Çemberin dışında bir hıyar

~ 07.02.2012, Mutlu TÖNBEKİCİ ~

Ben umudumu yitirdim. Memleketi yazarak kurtarmak mümkün değil. En azından benim anladığım anlamda kurtulmayacak. Benim istediğim bir Türkiye olmayacak. Yazarak çizerek veya TV’lerde bağırarak (son zamanlarda hepsini semt pazarındaki iç çamaşırı satıcılarına benzetiyorum) ancak kendini kurtarırsın. Cebine ayda 30 küsur bin te le (e’ler açık okunacak) koyar, memleketi kurtarıyormuş gibi görünüp, mis gibi şahsi kurtuluşunu gerçekleştirirsin. Körler sağırları, muktedir iktidarı ağırlar.

Sonra?

Sonrası yok.

“Ya dışındasındır çemberin

Ya da içinde yer alacaksın.

Kendin içindeyken kafan dışındaysa,

Çaresi yok kardeşim,

Her akşam böyle içip kederlenip

Mutsuz olacaksın.

Meyhane masalarında kahrolacaksın şarkılarla

Kendini avutacaksın ”
 

 

***



Neden böyle oldum bilmiyorum. Annemin ve babamım payı yok bunda. Yani kimse beni zorlamadı, yönlendirmedi Türkiye’nin boktan taraflarını, kanlı geçmişini görmeye. Evimize Hürriyet girerdi. Daha ne olsun! Ben kendim kaşınıp başka gazeteler alırdım.

Bir okurumla g-mail’de karşılaştık. “Ben çok seviyorum ülkemi, siz niye sevmiyorsunuz?” dedi. “Yahu dedim sokak ortasında adam öldürülüp, sonra da önemli bir şey değilmiş gibi yapılan bir ülkeye karşı kırgınım elbette” dedim. “Adnan Kahveci’den mi söz ediyorsunuz?” dedi.

Adnan Kahveci??? 20 yıl mı oldu trafik kazasında öleli?

Önce sinirlendim. Bu nasıl bir ilgisizliktir ya Rabbi dedim. Sonra dedim “bırak o bir mutlu Türkiyeli. Bozma garibin mutluluğunu, günahtır” dedim. Alzheimer’li bir amcaya duyabileceğim bir merhamet ve şefkatle “hmm hmm.. Adnan Kahveci evet” dedim.

***



“Hepimiz Ermeniyiz diyenleri öldürmek istiyorum” dedi delikanlı.

“Ben de oradaydım” dedim.

“Öyle demedin inşallah” dedi.

“Dedim” dedim. “Ne olup ne olmadığımı biliyorum. Biz orada ‘o Ermeni, bu Kürt, bu konsomatris, bu eşcinsel’ diye ayrımcılık yapanları protesto ediyoruz. Hepimiz vatandaşız ve eşit muameleyi hak ediyoruz. Başımıza bir şey gelince devlet bizi, ne olursak olalım, korusun istediğimiz için bunu diyoruz” dedim.

Anlamadı elbette.

Alt sınıftan gelen bir çocuktu. “Varoş çocuğuyum” diyordu kendine.

Tuhaf olan şuydu: Başına gelen binbir belanın varoş çocuğu olmasından kaynaklandığına inanıyordu. “Devlet garibanının hakkını asla vermez” diyordu başka zamanlarda. Ayrımcılığa tabii olduğunu düşünüyordu.

Ama başkası ayrımcılığa tabi olunca bu onun umurunda olmuyordu. Hatta destekliyordu. Hatta ayrımcılık görmüş olandan yana olanları bile kesmek istiyordu.

Bizim röfleli komşu teyze de anlamıyor. Ben Türküm diyor. Vize almaya konsolosluk kapısına gidince sırf Türk olduğu için gördüğü muamele onu incitiyor ama sonra. Üstelik haklı da incinmekte. Okumuş etmiş, tek bir suç işlememiş, namusuyla yaşayan bir kadın. Ona hırsız, dolandırıcı, sahtekâr muamelesi yapılması kalbini kırıyor.

Ama başkasının sırf Ermeni, sırf fakir, sırf eşcinsel hain, hırsız, dolandırıcı, düşman, ahlaksız görüldüğünün farkında değil. Onların aynı kırgınlığı yaşayabileceği aklına getiremiyor. Yanlarında durmak da nedense yapabileceklerinin çok uzağında.

***



Ben de onlardan olaydım keşke. Hıyarlık benim yaptığım. Çinekop satıyor diye pazardaki balıkçıyla kavga ettim iki salı önce.

“Çinekop satma. Onların büyüyüp lüfer olması lazım. Lüfer tükeniyor” dedim.

“Tükensin!” dedi böyle dolu dolu. “Allah o balığın belasını versin!” dedi.

“Niye öyle diyorsun?” dedim, bütün balıkları tüketen lüfermiş, bitsinmiş gitsinmiş.

Pazar yerinin ortasında kala kaldım.

Koca bir gerçek bir balık olarak karşıma çıktı.

Bizim büyük çaresizliğimiz dedim.

Allah kahretsin herifle kavga ettiğim için başka balık da alamıyorum iki haftadır. Lüfer, Kürt, Türk, Ermeni, eşcinsel, dindar, dinsiz ezilenin yanında durursun ve sonunda pazardan balık bile satın alamaz hale gelirsin.

Hayır. Sadece ve sadece benim büyük hıyarlığım.

 

(GazeteVatan)

Mutlu TÖNBEKİCİ | Tüm Yazıları
Hits: 1465