Başkanlık sistemi zararlı ve tehlikeli

~ 28.05.2012, Kadri GÜRSEL ~

Dün “Özgürlükçü Anayasa Platformu” adına yapılan bir ortak açıklamada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın arzusu doğrultusunda kurulmak istenen başkanlık sisteminin demokrasi ve özgürlüklere karşı oluşturduğu tehdide dikkat çekildi. 222 akademisyen, sanatçı, sivil toplum aktivisti, yazar ve gazeteci tarafından imzalanan metinde, başkanlık sistemine geçiş yerine parlamenter sistemin güçlendirilmesi ve özgürlükçü bir anayasa yapımı için talepler de sıralandı.
Açıklamayı sizlerle paylaşıyorum:
“TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun anayasa yazım çalışmalarına başladığını ilan ettiği bir dönemde, başkanlık sistemi tartışması da yeniden gündeme taşınmış bulunuyor.
Başkanlık sistemi gibi, rejimin ne olduğunu belirleyecek bir tartışma sonuçlandırılmadan yeni anayasa yazımına başlanması, anayasa hazırlık sürecinin sağlıklı yürümeyeceğini göstermektedir. Başkanlık sistemini savunanlar, temel önemde düzenlemeleri jet hızıyla yasalaştırmakta, buna karşı yapılan muhalefeti vakit kaybı olarak değerlendirmekte, özerk kurumları yürütmeye bağlı hale getirmekte ve idarenin yargısal denetimini zayıflatacak adımlar atmaktadırlar. Hızla kuvvetler birliğine sürüklendiğimiz bir noktada, başkanlık sistemi niye arzu edilmektedir?
Bu ortamda parlamenter sistemde yeterli denetim mekanizmaları olmadığı için başkanlık sisteminin tercih edilmesi gerektiği tezinin ciddiye alınmasına imkân yoktur. Bugün yaşadığımız iktidar yoğunlaşmasının nedeni parlamenter sistem değil, bir yandan 12 Eylül’ün getirdiği anti-demokratik siyasal partiler düzeni, öte yandan 12 Eylül 1980’den beri parça parça yapılan değişikliklerle sistemin her gün biraz daha Başkanlık sistemine yaklaştırılmasıdır. 12 Eylül’ün ürünü olan 1982 Anayasası, sistem içerisinde yürütmeyi, yürütme içinde de cumhurbaşkanını güçlendirmiştir. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ile ilgili 2007 değişikliği ve asıl olarak yargının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili 2010 değişikliği sonrasında da cumhurbaşkanlığının sistem içerisindeki ağırlığı artırılmıştır. Başkanlık sistemi, üstelik 12 Eylül ile hesaplaşmanın gündeme getirildiği bir dönemde, 12 Eylül’ün getirdiği iktidar yoğunlaşmasını daha da ileri götürecektir. Türkiye’nin tarihsel ve güncel siyasi iklimi, parlamenter sistem dışı arayışların daha da otoriterleşmiş iktidar yoğunlaşmalarına yol açacağını göstermektedir. İfade ve örgütlenme özgürlüğü alanındaki ihlallerin arttığı, şiddet içermeyen protesto eylemlerinin dahi suç sayıldığı bir ortamda, başkanlık sisteminin temel hak ve özgürlükleri güvence altına alacağı iddiasıyla sihirli bir değnek gibi sunulmaya çalışılması iyi niyetli bir çaba olarak görülemez.
Toplumsal bir dönüşüm sağlayacak yeni bir anayasa yapma konusundaki dünya deneyimleri, köklü siyasi reformlarla başlayacak tam bir özgürlük ortamına ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Türkiye’de tam tersi bir süreç yaşanırken, yeni anayasanın otomatikman özgürlükçü olacağına inanılmasının beklenmesi kaygı vericidir. Özgür tartışma ortamını yaratmaksızın toplumun önüne konan 1-2 aylık aceleci takvimler, özgürlükleri daha da boğabilir; Macaristan’da olduğu gibi özgürlükleri kısıtlayan bir anayasanın ortaya çıkması sonucunu doğurabilir.
Başkanlık sistemi tartışmasıyla beraber gündeme getirilen bir diğer konu da yerinden yönetimlerin güçlendirilmesidir. 80 yıldır süregelmiş mutlak merkeziyetçi yapının 80 milyonluk bir ülkenin ihtiyaçlarına cevap veremediği açıktır. Yerinden yönetimlerin güçlendirilmesi bizzat demokrasinin bir gereğidir. Bunun ancak başkanlık sistemi içerisinde mümkün olabileceği iması kabul edilemez; bu konu başkanlık sistemi ile ilgili bir pazarlığın aracı haline getirilemez.
Özgürlükçü bir anayasa yapmanın koşullarının her gün biraz daha ortadan kalktığı bu siyasal iklimde, Türkiye’nin yeni anayasa konusundaki heyecanının ve birikiminin bir de başkanlık sistemi hevesi ile heba edilmesi tehlikesi belirmiştir. Hâlbuki içinde bulunduğumuz bu ortamda yapılması gereken, parlamenter sistemin düzgün biçimde işlemesini sağlayacak adımların atılması ve anayasa tartışmasının özgürce yürütüleceği koşulların yaratılmasıdır. Bunun için:
Bir: Öncelikle ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı, genel siyasi af çıkarılmalı, gerçek ve özgür bir tartışma ortamı yaratılmalıdır.
İki: Temel hak ve özgürlükler, hukukun üstünlüğü, devletin bütün inançlara eşit mesafede durması, vicdan özgürlüğünü tanıması gibi demokrasiyi devamlı ve çoğulcu kılan temel ilkeler tartışma ve pazarlık konusu olmaktan çıkarılmalıdır.
Üç: Yerinden yönetim, başkanlık sistemi tartışmasından bağımsız şekilde, demokrasinin bir gereği olarak kabul edilmelidir.
Başta iktidar partisi olmak üzere ilgili tüm siyasi partileri ve anayasayla ilgilenen çevreleri ülkenin anayasal ufkunun açılması için öncelikle bu temel alanlarda bir mutabakat zemini oluşturmaya davet ediyoruz.
Özgürlükçü Anayasa Platformu”

(Milliyet)

Kadri GÜRSEL | Tüm Yazıları
Hits: 1525