşüncesi budur. Kürtaj, istenmeyen gebeliklerin önlenemediği ve modern aile planlaması yöntemlerinin uygulanamadığı durumlarda, gebenin ve eşinin isteği ile 10'uncu haftanın altında yasal olarak uygulanan bir girişimdir. Yasalarımızın yurttaşlarımıza hak olarak sunduğu 10 hafta altındaki kürtaj uygulamalarının 'cinayet' olarak tanımlanmasından duyduğumuz rahatsızlığı dile getiririz. Kürtaj, cinayet değildir. Bugüne kadar binlerce vatandaşımız, sosyal ve ekonomik açıdan uygun durumda değillerken oluşmaya başlayan gebeliklerinde yasaların onlara verdiği hakka dayanarak ve kendi istekleriyle gebeliklerine son verdirmişlerdir. Yurttaşlarımız bu hakka kavuşmadan önce, yani kürtaj yasakken, istenmeyen gebeliklerin şimdiki gibi hastanelerde ve gerekli sağlık koşullarına sahip yerlerde değil, köşede bucakta, bilgisiz kimseler tarafından, rahime olmadık maddeler sokularak sonlandırılmakta olduğunu ve bu tür girişimlerin sıkça anne ölümleriyle sonuçlandığını hatırlatmak isteriz. Bu 20-25 senenin Türkiyesi" diye konuştu. Kürtajın yasaklanması durumunda olacakları anlatarak, "Açık konuşmak lazım. Gizli kürtaj yapılan yerler oluşur bir süre sonra. Bu yerlerin kalitesini denetlemekle ilgili ciddi problemler oluşur. Bunların bir kısmı medikal tıbbi profesyoneller tarafından çalıştırılır, bir kısmı da, esas problem orada başlar, yetkin olmayan insanların, gebeliği hiç hoş olmayan yöntemlerle tahliye etme çabalarına doğru tekrar geri dönebilir. bunlar da anne yaşamıyla ilgili ciddi riskler getirir" dedi. Yüksel, kürtajın, kadın doğum hekimlerinin severek yaptığı bir iş olmadığının da altını çizdi.
VATANDAŞIN KAÇ SAYIDA ÇOCUK SAHİBİ OLACAĞI BİR BAŞBAKANIN TAYİN EDECEĞİ BİR ŞEY DEĞİLDİR : İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Selçuk Erez de, "3 tane çocuk sahibi olmamız öneriliyor. Vatandaşın kaç sayıda çocuk sahibi olacağı bir politikacının, bir başbakanın tayin edeceği bir şey değildir. İnsanın kendi çok özel koşullarına ve ekonomik durumuna göre kadın ve erkek arasında saptanacak ve uygulanacak bir şeydir. 'Nüfusumuz azalıyor, asker lazım' gibi argümanlar gereçrli değildir, insanın saptayacağı çocuk sayısında" diye konuştu.
NORMAL DOĞUM ÜCRETİ, SEZARYEN ÜCRETLERİNDEN DAHA FAZLA : Dr. Hasan Fehmi Yazıcıoğlu da, "İşin ekonomik yönüyle ilgili olan açıklamalar da doğru değil. Bugün özel olsun ya da performans olsun normal doğumun puanları ya da ücreti, sezaryen ücretlerinden daha fazla. Bu özelde çalışan hekimler için de, kamuda çalışıp performans alan hekimler için de geçerli. Yani normal doğum yaptıran bir hekim, sezaryen yaptıran bir hekimden daha fazla ücret talep ediyor" dedi. Dr. Faruk Buyru da, "Sezaryen gereğinde yapılmadığı taktirde cinayet işlersiniz, o zaman cani olursunuz. Bugün bizi cinayetle, canilikle suçlayanlar, yarın, öbür gün normal doğum için ısrar eden bir aile olduğunda bebek ya da anne kaybının sorumlusu olarak karşımıza çıkacaklar" dedi.
TTB; KÜRTAJ YASAĞI İLE, ’EN AZ 3 ÇOCUK’ DAYATILACAK : BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programının uygulanmasına ilişkin 2012 Uluslararası Parlamenterler Konferansı’nın kapanış konuşmasında ’Sezaryen ile doğuma karşıyım. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum’ ifadesi ile ilgili olarak Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, "Failleri hala bulunmamış olan Uludere ile kürtaj arasında benzerlik kurulması, hem Uludere’de yakınlarını kaybetmiş olanların üzüntüsüne aldırmamak, hem de hedef saptırmak anlamını taşımaktadır. Suç olan kürtaj değil, kadınların hayatlarını riske atacak tehlikelere zorlamaktır" denildi.
Kadınların kaç çocuk doğuracaklarını, nasıl doğuracaklarını belirlemeye kadar varmış olan baskıların, kadın mücadelesinin tüm kazanımlarına uzanacak gibi göründüğünün belirtildiği açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Bu açıklama, ’en az üç çocuk doğurun, o da yetmez beş çocuk’ çağrısıyla kadınları eve kapatmaya yönelik dayatmanın, gerekirse kürtaj yasağı ile ve zor yoluyla uygulanmak istendiğinin de göstergesidir. Failleri hala bulunmamış olan Uludere ile kürtaj arasında benzerlik kurulması, hem Uludere’de yakınlarını kaybetmiş olanların üzüntüsüne aldırmamak, hem de hedef saptırmak anlamını taşımaktadır. Bu iki durum arasında fark görememek mümkün değildir. Kadınlarla erkeklerin eşit olmadığına inanan, bunu her fırsatta dile getiren iktidarın amacı, kadınları aile içinde ikincil konuma hapsetmek, sermayeye ucuz, güvencesiz işgücü oluşturmak, boğaz tokluğuna çalışacak binlerce işsiz yaratmaktır. Gereğinde savaşa sürülecek askerler olarak hazırlanacak işsizler ordusunun iyi bir eğitim sistemine ihtiyacı olmayacağı, eğitim sistemindeki değişikliklerle ortaya konmuştur."
KÜRTAJ HAKKI : Açıklamada uluslararası hukukta tanınmış tüm hakların kişinin tam ve sağlıklı olarak dünyaya gelmesi ile başladığı hatırlatılarak şöyle devam edildi:
"Kadınların kendi varlıklarını koruma ve özgürce sürdürme hakkı, potansiyel (henüz oluşmamış) haklara göre daha üstündür. Kürtaj hakkı; kadınların kendi bedenleri ve doğurganlıkları üzerinde söz sahibi olmasının ayrılmaz bir parçasıdır. Gebelikte ve doğumda bedensel riskleri üstlenenler, doğumla birlikte hayatları sonsuza dek değişecek olan kadınlardır."
SEZARYEN BİR DOĞUM YÖNTEMİDİR : Kürtajın yasal süresinin pek çok ülkede 12 hafta iken Türkiye’de 10 hafta olduğu belirtildi. Açıklamada şu görüşlere yer verildi:
"Ne var ki, sağlık kuruluşları fiili olarak kürtajı 8 haftaya kadar yapmakta ve yasal hak açıkça devletin sağlık hizmetleri kanalı ile ihlal edilmektedir. Uzun süredir fiilen yürürlükte olan kürtaj hakkı gaspının, önümüzdeki süreçte bir yasaklamaya dönüşmesinden endişe duymaktayız. Sezaryen ise bir doğum yöntemidir. Doğumun ne yolla yapılacağı annenin ve çocuğun sağlığı göz önünde tutularak planlanır. Bu konuda devletin müdahalesi abesle iştigaldir. Başbakanın değerlendirmesi ise bilimsel olmaktan uzaktır. Bugün dünyada her yıl yaklaşık 46 milyon kürtaj yapıldığı, bunun yarısının yasal olamayan kürtajlar olduğunu, bunların üçte ikisinin ise uygun olmayan koşullarda yapıldığını biliyoruz. Gebeliğe bağlı ölüm oranlarında güvensiz koşullarda yapılan kürtajın etkisi ilk sıradadır." 
KADINLAR DEVLETE DEĞİL, KENDİLERİNE AİTTİR : Açıklamanın son bölümünde ise suç olanın kürtaj değil, kadınların hayatlarını riske atacak tehlikelere zorlamak olduğu vurgulanarak şöyle denildi:
"Kürtaja sınırlama getirmek, erkek egemenliğinin, AKP’nin muhafazakar politikaları yoluyla ev içinde kadın emeği üzerindeki baskıları arttıracağını, kadınların emeklerine el konulmasının yanında, bedenlerine de el konularak kadın düşmanlığını katmerlendireceğini göstermektedir. Kürtaj hakkı erkeğin /devletin kadın bedeni üzerindeki vesayetinin kaldırılması hakkıdır. Doğum kontrol yöntemleri pahalıdır, ucuz yöntemler ise, kadınların sağlık hakkını ve yaşama hakkını riske atmaktadır. Bu nedenle, daha yüksek standartlarda doğum kontrol yöntemlerine tüm kadınların ücretsiz ve kolay erişimi sağlanmalıdır. Kürtajın yasal bir hak, bir seçim özgürlüğü olarak savunulması kadar, sosyal bir hak olarak savunulması da yaşamsaldır. Çünkü kadınlar için özgür, ücretsiz, ulaşılabilir, yasal bir kürtaj hakkı aynı zamanda yaşam hakkıdır. Kadınlar devlete değil, kendilerine aittir"
Türk Tabipleri Birliği’nin, konu ile ilgili 30 Mayıs Çarşamba günü bir basın toplantısı yapacağı da bildirildi.
 
8.    Basın kuruluşlarından 'akbaba' açıklaması:
 
28.05.2012
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ile Basın Konseyi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti İstanbul Kongresi’nde yaptığı konuşmada gazeteciler hakkında söyledikleri yüzünden açıklama yaptı. TGS Genel Başkanı Ercan İpekçi, Başbakan Erdoğan’ı konuşması yüzünden "kınadı", Basın Konseyi ise açıklamasında Başbakan’ın söylediklerinin "Ağır suçlamalar" olduğunu belirtti.
Başbakan Erdoğan, dün TT Arena’da yapılan kongre sırasındaki konuşmasının bir bölümünde "Bir de akbabalar var. Medyada kampanya yürütenler var. Siyaset yürütenler var. Ya siz kimsiniz? Daha düne kadar birileri karşısında hazır ola geçip selam çakıp aldığınız emir doğrultusunda köşe yazısı yazıyordunuz. Daha düne kadar üniformalılar sizi arayıp yazdıklarınızda dolayı sizi azarlıyordu. Bunları bu tasmalarından kurtaran biz olduk. Ama bu tasma dün ulusaldı. Bugün terfi ettiler. Uluslararası tasmaları boyunlarına taktılar" dedi.
Bu konuşma üzerine, bugün, TGS’den "Başbakan’a Açık Mektup" başlıklı yazılı açıklama yapıldı. Açıklamada Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Ercan İpekçi’nin şu sözlerine yer verildi:
"Sayın Başbakan, gazeteci meslektaşlarımızla ilgili olarak kullandığınız hakaret içerikli ‘Akbabalar, tasmalarınızı çıkardık, uluslararası tasma taktınız’ sözlerinizden dolayı sizi kınıyoruz. Bir basın meslek örgütü olarak ‘En sert ve en sarsıcı’ açıklamaları bile ‘ifade özgürlüğü’ kapmasında değerlendirmemize rağmen, sizin bu üslubunuz, açıkça ‘nefret söylemi’ içermektedir. Uludere’de 34 yurttaşın katledilmesiyle ilgili gerçeklerin kamuoyunca öğrenilmesi amacıyla mesleki görevlerini yerine getiren basın emekçilerine yönelik bu ‘kin ve nefret’ söylemi içeren açıklamalarınız, belki sizin ‘kindar eğitim’ tıynetinize uygun düşebilir ancak ‘basın ve ifade özgürlüğü’ kapsamında savunulması mümkün değildir.
Bir devlet adamına yakışmayan bu hakaretlerinizin dozunu son zamanlarda giderek artırmış durumdasınız. Bu, sizin, hatalarınızdan kaynaklanan endişe ve korku dolu ruh halinizin dışavurumu olsa gerek. Görevlerini yaptıkları için cezaevine konulan ve yargılanan meslektaşlarımızı ‘terörist’ olarak suçladığınız yetmediği gibi şimdi de ‘uluslararası tasma’ takmakla itham edebiliyorsunuz. Başta Anadolu Ajansı olmak üzere emrinizin altındaki medya kuruluşlarında çalışan basın emekçilerine yapılan mezalimi görmezden gelip, "varsın bir kısım medya bizimle olmasın" diyerek ayrımcılık yapmaya ve hedef göstermeye devam ediyorsunuz. Bütün bu hakaretlerinizin telafisi için özür dilemeniz bile yetersiz kalacaktır.
Haklarınız ve yetkileriniz sınırsız değildir. Yürütme organının başı olarak, yurttaşların özgürlük alanlarına şahsi keyfinize göre müdahale etmeye hakkınız yoktur. Hele onlara hakaret etme hakkına hiç sahip değilsiniz. Sizin bu devlet adamlığına yakışmayan tutumunuzdan dolayı ülkemizin ve halkımızın geleceği adına endişe duyuyoruz.
İcraatlarınızı eleştiren gazetecilere, yazarlara, sanatçılara, aydınlara,
akademisyenlere, sendikacılara, sivil toplum örgütlerinin temsilcilerine karşı, bütün bir toplumu temsil ettiğinizi iddia ettiğiniz makamınızın ağırlığına uygun düşecek saygı ve tahammülü göstermeye sizi bir kez daha davet ediyoruz."
BASIN KONSEYİ’NDEN YAZILI AÇIKLAMA : Basın Konseyi’nin yine bugün yaptığı yazılı açıklaması ise şöyle:
"Sayın Başbakanın Pazar günü partisinin İstanbul Kongresi’ndeki konuşmasında ‘Bir kısım’ diye tanımlayarak kendisine yandaş olmayan medya için 'Akbabalar’,;Yakın zamana kadar boyunları tasmalı olanlar’ diye kullandığı yakıştırmalar her bakımdan mesleğimizin hak etmediği ağır suçlamalardır. Kendisine, çok sevdiği Osmanlıca bir özdeyişle yanıt vermek gerekiyor: Üslubu beyan, aynı ile insandır."
 
9.    Kürtaj yasağını gündeme alabiliriz :
 
29.05.2012
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Üstün, kürtajın bir insanlık suçu olduğunu yasaklanmasını önümüzdeki günlerde TBMM gündemine alabileceklerini söyledi:
Başbakan'ın 'Her kürtaj bir Uludere'dir' cümlesiyle başlayan tartışma devam ederken TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı ve AK Parti Sakarya Milletvekili  Ayhan Sefer Üstün de kürtajı insanlık suçu olarak niteledi Kürtajın Türkiye'de tartışılıyor olmasının önemli olduğunu söyleyen Üstün, şöyle devam etti:
'Kürtaj, insanlık suçudur. Doğacak çocuğun yaşam hakkı elinden alınmaktadır. Anne karnında hayatını devam ettiren çocuğun maddi manevi varlığına yapılan saldırılar cezalandırılmalıdır. Tüm bunların dışında annenin de hayatı tehlikeye girmektedir. Bu nedenle de kürtaja cevaz verilmemelidir.''
''Anne karnında hayatını devam ettiren insana karşı yapılacak her müdahale yasaklanmalıdır'' diyen Üstün, 'Hangi aylıkken yapılırsa yapılsın fark etmez, kürtaj insanlık suçudur. Ben, şu ankinin aksine, hayatın daha önceden başladığına inanıyorum. Bu işin insan hakları boyutu var, Ceza Hukuku boyutu var, gelenek ve görenek gibi boyutları da var'' diye konuştu.
ŞU ANDA GÜNDEM AĞIR : Toplumun kürtaj konusundaki düşüncesini öğrenmek için gerekli ortamın ülkemizde var olduğunu belirten Üstün şöyle devam etti: 'Tartışmaların ardından olayı değerlendireceğiz. Şu anda TBMM'nin gündemi çok ağır. Bu konunun gündemimize alınması için biraz beklememiz gerekmektedir. Çünkü çok sayıda konu var elimizde ama bizim yaklaşım tarzımız da budur. Önümüzdeki günlerde gündemimize alabiliriz bu konuyu ama öncelikli olarak elimizdeki işleri bitirmemiz lazım.''
 
10. 28 Şubat soruşturmasının 5. dalgasında, aralarında dönemin MGK Genel Sekreteri ve iki kuvvet komutanının da olduğu 6 eski general tutuklandı :
 
29.05.2012
Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü 28 Şubat soruşturmasının 5. dalgası, dün sabah farklı bir şekilde gerçekleşti. Aralarında dönemin kuvvet komutanlarının da olduğu emekli generaller gözaltına alınmadan adliyeye ifadeye çağrıldı. Bu çağrıya uyan generaller ve ikinci dalganın şüphelilerinden emekli albay, savcıya verdikleri ifadelerin ardından tutuklanmaları talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk edildi. Generallerden 6'sı ile emekli albay tutuklandı, 3 general serbest bırakıldı. Tutuklanan isimlerden ikisi dönemin kuvvet komutanı, 1'i ise MGK Genel Sekreteri.  Son dalgası 8 Mayıs'ta gerçekleştirilen 28 şubat soruşturmasında, özel yetkili savcılığın hedefinde bu kez, Batı Çalışma Grubu şemasının en üstündeki komutanlar vardı. Polis ekipleri İstanbul , Ankara, İzmir ve Muğla’daki komutanlara savcılık tarafından ifadeye çağırıldıklarını iletti. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal, Hava Kuvvetleri Komutanı Ahmet Çörekçi, Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Teoman Koman ve MGK Genel Sekreteri İlhan Kılıç’ın da aralarında olduğu 9 general çağrıya uyarak sacılığa ifade vermeye geldiler. Ayrıca, ikinci dalganın şüphelileri arasında yer alan emekli albay Hakan Pelit de adliyeye gitti. 
DİĞER GENERALLER :
Emekli Korgeneral Kamuran Orhon ( İzmir ) 
Emekli Korgeneral Vural Avar (Muğla) 
'Balyoz' davasının tutuklu sanıkları emekli Orgeneral Çetin Doğan, emekli Korgeneral Metin Yavuz Yalçın ve MHP'den milletvekili seçilen emekli Korgeneral Engin Alan. 
'' Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek''le suçlanan bu isimlerden Hikmet Köksal (Kara Kuvvetleri Komutanı), Ahmet Çörekçi (Hava Kuvvetleri Komutanı), İlhan Kılıç (MGK Genel Sekreteri) Çetin Doğan, Vural Avar ve M.Yavuz Yalçın nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutuklanırken, Teoman Koman (Jandarma Genel Komutanı) Engin Alan, Kamuran Orhon ve Hakan Cemal Pelit (albay) serbest bırakıldı. (ntvmsnbc)
 
 
11. THY iş yavaşlatan çalışanlarını işten çıkarmaya başladı :
 
29.05.2012
Türk Hava Yolları'nda iş yavaşlatma eylemi yapanlardan yaklaşık 150 kabin memurunun işten çıkarıldığı iddia edildi. Hava-İş, işten çıkarmaya yönelik tehditlerin devamı durumunda eylemlerin süresiz olacağını duyurdu.
Hava İş Genel Sekreteri Mustafa Yağcı, hurriyet.com.tr'ye yaptığı açıklamada, "Greve katılan bazı personele THY yönetimi telefonla ulaşarak iş aklitlerinin feshedildiğini bildiriyor" dedi.
Yağcı işten çıkarma yönündeki iddialarla ilgili şunları söyledi.
“Arkadaşlarımızı yasal demokratik bir haklarını kullanıyorlar.  THY’den birileri arkadaşlarımızı telefonla arayıp, yasadışı eyleme katıldıkları gerekçesi ile işten çıkarıldıklarını kendilerini söylüyor ki böyle bir işten çıkarma tebliği olamaz. Ancak biz şunu çok net söylüyoruz. Tek bir arkadaşımız dahi burnu kanarsa bu eylem süresiz hale gelir. Bu girişim başarılı eylemimizin işveren tarafından gölgelenmesi amacı ile yapılıyor”
150 KİŞİ İŞTEN ÇIKARILDI : Hava-İş Sendikası'ndan alınan bilgilere göre sabahtan bu yana toplam 150 personelin işine son verildi.
Hava İş Sendikası Teşkilatlanma Sekreteri Kaya Sayın, "Kabin Hizmetleri Başkanlığı’nın görevlendirdiği memurlar ellerindeki listede yer alan personeli arıyor. Ancak uçuştan dönen veya evinde bulunan personel de aranıyor. 117 uçak yerde aldı. Eylem yüzde 95 başarıya erişti. Bu durum gece 24:00'e kadar sürecek" dedi.  
ALDIKLARI UÇAKLAR ELLERİNDE PATLAR : Ankara’da bulunan Hava-İş Genel Başkanı Atilla Ayçin ise iş yavaşlatma konumunda olan bine yakın kişinin olduğunu söyleyerek “Saatler ilerledikçe, personel işe gelmeye başladıkça bu sayı artacaktır. Arkadaşlarımız Anayasal haklarını kullanıyor. Eğer işveren gayri yasal bir tutum içine girerse açık söylüyorum Türk Hava Yolları’nın aldığı uçaklar ellerinde patlar. Bir tek seferi bile yapamazlar. İnsanların en demokratik yasal haklarını kullanmalarına saygılı olsunlar” dedi.
EYLEMİ SÜRESİZ YAPARIZ : Öte yandan THY'deki eylemlerle ilgili Hava-İş, personele yeni bir mail gönderdi. Hava İş tarafından gönderilen mailde, Türk Hava Yolları’nın personele yönelik işten çıkarmaya yönelik tehditlerin devam ettiği sürece 03.00-24.00 saatleri arasında yapacakları eylemlerin süresiz bir şekilde devam edileceğini duyurdu.
EYLEMİ DESTEKLİYORUZ : Gökkuşağı Hareketi sözcülerinden Kaptan Pilot Bahadır Altan “THY tarafı bu eylemi kırmak için iş akitlerini feshetme yoluna gidiyor. Bu daha çok kabin görevlilerine yönelik bir durum… ‘Personelin kendisini uçuşa hazır hissetmeme’ hakkının kötüye kullanıldığını iddia ediyorlar. Kabin Hizmetleri Başkanlığı’ndan kabin memurları aranıyor ve eyleme katılan tüm personele bir korku yaratılıyor.  Oysa  bu meşru bir müdafaadır. Biz bu eylemi destekliyoruz” şeklinde konuştu.
 
12. Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenlerin ilköğretim ve liselerde kullandığı internet üzerinden arama motoru 'Google'a erişimlerini yasakladı :
 
29.05.2012
700 bin öğretmen, okullarında kullandığı internet üzerinden kimi zaman Google arama motoruna kimi zaman da gazetelere erişemiyor. Okullarda kendilerine verilen şifre ile bugün Google'a girmek isteyen öğretmenler, "Bu siteye erişim, Milli Eğitim Bakanlığı'nın isteği üzerine Türk Telekom tarafından engellenmiştir" mesajıyla şaşkına döndü. 
BİLGİYE NASIL ERİŞECEĞİZ : Öğretmenler, bu sistem üzerinden sosyal paylaşım sitelerinin kullanılmamasını anladıklarını ancak bilgiye erişmek için kendilerine her daim gerekli olan arama motorlarına erişimi anlam veremediklerini belirttiler. Öğretmenler, bazı zamanlarda da gazetelere erişimlerinin engellendiğini söylediler. 
 BİZ YAPMIYORUZ TEST YAPIYOR:  Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri ise 'Google' arama motorunun engellenmesi konusunda bakanlığın herhangi bir talimatının olmadığını açıkladılar. Ancak Türk Telekom'un gün içinde yaptığı 'zararlı içerik' testleri sırasında, yasaksız sitelerin de istenmeden 'engele' takılabildiğini söylediler. Genel olarak ise ne gazeteler ne de arama motorları için herhangi bir yasak talimatı olmadığının altını çizdiler. 
 
13. Başbakan'dan "250. Madde" açıklaması : Salt 250'ye yönelik değil, dört paket üzerinde Adalet Bakanlığımızın çalışması var :
 
30.05.2012
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, basın mensuplarının, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım'ın CMK'nın 250. Maddesinin değiştirilmesine talimatı olduğu yönündeki açıklamasını hatırlatması üzerine "Hukuk bir defa durağan bir süreç değildir, canlı bir süreçtir. Bu canlı sürecin içerinde bizim gelişmelere göre bunları değerlendirmemiz, arkadaşlarımızla istişare etmemizden daha doğal, daha tabi bir şey olamaz." cevabını verdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Somali Geçici Federal Hükümeti Başbakanı Abdiweli Muhammed Ali ile Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'nde bir araya geldi. Görüşmenin ardından iki ülke başbakanı kameraların karşısına geçerek basın toplantısı düzenledi. Toplantıda Başbakan Erdoğan, Somali ve Türkiye arasındaki ilişkilere değindi. Erdoğan, iki ülke arasındaki dostluğun daimi olduğunu beliterek, Somali'nin geçiş süreci boyunca Türkiye'nin desteğinin devam edeceğini açıkladı.
Açıklamaların ardından Başbakan Erdoğan basın mensuplarının gündemle ilgili sorularını cevapladı. Erdoğan, bir gazetecinin "28 Şubat sürecinde yeni dalgalar ve ifadeye çağrılan yeni isimler var. Bu arada Binali Yıldırım bir açıklama yaptı. CMK'nın 250. Maddesinde bir değişiklikle ilgili sizin bir talimatınız olduğunu açıkladı. Bu madenin değişmesiyle, Balyoz, KCK ve başka davalardan 800 kişinin tahliye edileceği öngörülüyor. Bununla ilgili düşünceniz nedir? 250. Maddeyle ilgili herhangi bir değişiklik var mı?" sorusu üzerine, hukukun durağan değil canlı bir süreç olduğu cevabını verdi. Bu canlı sürecin içerisinde gelişmelere göre değerlendirme yaptıklarını ilgili bakanlarla istişare etmelerinden doğal bir şey olmayacağını ifade eden Erdoğan şunları söyledi: "Tabii bir defa hukuk durağan değildir. Canlı bir süreçtir. Bu canlı sürecin içersinde bizim gelişmelere göre bunları değerlendirmemiz arkadaşlarımızla bu konula istişare etmemizden daha doğal bir şey olamaz. Konu, salt 250'ye yönelik değil. Dört paket üzerinde Adalet Bakanlığımızın çalışması vardır. Alt komisyon çalışmaları vesaire bunlar yürümektedir. Ama süratle neticelendirmenin gayreti içinde olacağız. Şu anda Adalet Bakanlığımız bu konuda ciddi bir mesafe almıştır. Öyle zannediyorum ki önümüzdeki hafta içersinde nihai çalışmaları yapıp ondan sonra ne gibi bir metinle parlamentoda genel kurula inecek, bunları da göreceğiz"
 
14. CHP'de büyük kurultay tarihi belli oldu :
 
31.05.2012
CHP, 5 Mayıs 2012’de yapmayı planladığı ancak daha sonra ertelediği Zonguldak’ta “Emek ve Özgürlük” mitingini 16 Haziran tarihinde gerçekleştirme kararı aldı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak, 15-16 Haziran işçi direnişinin yıldönümüne denk gelen mitingin, yaz aylarında düzenleyecekleri tematik miting serisinin ilkini oluşturacağını belirtti.
CHP’de büyük kurultay takvimi de büyük oranda netleşti. Kurultayın 14-15 Temmuz’da yapılması planlanıyor. Kurultayda yeni tüzük de uygulamaya girecek. Bu çerçevede birçok ilke imza atılacak.
Uzun aradan sonra büyük kurultayda ilk kez parti yönetimi çarşaf listeyle belirlenecek. Parti meclisi üye sayısı 80’den 60’a, yedek üye sayısı 20’den 15’e düşecek. PM seçimlerinde kadınlara yüzde 33, gençlere ise yüzde 10 oranında kontenjan verilerek pozitif ayrımcılık yapılacak.
 
  1. Herşey sil baştan :  Önümüzdeki sene uygulanacak olan 4+4+4 sistemi, eğitimde önemli değişiklikler getiriyor :

31.05.2012
Mevcut durumda ilköğretimden sonra isteyen liseye devam ederken yeni dönemde herkes zorunlu olarak lise eğitiminden geçecek. Türk vatandaşı olan 6 ile 18 yaş arasındaki bütün çocuklar, 12 yıllık eğitimi almak zorunda olacaklar. Öğrenciler 4 yıl ilkokul, 4 yıl ortaokul ve 4 yıl da lise okuyacak. Eğitimde köklü reformlar getiren düzenleme ile çocuklar okula bir yıl erken başlayacak. Daha önce 72 ay olan 1. sınıfa başlama yaşı 66 aya çekildi. Böylece 30 Eylül itibarıyla 5,5 yaşını dolduran çocuklar zorunlu olarak okula başlayacak. Bu çocukların ön kayıtları adrese dayalı e-okul sistemi üzerinden otomatik olarak alınacak. Yeni sistemle, 5 yaşını dolduranlar da ailelerinin isteği ve sağlık raporu ile okula başlayabilecek.
Ortaokul, liseye hazırlık olacak : Yeni sistemde ortaokula da geri dönüldü. Meslekî eğitimi tercih etmek isteyenler, ortaokuldan itibaren bu eğitimi almaya başlayacak. Öğrenci bazı temel meslek derslerini öğrenecek. Öğrenciler ilgi duydukları alana göre seçmeli dersler alacak ve liseye yönlendirilecek. Ortaokul bölümünde öğrencilere seçmeli ders paketleri sunulacak. Öğrenciler bu yıl hayata geçen Kur'an-ı Kerim ve Siyer gibi dersleri isteğe bağlı olarak ortaokulda alabilecek. Fen lisesine, sosyal bilimler lisesine, Anadolu liselerine, öğretmen liselerine, meslek liselerine veya imam hatip liselerine gidecek çocuklar için esnek bir sistem getiriliyor. Ailesinin isteği üzerine isteğe bağlı din dersi alabilmesi de mümkün olacak. Çocuk imam hatipte okumak istiyorsa fazladan din kültürü ve Kur'an dersleri alacak. İmam hatip ortaokullarının bağımsız ortaokullar olarak kurulmasına öncelik verilecek. İmkân ve şartlara göre imam hatip liseleri ile birlikte kurulabilecekler. Bu okullarda da okul giriş çıkış kapıları, bahçe kullanım alanları öğrencilerin yaşı dikkate alınarak düzenleme yapılacak.
Lise okumak artık zorunlu : Artık tüm öğrenciler zorunlu olarak lise okumak zorunda.Bu yıl ilköğretim 8. sınıfı bitiren öğrenciler otomatik olarak e-okul sisteminden liseye kayıt olacak. Öğrenci, lisede ilgi alanına göre ders paketleri seçecek. Örneğin fen derslerine eğilimi olan bir öğrenci, fen dersleriyle ilgili bir paketi seçebilecek. Böylece Anadolu lisesine giden bir çocuk, fen lisesine gitmeden bulunduğu okulda fen branşındaki dersleri alacak. Aynı şekilde bulunduğu lisede sosyal bilgiler ya da güzel sanatlarla ilgili ders paketi de alabilecek. Ancak her öğrencinin alması gereken temel dersler olacak. Öğrenci, seçtiği ders paketini isterse değiştirebilecek. Özel durumdaki bazı öğrenciler liseyi açıktan da bitirebilecek. Açıköğretimden engelliler gibi dezavantajlı gruplar ile ileri zekâlı kişiler de yararlanabilecek. Hafızlık eğitimi almak isteyen kişiler de liseyi açıköğretimden tamamlayıp bu sürede hafız olabilecekler. Kimlerin açıköğretime devam edebileceğine Bakanlar Kurulu karar verecek.
Mezuniyet diploması da artık ilköğretim yerine lise sonunda verilecek. (milliyet)
 
16. Dünya genelinde yaklaşık 50 ülkenin helal gıda sertifikası veren organizasyonlarının çatı kuruluşu olan Dünya Helal Konseyi (WHC) yönetimi, kurumun merkezini İstanbul'a taşımaya hazırlanıyor :
 
31.05.2012
Malezya'nın Kuala Lumpur kentinde, Nisan ayında gerçekleştirilen yarıyıl toplantısında WHC Yönetim Kurulu üyeleri, konseyin merkezinin İstanbul'a taşınması konusunda ön karar aldı. Karar, Ekim ayında İstanbul'da gerçekleştirilecek kongrede kesinlik kazanacak. WHC'nin geçen yıl Ekim ayında İstanbul'da gerçekleştirilen kongresinde Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirilen Türkiye Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Derneği (GİMDES) Başkanı Hüseyin Kami Büyüközer, kararın Türkiye açısından son derece önemli olduğunu söyledi. Konsey merkezinin İstanbul'a taşınmasının Türkiye'nin İslam alemiyle işbirliğini arttıracağını ifade eden Büyüközer, ''Helal sertifikalama konusunda dünyadaki bütün Müslümanlar'ın buradan bilgilendirilmesi ve akreditasyonların buradan yapılması önemli bir katılım sağlayacak, Türkiye'nin ihraç ürünlerine büyük potansiyel kazandıracak'' dedi. Bu doğrultuda altyapı çalışmalarına başladıklarını belirten Büyüközer, konseyin başkanı değişse bile yönetim ve sekretarya hizmetlerinin yürütüleceği daimi merkezin İstanbul olacağını ifade etti. Büyüközer, geçen yılki kongrede gündeme gelen helal ürünler konusunda uzman, danışman ve denetçi yetiştirecek bir meslek yüksek okulunun Türkiye'de açılması konusunda da çalışmaların devam ettiğini anlattı.
HELAL DÜNYA MARKETLERİ : GİMDES'in helal sertifikası verdiği ürünlerin satıldığı ''Helal Dünya Marketleri'' hakkında da bilgi veren Büyüközer, ''GİMDES, bu projenin ticari olarak bir tarafında bulunmuyor. GİMDES'in helalsertifikası verdiği ürünleri satmak şartıyla isim hakkını parasız olarak veriyoruz ve denetimini yürütüyoruz'' diye konuştu. Büyüközer, Türkiye'de bu marketlerin sayısının İstanbul'da 3, Kahramanmaraş, Manisa, Kırşehir ve Konya'da ise birer tane olmak üzere toplam 7 olduğunu, 4 marketin de onay belgesi beklediğini bildirdi. ''Helal Dünya Marketleri''nin, bu konuda hassasiyet içerisinde bulunanlar tarafından tercih edildiğini belirten Büyüközer, diğer marketlerin de helal sertifikalı ürünler için ayrı bir raf sistemi kurmalarını temenni ettiklerini dile getirdi.
HELAL GIDA FUARI: Helal ve Sağlıklı Ürünler Fuarı'nın üçüncüsü Gimdes ve WHC desteğinde 30 Ağustos-2 Eylül 2012 tarihleri arasında CNR EXPO İstanbul'da gerçekleştirilecek. KOSGEB'in katılımcı firmalara katılım desteği sağlayacağı organizasyonda, küçük ve ortak ölçekli firmalara yüzde 50 oranında geri ödemesiz destek sağlanacak. Helal ve Sağlıklı Ürünler Fuarı'nın alım grubu ülkelerini Irak, İran, Endonezya, Malezya, Pakistan, Suriye, Hindistan, Bangladeş, Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn, Kuveyt, Katar, Umman, Yemen, Birleşik Arap Emirlikleri, Hollanda, Finlandiya, Kanada, Filipinler, Brezilya, Belçika, İngiltere ve Fransa oluşturuyor.
İHRACATTA HELAL GIDANIN YERİ BÜYÜYOR : GİMDES, Türkiye'de helal ve sağlıklı ürünleri araştırmak ve sertifikalandırmak üzere 2005 yılında bir sivil toplum kuruluşu olarak kuruldu. 2008 yılında WHC'ye üye olan GİMDES, Malezya, Endonezya ve bazı Arap ülkelerinin ithal gıdalarda Helal Gıda Sertifikası şartı aramaları üzerine bu ülkelerden akreditasyon alarak 2009 yılında helal gıda sertifikası vermeye başladı. 2011 yılında Türkiye'nin 14,2 milyar dolar olarak gerçekleşen gıda ihracatının 2 milyar doları GİMDES tarafından verilen helal gıda sertifikaları ile gerçekleşirken, GİMDES'in 2009'dan bu yana beyaz ve kırmızı et ile süt ürünlerinin ağırlıkta olduğu 210 firmaya verdiği sertifikalar ile yapılan ihracat 4 milyar dolara ulaştı. 1999 yılında Jakarta'da kurulan WHC ise helal gıda sertifikası ve akreditasyon süreçlerinin standardize edilmesi amacıyla dünya genelinde yaklaşık 50 ülkenin helal gıda sertifikası veren organizasyonlarının bir araya geldiği bir çatı kuruluş olarak faaliyetlerini yürütüyor.
 
17. Katliam sanıklarına tahliye yolu AKP ve MHP oylarıyla 12 Eylül'ün ölüm makinelerine af geliyor :
 
01.06.2012
TBMM Adalet Komisyonu'nda kabul edilen 3. Yargı Paketi'ne son anda sürpriz bir düzenleme girdi. "12 Eylül öncesinde eylemleri örgütlü suç dışında tutularak cezaları ayrı ayrı uygulanan kişiler ile örgüt kapsamında değerlendirilerek haklarında tek bir ceza uygulanan kişiler arasındaki eşitsizliğin giderileceği iddiasıyla" verilen önergesinn perde arkasından 1980 öncesi dönemde işledikleri cinayetlerin cezalarına af gibi ceza indirimi getirildi.
AKP ve MHP’lilerin oylarıyla kabul edilen önergeye göre, 12 Eylül 1980 tarihinden önce işlenen suçlardan dolayı lehe kanun, TCK’nın cezaların içtimaına ilişkin hükümleri uygulandıktan sonra ortaya çıkan ceza gözönünde bulundurularak belirlenecek. Belirlenen bu ceza infaz bakımından lehe hükümler içeren kanuna göre infaz edilecek.  Düzenlemenin özellikle 12 Eylül 1980 öncesi işlenmiş suçları hedef alması nedeniyle, bu dönemde suç işlemiş ve hala cezaevinde bulunan eski ülkücülerin tahliyesini sağlamayı amaçladığı iddia edildi.
Düzenlemeden, Ankara Bahçelievler’de 7 TİP’li öğrenciyi öldürdükleri gerekçesiyle 7 kez idama mahkum edilen Ünal Osmanağaoğlu, Bünyamin Adanalı gibi isimlerin bile yararlanarak tahliye olabilecekleri iddia edildi. Bu kişilerin işledikleri 7 ayrı öldürme eylemi tek bir öldürme gibi cezalandırılıcak, böylece 1991 Şartlı Tahliye Yasası'ndan faydalanarak kısa sürede tahliye olabilecekler.
 
18. CHP tarafından Anayasa Mahkemesi'ne taşınan Akkuyu'da nükleer santral kurulmasına ilişkin kanunun iptal istemi reddedildi :
 
01.06.2012
CHP, Akkuyu'da nükleer santral kurulmasına ilişkin Türkiye ve Rusya arasında imzalanan anlaşmanın onaylandığına dair kanunun iptali ve yürürlüğünün durdurulmasını istemişti. CHP adına iptal davasını Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi ile Yalova Milletvekili Muharrem İnce yaptı. 
Başvuruyu bugün karara bağlayan Yüksek Mahkeme, "15.7.2010 günlü, 6007 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu Sahasında BirNükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun'un 1. maddesinin iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi istemi"nin yürürlüğün durdurulmasını reddedildiğini açıkladı.
 
19. TBMM Başkanı Cemil Çiçek başkanlığında toplanan komisyon,     Yazım Komisyonu'nun dün mutabakata vararak önerdiği taslak metni ele aldı :
 
01.06.2012 
Kişi Hak ve Hürriyetleri (Özgürlükleri) üst başlığı altında ''Hayat(yaşam) hakkı'', ''İnsanın maddi ve manevi varlığı, bütünlüğü ve korunması'', ''İşkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağı'' başlıklı 3 madde, bazı değişikliklerle benimsendi.
Komisyon toplantısı sonrası yapılan açıklamada, bu maddelerin müzakere edilerek, karara bağlandığı bildirildi. Kişi Hak ve Hürriyetleri (Özgürlükleri) üst başlığı altında müzakere edilerek, kararlaştırılan maddeler şöyle:
-Hayat(yaşam) Hakkı: Herkes hayat (yaşama) hakkına sahiptir. 
Meşru müdafaa ve suçla mücadele esnasında kanunun cevaz verdiği durumlarda, hayat (yaşam) hakkını ortadan kaldıracak ya da tehlikeye düşürecek ölçüde güç kullanımının kesinlikle zorunlu olması hali istisnadır.
-İnsanın maddi ve manevi varlığı, bütünlüğü ve korunması: Herkes, maddi ve manevi varlığını koruma, geliştirme ve buna saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. 
Tıbbi zorunluluklar ya da kişinin aydınlatılarak rızası esas alınmak şartıyla (koşuluyla) kanunda açıkça belirtilen haller dışında, bilimsel ve tıbbi deneyler dahil, vücut bütünlüğüne dokunulamaz. 
İnsanın bedeni(Vücut bütünlüğü), organları (ve uzuvları) (doku), onur (şeref) ve haysiyetine aykırı bir şekilde metalaştırılamaz.
-İşkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağı: İşkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasaktır.
Hürriyetlerin (özgürlüklerin) kısıtlanması ve cezaların infazı halleri de dahil olmak üzere hiç kimseye insan onur (şeref) ve haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza verilemez ve muamele yapılamaz.
Yazım Komisyonu, Kişi Hak ve Hürriyetleri (Özgürlükleri) bölümündeki madde yazımı çalışmalarına devam edecek.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu, gelecek hafta yazım aşamasındaki müzakerelerini sürdürecek
 
20. Fazıl Say'a iddianame şoku : Say hakkında Twitter üzerinden 'dini değerleri aşağılama' suçlaması ve hapis cezası istemiyle hazırlanan iddianame kabul edildi :
 
01.06.2012
Ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say hakkında Twittermesajları nedeniyle "halkın bir kesiminin benimsediğidini değerleri alenen aşağılama" suçlamasıyla 1,5 yıla kadar hapis cezası istemiyle hazırlananiddianame mahkemece kabul edildi. İlk duruşma için mahkeme Say'a davetiye gönderdi.
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Erhan Gülcan tarafından hazırlanan iddianamede, Say'ın davaya konu Tweetler'ini, ifade özgürlüğü çerçevesinde bir eleştiriden ziyade insan ilişkilerinin gelişmesine yarayan kamusal tartışmaya hiçbir katkıda bulunmayan ve üç büyük dinin mensuplarının ortak değerleri olan Allah, cennet ve cehennem gibi kavramlara yönelik hislerini nedensiz yere inciterek ve bu kavramların anlamsız, gereksiz ve değersiz olduğu kanaatini uyandıracak şekilde dini değerleriaşağılamak kastıyla yazdığı kanaatine varıldığı belirtilmişti.
HAKİM KARŞISINA ÇIKACAK : Şüpheli Say'ın Twitter hesabına dileyen herkesin hiçbir kısıtlama olmadan girmesi nedeniyle de aleniyet unsurunun gerçekleştiği öne sürülen iddianamede, Sosyal paylaşım sitelerinin kişilerin düşüncelerini kitlelerle paylaşmasında çok önemli yere sahip olduğu kaydedilmişti. İddianamede, yazı içeriklerine değişik kesimlerden çok sayıda kişi ve sivil toplum örgütleri tarafından günlerce gösterilen tepki ve tartışmalar da gözönüne alındığında şüphelinin şikayet konusu yazılarının kamusal barışı bozmaya elverişli olduğu anlatımıştı. Fazıl Say'ın TCK'nin 216/3. , 218/1. maddeleri uyarınca "halkın bir kesiminin benimsediği dinideğerleri alenen aşağılama" suçundan 9 aydan 1,5 yıla kadar hapsitalep edilmişti.
Say, iddianamenin kabulunun ardından önümüzdeki günlerde İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkacak.
SUÇLAMAYI KABUL ETMEMİŞTİ : Fazıl Say 15 Mayıs 2012 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Savcısı Erhan Gülcan'a verdiği ifadesinde iseTwitter hesabında yazıları kendisinin yazdığını ancak bu yazıların büyük kısmının alıntı olduğunu öne sürerek suçlamayı kabul etmemişti.
 
21. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, havacılık sektörüne grev ve lokavt yasağı getiren 6321 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"u onayladı:
02.06.2012
Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan yazılı açıklamaya göre, Gül, 6318 sayılı “Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, 6319 sayılı “Uluslararası Para Fonu Ana Sözleşmesinde İcra Direktörleri Kurulu Reformuna İlişkin Olarak Yapılması Teklif Edilen Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun”, 6320 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut Kapılarının Ortak Kullanımına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” ile 6321 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”u yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderdi.
 
22. Kılıçdaroğlu ve Erdoğan Çarşamba günü görüşecek :
 
02.06.2012
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Uşak İl Gençlik Kolları Kongresi'nin ardından özelleştirme kapsamındaki Nuri Şeker Uşak Şeker Fabrikası'nı ziyaret etti. 
Ziyaretin ardından gazetecilerin sorusu üzerine, partisinin terör sorunuyla ilgili yol haritası konusunda 6 Haziran Çarşamba günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşeceği belirten Kılıçdaroğlu, ''İki özel kalem müdürleri görüşmelerde bulundu. Çarşamba günü Sayın Başbakan ile görüşeceğiz. Görüşme saat 15.00'da olacak'' dedi.  Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin en temel sorunun terör olduğunu belirterek, şöyle devam etti: 
''(Artık analar ağlamasın) diye bir cümleyi bizim siyaset gündemimizden kaldırmanın yolu, terörü sonlandırmaktan geçer. Ben CHP Genel Başkanı olarak üzerime düşen sorumluluğu yerine getirmek istiyorum. Şehit anneleri, şehit babaları ısrarla bunu istiyorlar. Biz de taleplerini dikkate alıyoruz, sorumluluk üstleniyoruz. Başbakan'a gidiyoruz, yol haritamızı sunacağız. Niçin yol haritasına gerek olduğunu açıklayacağız, takdir kendisinindir. Terör konusunda bütün siyasi partilerin ortak çaba harcamaları gerekiyor. Bu ortak çabayı harcar, sorumluluk üstlenir terörü sonlandırırsanız, Türkiye'ye çok iyi katkı sağlarız. Son 30-35 yıldır Türkiye'nin gündeminden düşmeyen sorunu gündemden düşürürüz.Bunun yol yöntemini bulduk. Başbakan'a sunacağız. Yol yöntemimizin eksik olduğunu söyleyenler olabilir, yeni katkılar yaparlarsa mutlu oluruz. Doğru olmadığını söyleyen olabilir, onlar düşüncelerini getirirse destek oluruz. Biz iyi niyetle Türkiye'nin sorunlarını çözmeye hazır bir partiyiz. 'Şehit anneleriyle görüşün, bu son olsun' diyorlar. 'Başka çocuklar yaşamlarını yitirmesin'. O dilekten yola çıkarak düşüncelerimizi Başbakan'a aktaracağız.''

Kılıçdaroğlu, Başbakan ile yapacakları görüşmenin ardından bu konuyu yeniden parti yetkili kurullarında ele alacaklarını, ayrıca diğer siyasi partilerle de görüşmelerde bulunacaklarını söyledi.
 
23. Yaklaşık 2 bin kadın saat 13. 30'da Kadıköy Altıyol'da biraraya geldi. Kadınlar ellerinde "Kürtaj haktır, Uludere katliamdır" pankartları taşıyarak,"Yaşasın kadın dayanışması" ve "Kürtaj haktır" sloganları eşliğinde Kadıköy Altıyol'dan Kadıköy İskele'ye kadar yürüdü :
 
03.06.2012
Bazı kadınlar eyleme çocuklarıyla gelirken, bazı kadınlarda eşleriyle eyleme katıldı. Kadınlar ıslıklar ve alkışlar eşliğinde yürüyüş yaptığı sırada, sınava yetişmek isteyen bir erkek öğrencide yolu kapattıkları gerekçesiyle eylemcilere tepki gösterdi. Bunun üzerine kadınlarda öğrenciye ellerindeki düdükleri çalarak tepki gösterdi.
CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ MELDA ONUR DA DESTEK VERDİ :Eylem yapan kadınlar kürtajın bir hak olduğunu ve bedenlerinin de kendilerine ait olduğunu söylediler. Zaman zaman erkek eylemciler ile kadın eylemciler arasında tartışmalarında yaşandığı eyleme CHP İstanbul milletvekili Melda Onur da destek verdi.
CHP'Lİ ONUR: ARTIK KADININ BEDENİNDEN ELLERİNİ ÇEKSİNLER : Melda Onur, "Artık kadının bedenininden ellerini çeksinler.Konsantrasyonlarını cezaevlerine, insan hakları ihlallerine ekonomik sorunlara yoksulluğa döndürsünler. Son açıklamaları son derece talihsiz buluyorum. Kürtaj, sezeryan gibi konuları bilimadamlarına bıraksınlar. Ailelerin kararlarına bıraksınlar. Manasız tartışma ile toplumu yeniden bölüyorlar. Uludere gibi bir kıyaslama tamamiyle bir talihsizliktir" dedi. 
Başbakan Erdoğan'I ELEŞTİRDİLER : Kadıköy Meydan'da eylemciler adına ortak basın açıklamasını okuyan sözcü, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kürtajla ilgili açıklamalarını eleştirerek şu açıklamayı yaptı: "Biz kadınlar kürtaj hakkımız bahane edilerek bedenimizin, emeğimizin ve geleceğimizin denetim altına alınmaya çalışıldığının farkındayız. Ne kürtaj hakkımızın ne de bedenimizin, emeğimizin ve cinselliğimizin üzerindeki haklarımızın sınırlandırılmasına izin vereceğiz. Başbakan devletin tasarrufundaki herşeyden sorumludur. Yani Uludere Katliamı, Hopa'daki devler şiddeti, tecavüzcülerin cezalandırılması, kadın katillerinin haksız tahrik ile taçlandırılması bizzat Başbakanın sorumluluğundadır. Ancak kadın bedeni cinselliği ve doğurganlığı başbakanın ve devletin tasarrufunda değildir. Başbakan işine bakmalı ve haddini bilmelidir." Yapılan basın açıklamasının ardından kadınlar olaysız bir şekilde dağıldı.
 
24. NAZIM HİKMET'E SAYGIYLA
 
Demek ki göçtü usta 
Kaldı yürek sızısı geride kalanlara...
Yıllar var ki ter içinde
Taşıdım ben bu yükü
Bıraktım acının alkışlarına… 
3 HAZİRAN 63'ü… 
Uy anam anam
Haziranda ölmek zor 

Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil, “Haziran’da ölmek zor” adlı şiirinde, 3 Haziran 1963 tarihinde yaşama veda eden şair Nazım Hikmet özlemini bu sözlerle anlatıyordu. İşte, ölümünün bu yıl dönümünde Türkiye’nin büyük şairlerinden biri olan Nazım Hikmet Ran'ı 11 Eylül 1961 yılında Doğu Berlin’de kendi kalemiyle yazdığı otobiyografisi ve unutulmayan şiirleriyle saygıyla anıyoruz.
 
 
 
Saygılarımızla,
 
Av. Muazzez ÇÖRTELEK | Tüm Yazıları
Hits: 14191