Kahramanın Gidişi

~ 15.01.2012, Mümtaz SOYSAL ~

KİTAP, Mustafa Alp Dağıstanlı’nın NTV Yayınları için derleyip baskıya hazırladığı ve bizim FeKlavye çizeri Semih Poroy’un resimlediği yazılardan oluşuyordu. Toplumun çeşitli kesimlerinden seçilmiş kırk kişiye “Sizin kahramanınız kim” diye sorulmuş ve yanıtlar bir araya getirilerek sunulmuştu.

Elbet herkesin kahramanı kendine göredir. Kahramanınızı, bir tek niteliğiyle değil, beğendiğiniz birçok yanıyla seçersiniz. Bazen seçebileceğiniz bir kişiye yapılan haksızlıkları düzeltmek, başkalarının şu ya da bu nedenle kızdığı ve kötülediği bir kişiyi savunmak için tam tersine bir tutumla ona “kahraman” demek de geçebilir içinizden. “Ankara’nın dış politikasını Kıbrıs ipoteği altına almış bencil politikacı”, “Türkiye’nin Avrupa yolunu tıkayan adam”, “Uzlaşmazlığı yüzünden kendi halkını çözümsüzlüğe mahkûm eden diktatör” denenDenktaş’ın, müzakereleri onurlu sonuca götürmek, Ankara’yı Avrupa şantajından kurtarmak, halkına güvenceli bir gelecek sağlamak için nasıl çırpındığını yakından yaşayan bir kişi olsanız, sizin de içinizden geçmez miydi “Benim kahramanım Denktaş’tır” demek?
Özellikle kendi toplumunun içinden bozguncu sesler yükselirken, “Anavatanım” dediği ülkede de yeni iktidara geçmiş olanlar ona ters bakıp devre dışına itmek için her şeyi yaparken.
Gerçi onun kararlı tutumuna, inancının sarsılmazlığına, Kıbrıs davasının çeşitli aşamalarına ilişkin bellek zenginliğine, hasımlarını bile etkileme gücüne, amacını yabancı bir dilde anlatma yeteneğine, soğukkanlı akılcılığına tanık olanlar, hep bir süre sonra hakkındaki düşüncelerini ve tutumlarını değiştirmekten çekinmemişlerdir. Bu bakımdan, arkasında bıraktığı genel izlenim, vaktiyle aleyhinde konuşmuş ve tutumuna karşı koymuş olanları şimdi utandıracak kadar olumlu olmuştur.
Daha da uzun yaşayıp bu ilginç değişikliği görebilse çok daha iyi olurdu ve yaşamının son yıllarında gördüğü nankörlüğü unutturabilirdi ona. Yine de o engelleri ve dışlamaları yaşarken asla acılaşmamış, hoşgörüsünü ve centilmenliğini hiç kaybetmemişti.
Bu özelliğinin sırrını çözmek için başlıca niteliklerinden biri olan mizah duygusunun enginliğini bilmek gerekir. O duygu sayesinde, her olayda mutlaka bir gülünçlük, insanların zayıf taraflarını belli eden bir tuhaflık bulur, şaşkınlığını ancak zarif ifadelerle belli ederdi. Bu yanı onu kinci ve intikamcı olmaktan korumuş olabilir. Ama bu mizah duygusu ve hoşgörü, içinde onulmaz ve düzeltilmez kırıklık bulunmadığı anlamına gelmemelidir.
Ne var ki, bir yanda Denktaş’ı unutturma, silme, sıradanlaştırma çabaları sürerken, öte yanda halk yığınlarının onu bağrına basması, Anadolu’ya her gelişinde, ister Ege kentlerinde, ister Karadeniz kıyılarında olsun, kısaca istisnasız her yerde, kadınıyla erkeğiyle herkesin onu bir kahraman olarak görmeyi sürdürmüş olması çok ilginçtir. Bu açıdan bakınca Kıbrıs davasının gerçek bir ulusal dava durumuna gelmiş olmasında Denktaş’ın payı unutulamaz.
Böyle olduğu içindir ki; bu davanın kesin bir sonuca bağlanması, onun anısına saygı göstermenin en doğru ve anlamlı sonucu olacaktır.
Artık verimsiz ve geleceksiz bir müzakere sürecini daha fazla sürdürmenin ve Birleşmiş Milletler’in ya da Avrupa Birliği’nin bu konuda herhangi bir olumlu katkıda bulunmasını beklemenin hiç anlamı kalmamıştır. Gerçekçi, pratik ve kalıcı tek çözüm, Denktaş’ın da onca çabadan sonra doğruluğuna tam bir içtenlikle inandığı “gerçekten iki devletli çözüm”dür: Adada iki bağımsız ve uygar devletin yan yana ve barış içinde birlikte yaşamalarını sağlayacak bir çözüm. Karşılıklı saldırmazlık ve iyi komşuluk paktlarıyla perçinlenen, anavatanların ve uluslararası kuruluşların güvencesi altına alınan.
Başka türlüsü, Denktaş’ın mirasına ters düşer...
 
(Cumhuriyet)
Mümtaz SOYSAL | Tüm Yazıları
Hits: 1508