Özel yetkiye dayalı güç savaşı

~ 14.02.2012, Ahmet İNSEL ~

Türkiye'deki egemen siyasal kültür ve yaygın otoriter refleksler, bu tür özel yetkilere sahip olanların davranışlarını da belirliyor.

DGM’ler 2004’te kaldırıldı. O zaman bu değişikliliğe AKP, CHP ve DYP milletvekilleri olumlu oy vermişti. DGM’lerin kaldırılmasına öfkelenenler de vardı. Örneğin Emin Çölaşan, Hürriyet’te (9.5.2004), “Bu anayasa değişikliği sonrasında hem devlet, hem yargı ne yazık ki zayıflık içine düşecek. Çok büyük kargaşa yaşanacak” diyerek hayıflanmıştı. Ardından “DGM’ler kapatıldı, polis yasal dinleme yapamıyor” haberleri basında yer almıştı (örneğin Zaman).
DGM yargısı taraftarlarının oluşturduğu baskı grubu, kısa zamanda amacına ulaştı. 2005 yılında özel yetkili ağır ceza mahkemesi ve özel yetkili savcı modeliyle tanıştık. Ardından, Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nda polise ilave yetkiler verildi. Polis ve yargının içinde bazı birimlerin elindeki yetkiler, adil yargılama hakkını ve özgürlükleri tehdit eder nitelikteydi. Bu yetki kazanımı, aynı zamanda, devlet içinde bir güç mücadelesinin de aracıydı. O dönemde bu mücadeleyi, “Neofeodal devlette ilerlerken” başlıklı yazıda ele almıştık (Radikal2, 4.3.2007). Devletin içindeki güç odakları arasında yürütülen bu mücadeleyi kazanan kim olursa olsun, bu güçlerin monolitik doğaları gereği, bunun demokratik hukuk devleti yönünde atılmış bir adım olmayacağını belirtmiştik. Devletin baskıcı yapısını değiştirmeden, güç merkezlerindeki kişi ve çevreleri değiştirmenin çürümeyi hızlandırma riski yüksekti. Devlet içinde devlet olma halini ortadan kaldırmayan, bunu farklı biçimde yeniden üreten özel yetkilerdi bunlar.
Ergenekon, KCK, Balyoz, Oda Tv, vs... davaları bundan sonra geldi. Bu davalarla ilgili tartışmalar devam ediyor. Bu davalarda yürürlükteki yasalara göre suç işlediklerine dair güçlü deliller olanlarla birlikte, suç işledikleri konusunda somut delilden ziyade kanaat niteliğinde kanıtlarla suçlananlar veya bir çevreyi rahatsız ettiği için sanık sandalyesine oturtulanlar da var. Soruşturma aşamasında tanınan özel yetkiler, savunma hakkını kısıtladığı ve tutukluluk kararlarının neredeyse otomatik biçimde alınmasını sağladığı için, adil yargılama hakkını ihlal ediyor. Avukat Haluk İnanıcı’nın derlediği ve tanınmış ceza avukatlarının katılımıyla hazırlanan “Parçalanmış Adalet; Türkiye’de Özel Ceza Yargısı” başlıklı kitap (2011, İletişim Yayınları) bu durumu yetkin biçimde gözler önüne seriyor.
Sorun sadece yasalardan kaynaklanmıyor. Türkiye’deki egemen siyasal kültür ve yaygın otoriter refleksler, bu tür özel yetkilere sahip olanların davranışlarını da belirliyor. Yetkilerini makul bir noktada kendiliğinden sınırlama kültürünün eksikliği birçok alanda kendisini hissettiriyor. Buna devlet içindeki güç mücadelelerinin tarafı olma hali ilave olunca, özel yetki onu elinde tutanın başını iyice döndürüyor.
Bugün bazı savcı ve hâkimlerin özel yetkiyle donanmasının yarattığı güç yoğunlaşmasının sonuçlarını, MİT Başkanı ve çalışanları hakkında terör örgütü bağlantısı iddiasıyla yürütülmek istenen soruşturma gösteriyor. Hükümetin savunma refleksiyle alelacele almaya çalıştığı önlem, soruşturma tehdidine karşı bazı yüksek bürokratları başbakan korumasına almak. Bunun orta-uzun vadedeki siyasal ve hukuki sakıncalarını birçok kişi dile getirdi.
Ceza Muhakemesi Yasası’nda özel yetkileri düzenleyen 250-251. maddelerin kaldırılması yoluna gitmek elbette çok daha doğru bir çözüm. Sadece muhalefette değil, AKP içinde de bu çözümü savunanlar var. Ama bu doğru çözümün önünü kesmek isteyenler, böyle bir değişikliğin yürütülmekte olan Ergenekon, Balyoz, KCK davalarını tökezleteceğini iddia ediyorlar. Halbuki yürümekte olan davalar için, bu maddelerin değişmesi veya yürürlükten kalkmasının somut yegâne neticesi, azami tutukluluk süresinin on yerine beş yıla inmesi olacak. Davalar yürümekte oldukları ağır ceza mahkemelerinde, aynı hâkimlerle, aynı dosyalarla devam edecek. Suç tanımında, verilebilecek cezalarda herhangi bir değişiklik olmayacak. Değişiklik usul hükümleriyle ilgili olduğu için, yürürlüğe girdiği andan sonrası için uygulanacak. Geriye dönük etkisi olmayacak.
Bu durumda, sakıncaları ayyuka çıkan özel yetkili savcılık ve mahkemelerin devam etmesini var güçleriyle savunanların amacının, Ergenekon, KCK, vb... davaların ötesinde, bu güç yoğunlaşmasının bekasıyla ilgili olduğu kanaati güçleniyor. Neyi tartıştığımızı açıkça görelim.

(Radikal)

Ahmet İNSEL | Tüm Yazıları
Hits: 1491