Savaş Bölünmeyi, Bölünme Savaşı Önleyebilir mi?

~ 05.01.2012, Ali SİRMEN ~

Tarihte bütün devletlerin kendilerini koruma, varlıklarını sürdürme güdüsü vardır.

Devletlerin demokratik yapıları da, bu güdünün ortadan kalkmasını gerektirmez.

Tarihe bu gerçeği görmeden bakmak, onu kavramayı imkânsız kılacaktır.

Zaten, demokratik ülkelerin de tamamına yakınının anayasalarında ayrılıkçılık hakkı tanınmamış, ceza yasalarında da suç olarak kabul edilmiştir.

İspanya istisna oluşturmaktadır. Orada ayrılıkçılık fikrini savunmak anayasal bir haktır ve suç değildir. Ama bu noktada bir hususun altını çizmeliyiz:

İspanyada ayrılıkçılığı savunmak haktır, ama bunun için şiddet kullanmak suçtur.

İspanya örneğindekine benzer istisna tek değil. Çekoslovakya da, 1 Ocak 1993te barışçıl bir biçimde ikiye ayrılmıştır.

Zaten devletlerin kendilerini koruma güdüsü de, tarihte birbirini izleyen ayrılmaları, birleşmeleri, yeni oluşumları bir türlü önleyememiştir.

Renancı ulus devletler, tanımları gereği bir arada yaşama iradesinin ürünü olduklarından, bu iradenin kaybolması halinde varlıklarını da sürdüremeyeceklerdir.

Renan bu olguyu şöyle tanımlıyor:

Bir ulus her gün yenilenen bir plebisittir.

***

Zaman birçok tanımı eskitiyor, değiştiriyor. Bir zamanlar şöyle sesleniyordu ozan:

- Bayrağı bayrak yapan al kandır/ Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.

Kulağa hoş gelse bile artık anlamı kalmamış bir çağrı, onun günceli şöyle olmalı:

- Bayrağı bayrak yapan mutabakattır/ Toprak üzerinde barış içinde yaşayan varsa vatandır.

Tarih de bize birçok kez göstermiştir ki, ulus olma bilincine ve aşamasına varmış olan halkların iradesini hiçbir şey önleyemez. Güç kullanarak bu iradenin tezahürü ertelenebilir ama ilanihaye engellenemez.

Bu gerçek herkes için olduğu gibi, Kürtler için de geçerlidir.

Eğer Kürtlerin çoğunluğu, bağımsız yaşamak iradesini izhar ediyorlarsa, bunu geciktirmek mümkündür, ama engellemek değil.

Savaşın bir ulusun bağımsızlık iradesini engellemesinin mümkün olmadığının en parlak örneğini kendi tarihimizde görürüz.

Demek ki, güç kullanarak bağımsızlık istekleri engellenemiyor.

Tabii bir etnik sorun ayrılık noktasına geldiğinde onu nasıl savaş engellemiyorsa, özerklik, kimi demokratik haklar, kolektif azınlık hakları gibi çözümler de çözüm olmaktan çıkıyor, barışı getiremez oluyorlar; bunlar, olsa olsa, bağımsızlığı geciktiren, ama oraya yönelik küçük duraklar olmaktan öteye geçemiyorlar.

Bu yüzden, 2012de Kürt sorununun barışçı bir çözüme ulaşması güç görünüyor.

***

2012’de yapılması gereken, birlikte yaşama iradesinin sürüp sürmediğini görmektir.

Çünkü birlikte yaşama iradesi, Türklerin ve Kürtlerin çoğunluğunda var olduğu sürece kimse bağımsızlığı dayatamaz; böyle bir hakka sahip değildir.

Bu iradenin var olup olmadığının tespiti de son derecede güç, mihnetli ve kimi açılardan tehlikeli yöntemleri gerektirebilir.

Tabii burada en önemli faktör, insanların özgür iradelerini izhar edecekleri demokratik ortamın bulunmasıdır.

Sözü edilen demokratik ortamın, önündeki tek engel devletten gelen baskılar değil, o oranda, hatta daha büyük ölçüde PKKden gelen ve gelecek olan baskılardır.

Bugünkü ortamda bunların nasıl kalkacağı ise içinden çıkılması güç başka bir soru.

Bir başka soru da, güç kullanmadan bölünmeye rıza göstermenin, yine de eninde sonunda savaş olmasını engelleyebilip engelleyemeyeceğidir.

Savaş ve güç kullanmak ayrılma, bağımsız olma arzusunu ortadan kaldıramıyor, evet. Ama, Peki kardeşim madem istemiyorsun, ayrı ayrı yaşayalım! demek de kaçınılmaz savaşı yine önleyemeyecektir.

Çünkü, böyle bir ayrılık söz konusu olur olmaz, sınırlar gündeme gelecektir.

Tarihte bütün devletlerin sınırları savaşla çizilmiştir.

1993’teki Çekoslovak deneyimi örnek oluşturmaz, çünkü onların daha önceden çizilmiş sınırları vardı.

(Cumhuriyet)

Ali SİRMEN | Tüm Yazıları
Hits: 2008