Paranın Kültürü Neyi Kurtarır?

~ 12.11.2010, Ahmet CEMAL ~

Bilinçli kültür uygulamaları, parayı araç olarak kullanarak kültür üstüne kültür üretebilir. Buna karşılık sadece kendi kendisiyle sınırlı bir tüketim kültürüne dönüşen para, sonuçta yalnızca insanı ve onu insan kılan tüm değerleri, bu arada da sanatı, edebiyatı ve düşünceyi tüketmenin en korkunç aracı olup çıkar. Buradaki korkunçluk, tüketim gücüne kavuştukça ve tükettikçe dünyayı daha bir yaşanmaya değer bulmak gibi bir yanılsamanın pençelerine düşen insanın, gittikçe artan hızla yaklaştığı bir tuzağın farkına asla varamamasıdır.

Bu tuzak, insanın sonunda yalnızca başkalarınca elinden alınabilen parçalardan oluşma bir mekanizmaya dönüşmesi, buna karşılık kendi üretimi olan bir Ben’den yoksun kalmasıdır. Bu noktaya bir kez varan, artık her yitirdiği parçanın ardından onu nereden/kimden satın alabileceğinin derdine düşmüştür. Bu insan türü, elinden her alınanla birlikte daha büyük AVM’ler (alışveriş merkezleri) aramak ve bulmak ihtiyacı içersindedir. Bu yüzden, yaşadığı kentin tarihsel-mimari-kültürel mirasını gittikçe daha çok yok etmek pahasına da olsa, yeni AVM’lerin yapımını destekler ve gerçekleştirir. Bu, onun için kaçınılmaz bir yazgıdır, çünkü hep başkalarınca elinden alınabilen parçalardan oluştuğundan, o parçalara el uzatmak isteyenlerin gözünde kendisi de bir AVM’den başka bir şey değildir.

Ayakta kalmayı, başkalarının gözünde hedeflediği geçerliliği/kişiliği kazanmayı ancak bu temel niteliğini, yani AVM olmasını koruyabildiği sürece başarabilir. Çünkü bütün parçalarını tükettiği, başkalarına çekici gelebilecek hiçbir parçası kalmadığı gün gelip çattığında –ki, o günün gelmesi, yaşama biçimi olarak tüketmekten başkasını bilmeyenler için engellenemez yazgıdır!- artık bütün dükkânları bomboş, dolayısıyla da hiçbir alıcıya çekici gelemeyecek bir AVM’ye dönüşmüş demektir. Para ile satın alınamayacak, yalnızca kendi üretimiyle edinebileceği hiçbir şeye sahip bulunmadığından, taşıdığı insan adı, artık insanı insan kılan tüm içeriklerden yoksun bir kalıbın adıdır.

Günümüzde çoğalan mallar içersinden seçilenlere dikkati çekme hedefinin çok ötesine geçerek ‘yapay ihtiyaçlaryaratmanın bilimine dönüşmüş olan reklamcılık, bu kalıpları olabildiğince çoğaltmanın birincil aracıdır. Yıllar önce Viyana’da, Avusturya Edebiyat Kurumu’nun şimdi hayatta olmayan, yakın dostum, kültür tarihçisi Dr. Wolfgang Krausla şehrin ana caddelerinden birinden geçtiğimiz sırada, kendisi çok büyük bir mağazanın vitrinini göstererek şöyle demişti: Bakın, burası 1-5 yaş arası çocuklar için giysiler üreten çok büyük bir kuruluşun şubelerinden biri. Geçenlerde merak edip içeri girdim ve saydım. Her yaş için kırkı aşkın giysi modeli var. Bir gün gelecek, insanlık bu israfın bedelini çok ağır ödeyecek…

Sanırım o gün çoktan geldi ve bedel ödeme süreci de başladı. Daha doğrusu, çoktandır ödenmekte olan bedelin ne olduğu iyice belirginleşti. İnsanlık, böylesine bilinçsiz bir tüketimin bedelini kendi hayatını irili ufaklı vitrinlere dönüştürerek ödemekte. Ve kendinin dışında gemi azıya almış olan tüketim furyasına katıldığı ölçüde, farkında olmaksızın kendini de bir mala indirgemekte!

(Cumhuriyet 12.11.2010)

Ahmet CEMAL | Tüm Yazıları
Hits: 1912