Hrant davası başladığı yerde duruyor: Devletimiz katildir!

~ 19.01.2012, Nazım ALPMAN ~
Hrant Dink 19 Ocak 2007 günü saat:15.00’te Agos Gazetesi’nin önünde vurulduğun da dönemin İstanbul Emniyet Müdürü jet hızıyla bir açıklama yaptı:

-Cinayet örgülü bir yapı tarafından işlenmemiştir!

Beş yıl sonra “bağımsız” yargı adaletini(!) konuşturdu:

-Cinayet örgütlü değil!

Uğur Mumcu otomobili havaya uçurularak öldürüldüğünde de ilk sıcak açıklama yine aynı yöndeydi. Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demiral aynen şöyle demişti:

-Bu cinayet eğer uluslar arası bir örgüt tarafından işlenmişse faillerinin bulunması çok zor. İlk belirtilere de uluslar arası bir örgütün işi gibi görünüyor!

Bunun “Türkiyecesini” Abdi İpekçi’den beri gayet yakından biliyorduk:

-Cinayeti çözmeyip, katilleri yakalamayacağız!


Devleti koruma işiyle ilgili olanların yalan kapasitelerini en iyi biçimde karakollarda görev yapan acemi memurlar yansıtıyor. Ellerini düşen birini öldürdüklerinde ilkokul çocuklarının bile inanmayacağı uydurma bir senaryo yazarlar: Hücresinde kafasını duvarlara vura vura öldü!

Büyükleri de farklı değil ki…

Bu toplum onların “orta zekalarının” kurup, gözlerini kırpmadan uyguladıkları ilkel metotları yıllardan beri yutmuyor… Ama onlar pişkin ısrarlarını sürdürüyorlar:

Hedef seçiyorlar, planlıyorlar, öldürüyorlar, delilleri ortadan kaldırıyorlar, yargılamıyorlar, salıveriyorlar!

Bu yöntemin en çıplak örneğini Hrant Dink’e yaptılar.

Önce bağırdılar: Türklüğe hakaret ediyorsun!

Sonra çağırdılar: Açık olarak tehdit ettiler.

Öyle dolambaçlı yollardan değil hem de doğrudan devletin en üst makamına çağırılarak bunu yaptılar.

Hrant Dink’i İstanbul Vali Yardımcısı Erkan Güngör telefon ederek sert bir ses tonuyla valiliğe davet etti. Hem sohbet edecekti, hem de Hrant’ın elindeki belgeleri görecekti!

Agos gazetesi yaptığı “özel haber” ile Türkiye’yi sallamıştı. Habere göre Sabiha Gökçen’in Ermeni akrabaları çıkmışlardı. Bu haber Hürriyet’te manşetten yayınlanınca Genelkurmay açıklama yapmış, “sağlıklı olmayan tehlikeli düşünceler” konusunda uyarıda bulunmuştu.

İstanbul Valiliği bu açıklamanın ardından Hrant’ı çağırmıştı. Vali Yardımcısının yanında iki kişi daha vardı. Vali Yardımcısından sözü alan bu meçhul kişi sözü bir daha Vali Yardımcısı’na bırakmadan gayet anlaşılır ifadelerle şöyle demişti:

-Hrant Bey dikkatli olun, ülkeyi ve ortamı gerecek girişimlerden kaçının!

Aradan 4 yıl geçtikten sonra bu kişinin MİT İstanbul Bölge Başkan Yardımcısı olduğu ortaya çıktı. Görüşme (yani tehdit etme) MİT Müsteşarlığının bilgisi dahilinde bulunduğu da mahkeme dosyaları arasına girdi. (Daha geniş ayrıntısı  Nedim Şener’in “Kırmızı Cuma” kitabında yer alıyor. Bilgiler Şener’in kitabındandır. Nedim de şimdi Silivri’dedir!)

Hrant bu toprakların öz evladı olduğundan vatanını terk etmedi. Güvercinlerin tedirginliği içinde olduğunu yazdı. Ama “bu ülkede güvercinlere dokunulmaz ki” diyecek kadar saf ve temizdi. 

Hrant’ı bu sürecin sonunda öldürdüler!

Hrant Dink Cinayeti Davası’nın kilit ismi Erhan Tuncel için avukatı şöyle dedi mahkemede: Erhan’ın örgütü Trabzon Emniyet Müdürlüğüdür! (Davayı izleyen herkes öyle düşünüyor zaten…)

Bu sözleri “ihbar” için değil “savunma” için sarf etti!

Yasin Hayal’in babası da farklı konuşmadı:

-İşin içinde polis var, jandarma var, istihbarat var!

Dünyadaki hiç bir cinayet örgütü; Hrant Dink Katliamında başrolü oynayan yapıdan daha açık olarak kendisini deşifre edemezdi.

Türkiye’nin yakın tarihinde pek çok kez kendini gösteren olgu bu davanın da sonucunu belirlemiştir. Bu ülkenin vatandaşları artık iyice ezberlediler:
 


-Devletimiz katildir! 

(Aşağıdaki kısa yazıyı dişi verelim )

  Erhan’a en çok kim üzülür?

Aşağıdaki kısa metin için ek yorum gerekmiyor, sanırım…

Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek:

- Erhan Tuncel’in medyada fazlaca örselenmesi, devletin bir görevlisi olarak beni üzmüştür! 

Kürtlerin sinir uçları

Diyarbakır’da başladı, Batman, Siirt, Şırnak, Hakkari, Mersin, İstanbul, Ankara, Adana, İzmir diyerek genişlemesini sürdürdü.

Öyle bir hale geldi ki, güvenlik birimleri açısından neredeyse her yerleşimden bir “KCK yapılanması” çıkarmak zorunlu görev oldu.

Eskiden en küçük ilçelerde bile istihbarat görevlileri devlet tarafından “tehdit” olarak görülen önceden belirlenmiş şemaları uygularlardı… Mesela her yerleşimde izlenip raporlanması gereken bir komünist, bir şeriatçı, bir bilmem ne yaratılması gerekirdi. Devletin “komünist ihtiyacını” öğretmenler, “şeriatçı ihtiyacını” da imamlar karşılardı!

Bir ilkelliği ortaya koyardı bu işleyiş… Ama kesintisiz sürdürülürdü.

Şimdi aynı durum devletin “KCK ihtiyacı” için uygulanıyor. Kahvede oturup gündelik iş bekleyen Kürtlerden, hayatla politik bağları olan okuyup yazmış Kürtlere kadar herkes “potansiyel KCK’lı” olarak damgalanıyor.
 
(Birgün)
Nazım ALPMAN | Tüm Yazıları
Hits: 1971