Ha efendimin sopası! Ha hukukun kafası!

~ 01.06.2012, Selahattin DUMAN ~

İkisi de aynı kapıya çıkar.. Bu memleketin en büyük hukuk adamlarından biri çıkıp da hukuk öğrencilerine “Sallamayın dersleri.. Eğlenmenize bakın.. Hukuku bilip kuş mu konduracaksınız” diyorsa, bize olan olmuş demektir.. Oley bee!

“Ben dememiş miydim?” sorusunun tam zamanı..

Danıştay’ın başında dikilen Bay Hüseyin Karakullukçu’nun fotoğraflarını gazete sayfalarında görür görmez teşhisi koymuştum..

Benim koyduğum da bir nevi “erken teşhis” idi ama hayat kurtaran cinsten değil, daha çok kulakları havaya diken cinsten bir teşhis..

Alametlerden birincisi sırtındaydı..

Tahtası eksik Roma İmparatoru Caligula’nın şölenlerde giydiği harmaniye benzeyen; yakası kalkık, erguvan renkli, sünnet kıyafetinin abartılısı bir cüppe..

Devlerin Aşkı filmindeki James Dean gibi arkaya taranmış saçlardan yaratılan 1940’ların modası bir kafa.. (Bakın Tek Parti Dönemi’ne denk geliyor..)
 

 

***



Şekil tarifine devam ediyoruz..

Parmakların birinde Papa Borgia’nın televizyon dizisinde taşıdığından daha heybetli bir şövalye yüzük..

Ve bir spor arabanın ön camı genişliğinde güneş gözlükleri.. Markasını denk getiremedim.. Ray Ban mıydı acaba?

Cem Yılmaz’ın tarifiyle “zengin cenazelerinin” vazgeçilmez sponsoru Ray Ban..

Hani şu komedi dizilerin içine “efsane” palavrasıyla dalan, keyfimizi kaçıran markanın abartılı ve über demode ürünü..

Gözlerimin önünden gitmeyen resim buydu.. Aklıma o saatten beri düşen cümle de “Bunda çok iş var..” şeklindeydi..

Medya leşkerlerinin arayıp da bulamadığı başkan modeli.. Suyu süzülmüş yoğurt gibi..

Üzerine ne kadar su eklersen ekle, ayran niyetine kaldırır.. Hiç tükenmez..

NORMAL ŞART!

Bay Başkan popüler olmayı,kendinden söz edilmesini çok seviyor.. O yüzden de medyatik etkinlik söz konusu oldu mu kaçırmıyor..

İki eli kanda olsa gidiyor..

Danıştay’da birikmiş binlerce dosya varmış, gam değil.. Madem hukuk sistemimiz ileri demokrasi icabı özelleştirildi, Bay Başkan onun tadını çıkarmaya bakıyor..

Konuşmacı olarak önlerine çıktığı hukuk fakültesi öğrencilerine verdiği tavsiye de buna uygun..

“Roma Hukuku’nu öğrenip de ne yapacaksın? Hayatın tadını çıkarmaya bak..”

Normal şartlarda, hayatın normal işlediği bir ülkede; yüksek yargı organlarından birinin tepesine dikilen zat böyle bir laf etti mi o ülke hop oturur hop kalkar..

Medya da sivil toplum örgütleri de bu zatın “kafasını almadan” işin peşini bırakmaz..

O da yetmez.. Hükümet adamlarının başına dikilen zat her kimse, böyle birisini göreve getirdikleri için kendi ahalisinden özür diler..

Ama burası Türkiye..

Böyle bir lafın eksper gözüyle değeri farklıdır.. “Gaf..” sayılmaz.. Dikkatle irdelendiğinde umum efkârı ilgilendiren bir itiraftır..

O sebepten, tavsiyeden öte değeri vardır..

Hukuk öğrencilerinin önünde edilen o laf eğer bir televizyon dizisinde replik olarak geçseydi..

Ben de o dizinin çevirmeni olsaydım, ekranda şöyle bir alt yazı düşerdim..

“Len oğlum! Memlekette hukuk mu kalmış ki sen dersinle kafayı bozuyorsun! Çık sokağa, baharın keyfini çıkar..”

Daha da kısaltmak icap ediyorsa;

“Çakmışım Roma Hukuku’na.. Git hayatını yaşa!”

***



Hukuk sisteminin başına dikilenlerden biri olarak Bay Karakullukçu daha ne kadar açık konuşabilir?

Hukuk öğrencilerine verebileceği en gerçekçi tavsiyeyi vermiş işte..

Onlara “Kuzey Kutbu’nda buz satma tavsiyesi” verir gibi, hukuk ilmini dibine kadar öğrenin mi deseydi?

Kimin işine yarıyor hukuk?

Bakın şike davasına.. Mahkeme Başkanı salonda biraz gürültü çıktı diye sanıkları uyarıyor..

“Yüzümüzün güldüğüne bakmayın.. Sizi içeri de atarız dışarı da..”

Katlanmak durumunda olduğumuz şey budur..

“İki dudak arasındaki hukuk..”

TAKRİR-İ SÜKÛN

Sözünü ettiğim yasa yapıcı iki dudağın en heybetlisi ise “Seyrek Bıyıklı Asabi Şahsiyette..” var..

O ağzını açtığı zaman, mahkeme başkanı da susar yargı organlarının başları da..

Mustafa Kemal’in iyi kötü, yaptıklarını kılıfına uydurma gayreti vardı.. Takrir-i Sükzn kanunu bunun icabıydı..

O Tek Parti döneminin eseri olan yasanın başlığı Takrir-i Sükzn şu mânâya geliyor..

“Sükzn” sözcüğü “Sessizlik” demek oluyor..

“Takrir” sözcüğü ise “Karar..” kökünden gelip, diğeri ile birleştiğinde “Sessizlik Kararı” olarak anlaşılıyor..

Topluma yasa yoluyla uygulanmasının karşılığı ise “Sesinizi kesin!” şeklindedir..

Allahıma çok şükür, bizdeki “ileri demokrasinin” böyle yasalara, Takrir-i Sükzn’a neyim ihtiyacı yok..

“İleri demokrasinin” nimetlerinden ol kerte yılmışız ki artık Takrir-i Sükzn kafamızın içinde..

“Seyrek bıyıklı asabi şahsiyetin” bir şey demesine gerek kalmadan, kafamızın içinde yazısı olan Takrir-i Sükzn kanununu kendi kendimize uyguluyoruz..

Toplumun huzuru da kaçmıyor..

Danıştay’ın başına dikilen Bay Başkan’ın altını çizmek isteyip de alenen dillendiremediği şey belki de bu..

O da kendi kendine Takrir-i Sükzn kanununu uyguladığından, hukuk okuyan bebelere aklı dolaylı yollardan veriyor..

***



Bu tür toplu sohbet hâllerinde birileri çıkıp illa ki münasebetsiz bir soru sorar..

Hukuk öğrencilerinden birinin Bay Başkan’a “Telefon dinleme konusunda ne düşünüyorsunuz..” diye sorması gibi..

O da bir hukuk büyüğü olarak cevabını taş gibi vermiş..

“Benimki de dinleniyor..”

“Vıııışş!!”

“Ama herkesin telefonu dinlendiğinden ben rahatım..”

Alın size taş gibi cevap..

Hem de bizim ataların “Elle gelen düğün bayram..” mealinde formüle ettiği bir cevap..

Arap’ın atası bu lafın daha alengirlisini söylemiş ki ikisi de aynı kapıya çıkar..

“El-Beliyyetü iza ammet tâbet..”

Türkçesi “Belâ umumileştiği zaman güzel hâle gelir..”

Bunları bilip, hukuk adamının dediği gibi yapın.. İttir edin hukuku.. Baharın tadını çıkarın..

 

(GazeteVatan)

Selahattin DUMAN | Tüm Yazıları
Hits: 1791