Bulun Bu Eşkiyaları

~ 09.12.2010, Av. Ayhan ERDOĞAN ~

EŞKİYA
Eşik aşıldı ve faşist bir baskı dönemine süratle gidiyoruz. Bu dönem baskı yasaları daha fazla ve rahat çıkartılacaktır. Artık Anayasa Mahkemesi’nin yasalar üzerinde kontrolundan da bahsetmek söz konusu değil. Hukuktaki evrilmenin şimdilik yarattığı ve önümüzdeki süreçte yaratacağı sonuçların ülkemizi faşist bir baskı dönemine sokacağı açıktır. Polis ve özel yetkili yargı görevlilerinin etkin bir işbirliği ile insanların özgürlüklerinin ve hayatlarının tehdit altına alınması söz konusudur.

ÜNİVERSİTEYE ÖĞRENCİLER NASIL SOKULDU
Başbakan 8 Aralık Çarşamba günü televizyonlarda ‘öğrencilerin üniversiteye sokulması’na tepki gösterdi. ‘İleri Demokrasi’ adı altındaki baskıcı ceberrut yapılanmanın ifadesi değimlidir bu?

Oysa demokrasiden bahseden bir kişinin sorması gereken soru ‘polisleri üniversiteye kim soktu?’ olmalıydı. Zira, gazetelerde ve televizyonlarda polisin kullandığı şiddeti gösteren kareler polisin düşmanca hasmane tutumu yeteri kadar göstermektedir. Ama bu haberlerin yanında özel olaylara da yer verildi. Örneğin, hamile bir öğrencinin müdahale sırasında uğradığı şiddet ve gözaltında devam eden baskı sonucu çocuğunu düşürdüğü, yine, gözaltına sağlam alınan öğrencinin, gözaltından burnu kırık çıkması tüm gazetelerde yer aldı.

ZOR KULLANMA
PVSK.nun vermiş olduğu zor kullanma

PSVK. 16 Madde/b fıkrasında “(…) Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

Maddi güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedeni kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını, ifade eder.


Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.

Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir. Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir (…)” hükmüne bakıldığında üniversite öğrencilerinin protestolarına karşı polisin kullandığı gücün yasanın verdiği yetkiyi aştığını göstermektedir.

Yasa öncelikle bir direnişle karşılaşılması halini düzenlemekte ve bu direnişinde ‘görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir’ diyerek sınırını belirlemektedir. Bu sınır keyfi olarak aşılamaz. Ancak ülkemizde bu sınır sosyalistlere karşı sürekli aşılmaktadır. Türban eylemlerinde bir alkışlamadıkları kalan polisin solcu öğrencilere karşı yasayı aşan saldırgan tutumu bir tesadüf değildir.

Polis içindeki cemaat örgütlenmelerine ilişkin yazılan ve çizilenler bu davranış içinde bir ölçü olarak düşünülebilinir. O nedenle bu polislerin cemaat kardeşliği içinde olup olmadıkları ele alınma zamanıdır. Artık polis bu gün için belli bir düşünceye karşı olanlara karşı yasayı aşan bu yandaşlık tutumu bir güvenlik teşkilatı olmaktan öte özgürlükleri tehdit eden polis içinde başkaca bir teşkilat olup olmadığı sorusunu gündeme getirmektedir.

Bu gün için polis güvenlik teşkilatı olmaktan ziyade halkın kendisini koruması gereken bir teşkilat haline gelmeye başladıysa bunda yasaları ihlal eden görevliler ve cemaat örgütlenmesi ile ilgili bir sorunun varlığına işaret etmektedir. Polis teşkilatının ileri gelenlerinin dahi başına çorap örüldüğü iddiaları bu teşkilatın dışındaki vatandaşı ne tür tehlikeler beklediği sorusunu sordurmaktadır.

Cemaat iddialarının istihbarat teşkilatı ve özel yetkili yargı çevresindeki hakim ve savcılarıda kapsaması ülkede güvenlik duygusunu sıfıra indirmiştir. Buna demokratik tepkilerini kullananlara karşı çevik kuvvet şubesi görevlilerinin kullandığı orantısız maddi güç, ülkede bir ‘demokratik açılım’ denilen sürecin gerçekte baskıcı şiddet kullanan bir dönemi ifade ettiğini göstermektedir.

BAŞBAKANIN TALİMATIYLA ÖĞRENCİLER HAKKINDA YAKINDA ÖRGÜT ÜYELİĞİNDEN SORUŞTURMA YÜRÜTÜLECEKTİR
Bunu nereden mi biliyorum. Bir kere başbakanın yüzünü televizyonlarda gördüğümde çok korktuğu sonucunu çıkardım. Korkusu kendisine karşı başlayan muhalefetin çığ gibi büyüyerek iktidardan alaşağı edilmesi sonuncu doğrumasından korkmaktadır. Oysa Anglo Sakson hukukuna geçiş yapılmış HSYK denetim altına alınmış polis tam bir kontrol altında yarı başkanlık sistemi gibi bir sistem oluşmuş durumda. Yakında cumhurbaşkanlığına giderse artık iktidarını monarşi benzeri bir yapıya dönmüş ülkede muhalifsiz sürdürme imkanının bulabilir. Şimdi hassas bir dönem. İktidarının tamamlanmasına az bir zaman kaldı ve öğrencilerin sokağa dökülmesi halkı ve işçileride sokağa döktürebilir. Tekel işçilerinin direnişi zaten zor dağıtılmışken öğrencilerin bu tutumu başbakan ve iktidar açısından tehlikeli sonuçlar çıkarabilir.

O halde başbakan ne yapacak? Televizyonda şöyle sesleniyor başbakan “Öğrencileri üniversiteye kim alıyor” diyor ve yetinmiyor “Ön sıralarda oturanların önümüzdeki günlerde kim oldukları ortaya çıkacaktır.” Devam ediyor başbakan, öğrencilerin örgüt elemanı olduğunu kastederek “bunların kim olduğunu biliyoruz, televizyon kayıtlarından bunları bir bir tespit edilecektir” ve Başbakan son noktayı koyuyor “ Polisimizde ortaya gerekli tavrını koyacaktır” Bu konuşmalardan da açıkça anlaşıldığı gibi Başbakan öğrenci protestolarını polis şiddeti ve yargı tehditi ile sindirmek istemektedir. Bunun doğuracağı sonuçları zaman içinde göreceğiz.

SAVCILARIN DOLMABAHÇE VE BENZERİ YERLERDEKİ PROTESTOCU ÖĞRENCİLERE KARŞI YASAYI AŞAN TUTUMLARI NEDENİYLE BAŞTA EMNİYET MÜDÜRÜ OLMAK ÜZERE ORADAKİ GÖREVLİLER HAKKINDA SORUŞTURMA AÇMALIDIR. DAHA ÖNEMLİSİ BİR ÖĞRENCİNİN ÇOCUĞUNU DÜŞÜRMESİNE NEDEN OLAN POLİSLER İLE GÖZALTINA SAĞLAM GİRİP BURNU KIRIK ÇIKAN ÖĞRENCİNİN BURNUNU KIRAN POLİSLERİ BULUP YARGI ÖNÜNE ÇIKARMALIDIR.

Bu davranışı gösterecek savcı halkın hem hukuka hem de polis teşkilatına sarsılan güvenini tazelemesine neden olacaktır. Esasen bunu öncelikle polis teşkilatının yapması gereklidir. Zira içlerinde bu davranışı gösteren görevlilerin üzerinde her ne kadar polis üniforması bulunsada o sıradaki eylemlilikleri ‘eşkıya’dan daha tehlikeli sonuçlar doğurmuştur.

Zira, vatandaşın suç işlemesi adiyen bir olaydır ve doğasına uygundur. Bu suçu işleyen vatandaşları yakalamak için polis teşkilatı kurulmuştur. Varlık sebebi suç işleyenleri yakalamak olan teşkilat mensubu suç işliyor ve teşkilatı bu görevliyi koruyorsa işte o zaman tuz kokmuştur. O zaman teşkilat varlık sebebini ortadan kaldırır ve başkaca bir teşkilat haline gelir.

Umudum ve muradım emniyet teşkilatı içinde mevcut yasaların verdiği bu yetkilerini aşan görevlileri araştırıp ortaya çıkartacak görevlilerin varlığıdır. Olup olmadıklarını hamile öğrencinin çocuğunu düşürten görevli ile burnu kırılan öğrencinin faillerin üzerinden polis elbiselerini çıkartıp yargının önüne çıkarttıklarında anlamış olacağız.

(SolHaber 09.12.2010)

Av. Ayhan ERDOĞAN | Tüm Yazıları
Hits: 1852