İmtiyazlı, sınıflı, kaynaşmamış bir kitle..

~ 15.02.2012, Ertuğrul KAZANCI ~
Cumhuriyet ve devrimin tanıdığı tek toplumsal kural, yüzyılların ortak; yurt, kültür ve amaç birliğindeki bir ulusun yaşamsal ve yönetsel eşitsizliklerle karşılaşmadan kaynaşmasıydı. Bu çaba özenle sürdürüldü. Ta ki,karşıdevrim sürecine kadar !..
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Cumhuriyet’in görkemli yılları;1923-1945 arasıdır. Sonraki dönem, tıpkı;1925 ve 1930’lardaki gibi 1945’te de rejimin önderliğindeki çok partililikten yararlanan devrim karşıtı güçlenmeleri gösterir. Ama Cumhuriyet’in temelleri öylesine sağlamdır ki, siyasal anlayışın değiştiği 14 Mayıs 1950’den bu tarafa karşıdevrim, hedeflediklerine tümüyle ulaşamamıştır.
Cumhuriyet’in kuruluş ve yerleşme sürecindeki coşkular, bestelenmiş güftelerle dile getirilirdi.Örneğin;‘Ankara’ marşında yer alan:“Seni görmek ister/Her bahtı kara” seslenişi nasıl anımsanıyorsa,‘Onuncu yıl’ marşındaki dize de ilkesel bir bellekti: “İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz..”.
Devrimci ivme:
Cumhuriyet, “antikapitalist” kalkınma modelini benimseyerek, somutlaştırmıştı. Sosyalyaşamdaki “imtiyaz” yani ayrıcalık, devrimce yadsınmıştı.“Ceberut” feodal yapı, tasfiye edilmek isteniyordu.1945’teki “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” bunun için çıkarıldı
Halkçı-devletçi” sistem; mütegallibeyi, tefeciyi, vurguncuyu, kara para tüccarını silkip atmak kararındaydı.“Sınıfsızlık” yaklaşımıyla, halk katmanları arasındaki maddesel haksızlıkların giderilmesi amaçlanmıştı. Öngörülen kural; yurt ve ulus bilincine erişmiş insanların, eşitlikler göstergesinde kaynaşmalarıydı.“Yurttaş” olmak ise yeterli ölçüttü.
Türlü becerilerle vergi kaçırarak, kayıt dışı kazançlar elde edenlere karşı uygulanan 1942 yılındaki “Varlık vergisi” imtiyaz tanımayan bir mali disiplindi. “Çıkarılması zorunluydu.52 milyon insanın canına mal olan İkinci Dünya Savaşı başlamıştı.1939’da 390 milyon lira olan savunma gideri,1942 yılında 900 milyon liraya çıkmıştı. Toplanan 314 milyon liranın;130 milyonu yabancı uyruklulardan, 30 milyonu gayrimüslimlerden,154 milyon lirası da Müslüman yurttaşlardan alındı. Müslümanların vergi oranı yüksekti. Savaş dönemindeki 18 milyon nüfuslu ülkenin sınırlarını 1 milyon asker koruyor ve 120 kişilik bir bölük, günde 17 somun paylaşıyordu.30.000 den fazla‘Mehmetçik’, yetersiz gıdadan yaşamlarını yitirmişlerdi (*) ”.
Aşkale” zorunlu çalışmasında yer alanların arasında, vergilerini ödememekte direten Müslümanlar da vardı. Aynı yıllarda resmî kayıtlara göre, köylümüzden;270 milyon TL. toprak mahsulleri vergisi,130 milyon TL. hayvan vergisi alındı. Ürününün %10 tutarı bedelsiz olarak, Kurtuluş Savaşındaki gibi “tekalifi milliye” olarak savunmaya ayrıldı.
‘Varlık vergisi’ konusu, sonraları saptırıldı.‘İstanbul Defterdarı’ sıfatıyla sorumluluk taşımış Faik Ökte’nin,1951 basımlı, DP iktidarına pek yarayan ve İnönü dönemini karalayan;“Varlık vergisi faciası” adlı kitabı, gerçek dışılıklarla aldatıcı yankılar uyandırdı. Ama Ökte’nin;“ Bir gayrimüslümin hacizli evini ele geçirmek için başvurduğu şaibeli” yöntemleri ise ortaya çıktı.
O çetin süreçte; Kamu İktisadi Teşekkülleri; ulusal üretime bağlı ucuz tüketim olanağı gerçekleştirip; ithalat imtiyazını kesiyorlardı. Devlet; öğretmen, subay, maliyeci, ziraatçı, sağlıkçı ve teknisyenleri geleceğe hazırlıyordu. Eğitim ve öğrenim;“zâdegan” tekelinden alınarak, yurtdışı bir kapsamla halk çocuklarına açılıyordu. Çalışma, kölelikten arındırılıyordu.1936 yılındaki “İş”, 1947 ve 1963 tarihli “Sendikalar” kanunları; çalışanların, işverenlere karşı güvenceleri için Cumhuriyeti kuran toplumcu demokratik iradeyle yaşam buluyorlardı (**).
 
 
Sonrası:
Her mahallede bir milyoner yetiştireceğiz” sloganı, Demokrat Parti’nindir. Gerçekten de yandaşlarından milyonerler yetiştirmiş, halkı çürük inanış ve içeriksiz sözlerle enterne ederek: “bir lokma, bir hırka” yöntemiyle elde tutmuştur. İzlemci iktidarlar, bu rotada; mutlu azınlıklarla, yoksulluğu ‘alın yazısı’ sayan kaderci çoğunluklardan oy yakalamışlardır. Liberal ekonomiyle talancılar, üst “kast” sınıfsallığa “terfi” ettirilmişlerdir.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik ve eşitsizlik ise apaçıktır:Türkiye’de;“En yoksul %20 ile en zengin %20 arasındaki gelir farkı 8,5 kattır.10 kişiden 6’sı yoksulluk sınırındadır(***).Ne diyor Nâzım Hikmet:“Benim;fakir,cesur,çalışkan ulusum/Her ulus gibi büyük Türk ulusu..”
Karşıdevrime tanınan imtiyazlarla aydınlanma baltalanmıştır. Öğrenim, özel okulların ticari hırslarına yönlendirilmiştir. Yönetsel ve cezai donanımlı işlemlerde, kamuoyunu hukuken yaralayan hak orantısız gelişmelere tanık olunmuştur. Uluslararası ilişkilerde, eşitlik ilkesi yitirilmiştir.“Sevr” emperyalistlerinden bölücülük destekleri alanlar, şovenizme dayanmayan “tek ulus” bilincinin kitlesel kenetlenmesine hınçla göz dikmişlerdir.
Sonuç:
Artık; imtiyazlı, sınıflı, kaynaşmamış bir kitleyiz. Kurtuluş ve kuruluş yıllarının; ülkesel öz görevli ve insancıl başarıları rehber olursa, geleceğin yaşamsal derslerini çıkarabiliriz.
----------------------------------------------------------------------
(*) Kayra:”Savaş, Türkiye,Varlık Vergisi”- 2011.
(**) Atatürk ve İnönü dönem Hükümetleri.
(***) Cumhuriyet (28.02.2011).
Ertuğrul KAZANCI | Tüm Yazıları
Hits: 1443