Avrupa'dan hâkim ve savcılara ağır eleştiriler

~ 12.01.2012, Sedat ERGİN ~

AVRUPA Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg’ün raporu “Türkiye’de Adalet Yönetimi ve İnsan Haklarının Korunması” başlığını taşıyor.

İsveçli komiser, bu başlığı koyduktan sonra ana tespit olarak adalet yönetimine ilişkin uzun süredir devam eden birçok sorunun “Türk halkının insan haklarından yararlanmasını olumsuz yönde etkilediği” yolundaki görüşünü belirtiyor. 

Buna ek olarak, bu sorunların “adalet sisteminin etkinliği, bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin algıyı olumsuz yönde etkilediğini” de vurguluyor komiser.

İNCELEMEDEN TUTUKLUYORLAR 

Raporun en çarpıcı taraflarından biri, Hammarberg’ün hâkim ve savcılar hakkında sözünü sakınma ihtiyacı duymadan son derece eleştirel tespitler yapmasıdır. Bu tespitlerdeki uygulamalara bakıldığında, eleştirilerin daha çok özel yetkili mahkemelerde görev yapan hâkim ve savcılara yöneldiğini söylemek hata olmaz.
Bu eleştirilerin önemli bir bölümü, tutukluluk kararlarının sıklığı ve uzun tutukluluk sürelerini konu alıyor. Hammarberg, çok açık bir ifade ile “kanuna aykırı tutukluluklar”dan söz ediyor.

İnsan Hakları Komiseri’nin raporunda sorunlu alanlardan birine “Uzun Tutukluluk Kararlarında Hatalı Muhakeme” başlığını koymuş olması bile ciddi bir muhakeme sorunu gördüğüne işaret ediyor.

Muhakeme hatasını nerede görüyor? Hammarberg’e göre sorunun bir boyutu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun tutuklamayı düzenleyen 100’üncü maddesinin üçüncü fıkrasındaki katalog suçların yorumlanma şekliyle ilgilidir. Komiser, yasada tutuklama için “sağlam nedenler olması” koşulunun da arandığına dikkat çekiyor. Peki bu koşul karşılanıyor mu? Komiser, şöyle diyor:

“Ancak birçok Türk hâkiminin sadece iddia edilen suçun bu listenin kapsamında olup olmadığına bakarak ve geri kalan tutukluluk koşullarını ayrıntılı bir şekilde incelemeden tutukluluğa izin verdiği görülmektedir”.

KARARLAR OTOMATİK ALINIYOR

Hammarberg’ü bu kanaate götüren, yalnızca geçen ekim ayında yaptığı Ankara gezisinde aldığı izlenimler değildir. Komiser, bu tespitini önemli ölçüde AİHM’nin bu konudaki “yoğun içtihadı”na dayandırıyor. Hammarberg, Türk mahkemelerinin tutukluluk süresini uzatırken, yeterli bir neden göstermeden “suçun niteliğine, kanıtların durumuna ve dosyanın içeriğine istinaden” şeklinde basmakalıp ifadeler kullandığını, bunun sonucu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinin 3’üncü fıkrasının “defalarca ihlal edildiğini” vurguluyor.

Hammarberg’ün şikâyeti AİHM’nin bu sorunu tanımlamış olmasına rağmen uygulamada sorunun devam ediyor olmasıdır. Eleştirilerini şöyle sürdürüyor: “Birçok davada hâkimlerin, verdikleri kararda şüphenin tam nedenlerini belirtmedikleri, adaletten kaçmaya ya da adalete müdahale riskine ilişkin spesifik delilleri değerlendirmedikleri ve savunmanın dikkatlerine sunabildiği herhangi bir karşı nedeni nadiren kabul ettikleri görülmektedir.

Türk yargı mensuplarının aktardıkları dahil, komisere verilen bilgiye göre, özellikle tutukluluğu uzatma kararlarının neredeyse otomatik olarak alındığı, hâkimlerin bu konudaki taleplerin çoğunu dava dosyasını detaylı olarak incelemeden onayladığı görülmektedir”.

Komiserin bir diğer tespiti, bazı hâkimlerin tutukluluğa yol açan nedenlere ilişkin usule uygun gerekçelendirmiş bir karardan kaçınmalarına gerekçe olarak “bunun davanın esasına ilişkin görüşlerini etkileyeceğini, ihsası-ı rey oluşturabileceği” tezini öne sürmeleridir. Ancak, Hammarberg’e göre bu yorum AİHM içtihadıyla uyumlu değildir.

LEHTE KANITLAR DEĞERLENDİRİLMİYOR

Hammarberg, ayrıca hâkimlerin iddianameleri incelemeden “otomatik olarak onayladıkları” yolundaki şüphelerini de aktarıyor. Bazı önemli davalarda iddianamelerin binlerce sayfayı geçtiğini hatırlatan Hammarberg, “hâkimlerin bu süre içinde metni değerlendirebilecek durumda olup olmadıkları” hususunda “kaygılar taşıdığını” belirtiyor. 

Komiser, ayrıca “hâkimlerin sanıkların lehine olan kanıtları ve ya da tanık açıklamalarını dikkate almadıkları yolunda aldığı bilgileri” de “not ediyor”.
İddianamelerin niteliği ve uzunluğu da Hammarberg açısından kaygı konusudur. Bu konuda “İddianamelerin kalitesine dikkat edilmelidir” gibi bir ifadeye de yer veriyor Hammarberg.

Sonuçta 2011 yılında Avrupa’nın insan hakları alanında en saygın şahsiyetlerinden biri olan Hammarberg’ün Türkiye’deki hâkim ve savcılarla ilgili ancak kısa bir özetini aktarabildiğimiz bu eleştirileri neresinden bakılırsa bakılsın çok düşündürücü bir durumdur.

(Hürriyet)

Sedat ERGİN | Tüm Yazıları
Hits: 1674