Zombiler karşısında gergin ve endişeli

~ 27.05.2012, Kadri GÜRSEL ~

Geçen günlerde televizyonda katıldığım tartışma programından sonra bana gönderilen bir “tweet”te, “TV’ye çıktığınızda çok gergin görünüyorsunuz! Konuştuklarınızda haklı olabilirsiniz ancak görüntünüz gergin. Sevgiler” yazıyordu.
O programda gergin görünmüş olabilirim. Fakat bu benim doğal halim ya da tercihim değildi. Üstelik gerilmişsem gözlerden kaçıramıyorum bunu. Böyle de bir zaafım var.
Demek ki bende gerçekten de gerginliğe yol açan bir şey görmüş ya da işitmiş olmalıyım...
Ve biliyorum onun ne olduğunu... Zayıf noktamın farkındayım.
Konuk olduğum tartışma programlarında beni en çok geren durum, her türden “ekran zombisi” ile yüz yüze gelmek ve onlara tahammül etmeye zorlanmaktır.
“Zombiler”, yani “yaşayan ölüler” efsanesinin gerçek hayattaki suretleri...
Komşu zombi rejimlerin zombi ajanları, zombi politikacılar, zombi muktedirler, zombi muhalifler ve onların zombi fikirleri, zombi söylemleri...
Yani o programda nasıl görünebilirdim?
Zombi görmüş bir insan nasıl görünürse öyle...
Gergin ve endişeli...
Siz de hayal edin. Kendinizi aniden zombilerin alacakaranlığında bulsanız nasıl olursunuz?
Ruhunu, aklını ve vicdanını teslim etmiş, dolayısıyla düşünmeye de ihtiyaç duymayan, daha ilk hamlede, hemen o anda etinize dişini geçirip açlığını gidermek dışında bir motor refleksi olmayan bir “zombi” karşısında şaşkınlığa düşmez, dehşete kapılmaz mısınız?
Nasıl ki “thriller” öyküsünün insan karakteri, gecenin bir vakti salonunda otururken aç zombilerin penceresini, kapısını zorladığını gördüğünde, programlanmış rasyonel seçenekler arasından birini tercih etmek için işlem yapan, ruhsuz bir makine gibi tepki veremezse...
TV’deki tartışma programlarında bizden zombi muktedirlerin mezarından çıkmış söylemlerini yorumlamamız istendiğinde ya da karşınızdaki siyasi, bir anda gerçek bir zombiye dönüştüğünde, izin verin de en azından gergin ve endişeli olalım ve öyle görünelim.
Mesela Kürt sorunu hakkındaki zombi söylem ve fikirler, ülkenin sözde iç güvenliğinden sorumlu olanlar tarafından ısrarla ve tekrarla siyasete mal ediliyorsa, bu korkunç bir durumdur çünkü ülkenin ahengine, bütünlüğüne, güvenliğine, istikrarına ve geleceğine yönelmiş bir zombi tehdidi altında olduğumuzu gösterir.
İnsan muhayyilesi zombi efsanesini boşuna yaratmamıştır. Ve gerçek hayatta efsanelerin mutlaka bir esin kaynağı mevcuttur. “Yaşayan ölüler” efsanesinin de reel dünyada bir izdüşümü var. Dikkatle, çevrenizde olan bitene bakın, medyayı izleyin, onları ve hallerini göreceksiniz.
Temel içgüdüsü, sonsuz iktidar açlığını doyurmaktan başka bir şey olmayan, bu bilinçaltıyla bir otomat gibi ele geçirip yok eden, kendi türünden başkasına yaşam hakkı tanımayan, sadece gücün diliyle konuşup gücün dilinden anlayan, vicdansız, erdemsiz bir muktedir görürseniz, bilin ki o artık zombileşmiştir. Kendisini en güçlü hissettiği anında, geçmişe ait bir canlı mevtaya dönüşmüştür. Ülkesini nasıl bir arada tutabilir?
Ülkenin geleceğine ortak olmak için yeni bir şeyler düşünmek ve söylemek varken, miadı çoktan dolmuş, yani mezara girmiş bir rejimi “korumak ve kollamak” adına, onun mezar kazıcılarının izini ağır aksak sürmekten başkasını yapamayanlar gözünüze ilişirse, anlayın ki onlar “zombi muhalifler”dir.
Zombileri zararsız hale getirmenin yolunu Hollywood’un fantezi dünyasından biliyorsunuz: Zaten bilinçsiz olan beyinlerini fiziksel olarak da dağıtmak...
Ama zombi fikirler, zombi siyasetler ve zombi söylemlerle mücadele etmenin yolu, geçersizleşerek zaten ölmüş olan fikirleri bir daha öldürmeye çalışmak değil.
Politik zombiler ve onların zombi fikirleriyle mücadelenin yegâne silahı özgürlükçülüktür. Fikir özgürlüğü, basın özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğünü, kısacası demokrasiyi savunmak, toplumun külliyen zombileştirilmesine karşı tek çaredir.
Bize bugünümüzü barış ve ahenk içinde yaşatma ve ortak geleceğimizi kurma kapasitesi kalmadığı için geçersizleşmiş olan zombi fikir ve söylemlerin ülkeyi yöneten ve onlara sözde muhalefet eden zombiler tarafından topluma musallat edilmeleri korkunç bir durumdur. En az terör saldırıları, salgın hastalıklar, doğal afetler, mali krizler kadar korkunçtur bu.
En ciddi tehlike Türkiye’nin bir “zombieland”e dönüşmesidir. Ve mümkündür bu; çünkü zombilik bulaşıcıdır.
O programda bir kez daha gördüm.

(Milliyet)

Kadri GÜRSEL | Tüm Yazıları
Hits: 1454