Tehlikeli oyunda gelişme var. Kavramlar değişti, oyuncular yeniden kursa çağrıldı. 1 Nisan’da ilki pek başarısız geçtiği için yinelenen şaka gibi bir “prömiyer” ile sahnelenmeye başlayacak oyunun adı “Suriye’nin Dostları”dır.
Bu oyunun tanıtımı aylardır Türk medyasının da içinde “şanla şerefle” yer aldığı Batı medyasında yapılıyor. Başarı tamdır. Tipik örneğini tüm seyircilerini aptal zanneden bir TV kanalında izledik. Elinde uzun namlulu bir silahla koşarak ateş eden kişiler karşı ateşle vuruldular. Kanalın elindeki metni okuyan spikeri çatışan değil, vurulan “masum” bir Suriyeliden söz ediyordu.
Aslında haklılar!
Suriyeli masumdur.
Oyundaki rolünü bilmiyor, rejisörü tanımıyor, nereye koştuğunun farkında değil.
***
Peki biz rejisörü tanıyor muyuz? Tanıyoruz. Çok gördük, bütün oyunlarını seyrettik, hepsi de kanlıydı. Seyrettiğimiz oyunlarda kadife koltuklu tiyatroda rejiye alkış tutan arkadaşlarımızı da tanıyoruz. “Bağdat’ta Kanlı Saddam” oyununda salı sabaha karşı, diktatörün 1 milyon ölüm karşılığında nasıl alaşağı edileceğinin kıssadan hissesini, nasıl da ağızlarının suyu akarak izlemişti bu arkadaşlar.
Aynıdırlar, hiç değişmediler.
***
ABD’nin başına adı Hüseyin, kendisi siyah olan birisi geçince politikaların da değişeceğini zanneden başka arkadaşlar ise şimdi hayal kırıklığı yaşıyorlar. Yanılgılarının nedeni, emperyalizmin şekil, biçim, yöntem değiştirebileceğini ama özünün değişmeyeceğini kavrayamamalarıydı. Cecil Rhodes açık sözlülüğünden bu yana emperyalist politikaların savunucuları, bir bukalemun kıvraklığı ile araziye uymayı hep başarmış, halkları uyutmaktaki maharetlerini geliştirmeyi hep bilmişlerdir.
Kullandıkları kavramlara ve ince ayrıntılara dikkat edeceksiniz.
Çok sıkıştıkları zaman başvurdukları çıplak yalan dışında, üç aşamalı saldırı stratejileri hiç şaşmaz.
Önce demokrasi için harekete geçmek gerektiğini söylerler. Kışkırttıkları “isyancılar”a “hümanitarian” “insani” yardım götürmekten söz ederler. Sonra, ikinci aşamada silah ve her türlü yardımın adı değişir. Obama’nın Seul’de söylediği gibi “non-lethal” “öldürücü olmayan” yardımlara gelir sıra. Aslında her ikisi de TV kanallarında izlediğiniz gibi öldürücüdür.
Üçüncü aşamayı Irak’tan, Libya’dan biliyorsunuz.
Sıra yavaş yavaş o üçüncü perdeye gelmektedir.
Esad devrilecek, yerine Batı’nın uygun gördüğü birisi geçirilecektir.
***
Oyunun uzamasının nedeni “petrol” ile “stratejik önem” arasındaki farktan kaynaklanmaktadır.
Peki Türkiye bu oyunun neresinde?
Tatsız soru budur.
Batı kestaneyi ateşten alma görevini Türkiye’ye yükleme konusunda kararlı görünüyor. Bunun için Batı’nın şimdi ve ısrarla kullandığı “argüman”, “Kürt sorununun çözümünün Suriye’den geçtiği” yolundaki deli saçmasıdır.
Kürt sorunu Türkiye’de çözülebilecek bir sorundur. Ve öyle bir sorundur ki her türlü dış müdahale onu içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Kürt sorunundaki kanlı döneme son vermek için Suriye’de kanlı bir iç savaşa müdahil olmak, herhalde akıllıca bir iş olmasa gerektir. Irak’ta 1 milyon ölümle gelinen noktayı görüyorsanız, Suriye’de aynı türden bir oyuna katılmaya çabalamazsınız.
Şair sözüdür, Hasan Hüseyin sözüdür, “Kandan kına yakılmaz”.
Yok, bu sizin evvel eski misyonunuzsa, “naturanızda” varsa, ona bir şey diyemeyiz...
(Cumhuriyet)