Her halkın layık olduğu yöneticilerce yönetildiği düşüncesi, elbette demokrasinin çok koşullu tanımlarından biri olup; çoğunluğun, özdeşleştiği için iktidara getirdiği yöneticileri hak ettiğini saptar.
Demokrasinin salt seçimle sağlanamaması, hatta çoğunluk iradesine dayanarak düpedüz yok edilmesi, işte bu “liyakat”in sonucudur.
François Hollande’ın kuşkusuz hiç aklına gelmemiştir, zaten umurunda da değildir, ama biz yine de söyleyelim: Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı, Fransız değil de Türk doğsa, Türkiye’de asla böyle bir makama layık görülmez ve seçilmezdi. Zaten politika bile yapamazdı!
Fransız Sosyalist Partisi’nin kadim üyesi, komünistlerin, çevreci sol ve hatta anarşistlerin ortak adayı olup ardında sallanan kızıl, kırmızı ve siyah bayraklara rağmen Türk medyasının, sosyalist olmak kabahatini seçildiği güne kadar inatla, sebatla “sosyal demokrat aday” diye mazur gösterdiği Hollande; önce partisinin “Ya evlen, ya terket” tehdidiyle karşılaşır, ardından RTÜK tarafından kameralar önünde evlendirilirdi.
Hem de bir değil, iki nikâh kıydırmak zorunda kalırdı!
***
Çünkü François Hollande, 2006 yılından beri yaşamını paylaştığı gazeteci Valerie Trierweiler ile evli olmadığı gibi dört çocuğunun annesi, eski eşi ve rakibi Segolene Royal ile de hiç nikâh kıymadı. Adam nikâha allerjik, özgür birliktelik yanlısı!
Zaten Fransa’da aşırısından ılımlısına, sağ ile solun üstünde birleştiği tek ortak değer, kimsenin, ama kimsenin tartışmadığı biricik hak, ister yönetici olsun, ister yönetilen, özel yaşam özgürlüğüdür.
Özel yaşamın dokunulmazlığına ilişkin, başka demokrasilerde olmayan ölçüde bir saygı geliştiren Fransız toplumu, bugüne değin hiçbir cumhurbaşkanını, başbakanı ya da politikacısını, nikâhlı nikâhsız ilişkileri ve cinsel tercihiyle yargılamadı, seçmedi.
Hatta çapkınlığı “kült” haline getirip; metresinin evinden dönerken süt kamyonuna çarpıp yakalanan Valery Giscard d’Estaing, cumhurbaşkanıyken evlilik dışı çocuğu olan Mitterrand, cumhurbaşkanı olunca İtalyan sevgilisi Claudia Cardinale Fransa’ya gelip yerleşen Jacques Chirac’ın “duş dahil üç dakika”lık ilişkileriyle eğlendi, eşcinsel olduğunu açıklayan Paris Belediye Başkanı Bertrand Delanoe’yi büyük bir saygıyla bağrına bastı.
Cumhurbaşkanı seçildiği günlerde resmi nikâhlı ikinci eşi Cecilia’yı pembe romanlar yazarı Marc Levy’ye kaptıran Nicolas Sarkozy’ye çok acıdı. Mağdur koca, eski manken Carla Bruni ile çıkmaya başlayınca pek sevindi, evlenince dünya çapında bir “erkekobur”u bile “first lady” diye öpüp başına koydu. “Nasıl olur” diye soran yabancılara, her Fransızın verdiği yanıt aynıydı: “C’est l’amour!”
***
İşte Fransa’da, belki de bu ülkeyi böylesine güzel; geçimsiz, nobran, kendini beğenmiş ve düpedüz çirkin Fransızları bile özel kılan mantık budur: “Aşk!” deyince sular durur, aşkın gerekçesi aranmaz, hesabı sorulmaz!
Zaten bu yüzdendir ki Fransa’da seks, bir şantaj aracı değildir ve hiçbir politikacı belaltı vuruş kurbanı olmadığı gibi Fransız politikası, dolayısıyla halkı da böylesi şantajların mağduru olmaz.
Bizim ellerde ahlaksızlık sayılan bu özgürlük, şöyle bir düşünecek olursak, Fransa’da siyasal ahlakı sağlıyor aslında: Halk, liderini özel yaşamındaki değil, devlete ve topluma ilişkin dürüstlüğüne göre sorguluyor, kamuya sağladığı yarar ya da verdiği zarara göre seçiyor ya da eliyor.
Kapitalist Sarkozy, sırtını dayadığı zengin azınlığı kollayıp çoğunluğu yoksullaştırdığı hem başarısız hem de yolsuzluklarla damgalı yönetimi yüzünden yitirdi seçimleri. Sayıştay kökenli ve dürüstlüğünü herkesin kabul ettiği sosyalist Hollande, çoğunluğa daha adil bir dağılım ve sunduğu program yoksullara umut vaat ettiği için seçildi.
***
Kriz zamanları iktidar devralmak, elbette kolay değil. Üstelik Fransa, Sosyalist Parti’nin üç dönem cumhurbaşkanı seçilmeyi başaran efsane lideri Mitterrand’ın dediği gibi, özünde “Zaman zaman sola oy veren sağcı bir ülkedir.”
François Hollande, canı burnunda bir çoğunluğa verdiği sözleri tutabilecek mi? Kapitalist sistem içinde sosyalist bir program uygulayabilecek mi, zaman gösterecek.
Ama önderliği, asla özel yaşamıyla değil, salt halkına sağlayacağı yarar ve zararla değerlendirilecek.
‘G’ NOKTASI
Fransızlar, yöneticilerinin özel yaşamına göre seçmiyor, ancak dedikodusunu yapmayı pek seviyor. Bugünlerde François Hollande’ın gazeteci sevgilisi Valerie Trierweiler ile nikâh kıyıp kıymayacağı merak konusu. Ancak asıl eğlence, Carla Bruni’nin cumhurbaşkanı eskisi eşi Sarkozy’yi ne zaman terk edeceği. Carla Bruni’nin iktidar âşığı olduğu, yenik bir erkeğe eşlik etmeyeceği, yaygın bir kanı. Sürü sepet eskilerinden biri de eski sosyalist Başbakan Laurent Fabius olan Carla Bruni’nin yeniden iktidara yürüyüşünde ara geçiş olarak Sarkozy’yle evliyken geliştirdiği aşkı yaşaması ve bir süre, kendisi gibi şarkıcı Benjamin Biolay’in kollarında dinlenmesi bekleniyor.
“Seçilmiş, tanrının parmağıyla duvara yapıştırdığı kişidir.”
JEAN PAUL SARTRE
(Cumhuriyet)