Avukatların Sorunlarını Mesleğe İnananlar Çözer

~ 09.01.2012, Av. M. Haşim MISIR ~

AVUKATLIK MESLEĞİNE HİÇBİR ŞEY VERMEYENLERE İNANIR YOLA ÇIKARSANIZ GECE 24 TEKLİFLERİ İLE EVDEKİ BULGURDAN DA OLURSUNUZ.
    
Türkiye Barolar Birliği Yönetimi’nin 12/13 Kasım 2011 günlü Baro Başkanları toplantısı ile yeni bir Avukatlık Kanunu yapılması hususundaki çalışmalar yoğunlaştı. Ancak toplantıda tartışılan hususların avukatlık mesleğinin temel sorunlarına çözüm getirmeyeceği gün gibi açık. Baro yönetimlerinin görev sürelerinin artırılması, avukatlık mesleğine girişte sınav yapılması gibi konularında bir mutabakat sağlanmışsa da mesleğin temel sorunları tartışmaya dahi açılmamıştır.


Bunun temelinde de avukatların mesleki sorunlarının ve çözüme yönelik önerilerinin birebir avukatlarla görüşülerek tespit edilmemesi, eylem planlarının buna göre saptanmaması yatar.


İzmir Barosu Avukat Hakları Merkezi’nin İzmir Barosu’na üye avukatların profilini, sorunlarını ve çözüm önerilerini tespit etmek üzere 1000 avukatla birebir görüşme ile yaptırdığı ve Ekim 2001 de kitap halinde açıklandığı “İZMİR BAROSU ÜYELERİNİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN ÖZELLİKLERİ, SORUNLARI, ÇÖZÜM ÖNERİLERİ” başlıklı anket çok önemli ipuçları vermektedir. Bu tür bir çalışma Türkiye Barolar Birliği yönetiminin öncülüğünde tüm barolarımızda yapılmalıdır. Yapılmalı ki gerçek mesleki sorunlarımız ne, çözümün nasıl olması soruları tam bir cevap bulabilsin.   


Anket sonuçları gösteriyor ki birebir avukatların gündeminde ne yazık ki uluslar arası sermayenin gündeminde olan ve Türkiye’ye çağdaşlaşma maskesi altında dayatılan “Yabancı Avukatlık Bürolarının veya ortaklıklarının Türkiye'de faaliyet yürütebilmesi ve bu yolla münhasıran Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına tanınan avukatlık mesleğini icra edebilmesi” olanağının getirilmesi, avukatların patron ve işçi olarak kastlaşmasına neden olabilecek ve avukatlık mesleğinin yapısını piyasalaştıracak nitelikte olan Avukatlık Şirketleri ile şube açılabilmesine olanak tanınması, gerçekte AKP hükümetinin gündeminde olan ve Barolar ile Türkiye Barolar Birliği yönetimini de kamulaştırmaya yönelik organların nisbi temsil sistemiyle oluşturulması, Baroların delege yapılarının yeniden belirlenmesi gibi sorunlarının olmadığı açıktır.


Hemen hemen tüm sorulara verilen cevaplarda avukatların hak ve yetkilerinin gerek mahkemeler ve gerekse diğer kumu kuruşlarınca yeterince tanınmaması, mesleki saygınlığın azalması, mesleki eğitimin yetersizliğinin ağırlıklı olarak dile getirildiği görülmektedir.
Artık avukatların Baroları ile birlikte şapkalarını önlerine koymaları, sorunları geniş kapsamlı tartışmaları, meslek bilincini temeline oturtmakta sınıfa kaldıkları gerçeğini görme zamanı gelmiştir.


Avukatlık Kanununda nasıl bir değişiklik yaparsanız yapın mesleki saygınlık kazanamazsınız. Avukatlık Kanunu 34. maddede, “ Avukatlar, yüklendikleri görevi bu GÖREVİN KUTSALLIĞINA yakışır bir şekilde özen, doğruluk onur içinde yerine getirmekle” yükümlü kılınmıştır. Bakın yasa koyucu avukatlık mesleğinin önemini, görevimizin KUTSALLIĞINI dile getiriyor. Eğer siz avukat olarak hak ve yetkilerinizi tam olarak bilmiyor, yargı işlevindeki rolünüzün ne olduğu bilincinde değilseniz, her gün mesleğinizin kutsallığına ihanet ediyorsanız toplumdan da saygınlık beklemeye hakkınız yoktur.


Avukatlık mesleği diğer hiçbir mesleğe benzemez. Mesleğinizin toplumda itibarı kalmamışsa kişisel olarak da itibar görmezsiniz. Avukatlar kolllektif itibarla doğru orantılı para kazanır.


Kişisel önerim odur ki, önce ağzımızdaki cevizi biz kırmalı, sorunun çözümünü başkalarından bekleme alışkanlığından vazgeçmeliyiz.
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başbakan Yardımcısı, AKP Grup Başkanvekilleri, Adalet Bakanı avukattır. Muhalefet partilerinin yetkili ağızları avukattır. Dün de bu avukatlar iktidarda idi. Peki avukatlık sınavını kim kaldırdı. Hukuk Fakültesi sayısı bu avukatların iktidarında 100’e ulaşmadı mı? Sadece Gaziantep’te 3 Hukuk Fakültesi var. Arabuluculuk Kanun Tasarısını Meclis gündemine bunlar getirmedi mi? Karşılıksız çeki suç olmaktan çıkarmaya çalışanlar, angaryanın katmerlisi olan ve mesleki saygınlığımızı bitiren CMK’ yı bunlar Barolar üzerinde baskı aracı olarak kullanmıyor mu?


Beyler keşfe, otopsiye gider, yolluğunu hemen alır, peki siz KDV’sini ödediğiniz ücretinizi, zorunlu olarak ödediğiniz taksi, fotokopi parası, temyiz harcı giderlerinizi ne zaman alıyorsunuz? Doğrusu beyefendilerin canının istediği zaman. CMK paralarını Baro’mu ödüyor, yoksa Başsavcımı, mesleki saygınlığınıza uygun ulaşım gideri mi alıyorsunuz, yoksa Başsavcının keyfine göre mi?
HSYK yapılanmasının verdiği güven ve şımarıklıkla Adliyelere ayrıcalıklı kapılardan girerken, sizi dışlayarak vatandaş nezdinde aşağılamaya kalkmadılar mı? Bu akıl almaz dışlamayı kendilerinde bir hak olarak görmediler mi?  


Eğer iktidarı, muhalefeti, savcısı komisyonu ile bu anlayış avukatlığı yüceltecekse daha çok beklersiniz.


Avukatlık mesleğini bu mesleğe gönül adayanlar, sorununu anlatanlar, mesleğimizin kutsallığına içtenlikle inananlar çözdüler. Bu mesleğin kutsallığından yararlanıp koltuk sahibi olanlar değil.


Tarih 13 Ocak 1937, yer Adalet Bakanlığı Bakanlık Kütüphanesi, konuşan Adalet Bakanı Şükrü Saraçoğlu;  “Bugün avukatlık mesleğini baştanbaşa yeni esaslara göre tanzim eden kanun layihasını tetkik maksadıyla toplanmış bulunuyoruz. Eldeki projenin en bariz hususiyeti, avukatlığı amme hizmeti mahiyetinde bir meslek addetmiş ve avukatların hukuki bilgi ve tecrübelerinin adalet hizmetine tahsisini mesleğe gaye olarak göstermiş olmasıdır.  Bu hususta avukatlarla aramızda tam bir mutabakat bulunduğuna eminim. Her avukat mesleğini tasavvur ederken bir hakim portresi çizer… İnkılâp yapmış, yeni bir rejim kurmuş olan her yerde avukatlık mesleğini o inkılâbın esaslarına göre tanzim zarureti belirmiştir. Nitekim İtalya Avukatlar kanunu süratle faşizmin esaslarına uygun bir hale geldiği gibi, Alman Avukatlar kanunu da nasyonal sosyalizmin damgalarını taşımaktadır. (Her iki yasada da avukatlık mesleği devlet memurluğu haline getirildi. Özgürlük ve bağımsızlık yok edildi.) Biz de layihamızı Cumhuriyetçi, milliyetçi, laik, devletçi, realist rejimimizin bir kelime ile Kemalizm’in derin izleriyle takviyeye çalıştık… Doğruluk ve nezahet, ehliyet ve seciye her meslekte zaruri sayılan vasıflardır. Fakat hiçbirinde bu zaruret kendisinde avukatlıkta olduğu kadar şiddetle göstermez. Bu sebeple avukat “Söz söylemesini bilen namuslu adam” diye tarif edilmiştir… Bundan başka, hiçbir meslek fertlerin hususi hayatına derece yakından karışmış değildir: Vatandaşın şeref ve menfaatini müdafaa vazifesini meslek edinmiş olanlardan yüksek bir seciye, doğruluk ve nezahet aramaktan daha tabii bir şey olabilir mi… Bundan dokuz ay önce neşretmiş bulunduğumuz projenin bu hükümlerini dikkatle tetkik etmiş olduğunuzdan eminim. Bu şartlar altında avukatlık sanatı, müntesiplerinin gururla taşıyacakları şerefli bir vasıftır.

Kazançlarını adaleti oyalamakta arayan avukatlar artık meslekte barınma imkânı bulmamalıdır…”  sözleri ile kanun değişikliği gerekçesini açıklamıştır. Kimdi Mehmet Şükrü Saraçoğlu, siyaset ve devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin beşinci Başbakanı. Mülkiye Mektebi’ni (1909) bitirdikten sonra İzmir liselerinde öğretmenlik yaptı. Birinci Dünya Savaşı yılarında Cenevre Siyasal Bilimler Fakültesi’ni bitiren kişi idi.


Deve kuşu gibi başımıza kuma gömmekten vazgeçer, mesleğimizin dışındaki kişileri avukatlık mesleğinin kutsallığına inandırırsak yukarıdaki gerekçeler yeniden yazılır ve avukatlık mesleği gerçek itibarına kavuşturulur.


Bu mesleğe hiçbir şey vermeyenlere inanır yola çıkarsanız belki üç beş puanlık bonus daha kazandıracak kıyak sözleşme ve propaganda yapma olanağı kazanır, ancak gece 24 teklifleri ile evdeki bulgurdan da olursunuz. Bizden hatırlatması.

 

Av. M. Haşim MISIR | Tüm Yazıları
Hits: 3325