'Direnmek kaldı Kürde'

~ 04.01.2012, Akın OLGUN ~

İnsan olan sarsılır. İnsan olan suskunluğundan utanır. İnsan olan vicdanını koyup zulmün önüne “hayır” der. Paramparça edilmiş çocuklarının cesetlerini kendi elleriyle topluyor aileler. Kürtçe ağıtlar yayılıyor köylerden dağlara, dağlardan köylere.  “Ne işi varmış onların orda canım” diye homurdanan ırkçılığın hortlak dili ise kapıları çarpılanmış bir halkın ölümünden kendisine bahane çıkarıyor. Daha düne kadar PKK’ nin sivilleri öldürdüğü söyleyip hayvani manşetleri gazetelere çekenler, şimdi iktidarın “operasyonel kaza” buluşu ile rahatlamış durumdalar. Otuz beş can bombalarla yok edildi. Kimse onlara dur demedi. Kimse onların kim olduğunu, arazide ne yaptıklarını merak etmedi. Hareket eden her canlıyı imha etme talimatını veren devlet, hiçbir istihbarat bilgisine gerek duymadan bombaları yağdırdı sivillerin üstüne. Kimse istifa etmedi, kimse sorumluluğu üstüne almadı. Çünkü ölenler Kürt. Sorumluluk alınmayacak kadar değersizler. “Köküne kibrit” çakılıp yok edilmesi gerekenler olarak fetvalanmış olanlar. Otuz beş sivil katledilmiş ama devlet adına açıklamayı AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı yapıyor. Genelkurmay Başkanı yazılı bir açıklama ile yetiniyor ve başka bir operasyonda sağ yakalanan birkaç gerillaya nasıl baba şefkati gösterdiklerine dair eski görüntüleri servis ediyor. Ne tuhaftır ki katliam ve o görüntüler arka arkaya veriliyor. Siz, hükümet adına AKP Genel Başkan Yardımcısı sıfatıyla kamuoyuna açıklama yapan Hüseyin Çelik’in sözlerinde bir ciddiyet, bir üzüntü hissettiniz mi? Kem kümlü devlet ezberi ile kaza süsü verdiği bu katliama dair “terör” vurgusunu nasıl havada asılı tuttuğunu fark ettiniz mi? Kürtleri “İçimizdeki düşman” olarak tarif eden hastalıklı anlayışın bir yansımasıdır bu olup biten. Otuz beş sivilin ölümü üzerine “terörle mücadele devam edecek” açıklamasını utanmadan gözümüze sokan o dilin ebesidir militarizm. Başının üzerinden hiç F-16 geçmemiş, hayatında hiç savaş helikopteri görmemiş, silah ve bomba seslerini sadece filmlerde duymuş ülkenin Batısı ile her gün bombaların, kurşunların, katliamların, cinayetlerin ve kurşun seslerinin arasında hayatta kalmaya çalışan Doğunun hikâyesi arasındaki uçurumu ancak terör söylemi ile kapatılabileceğinden emin bir ahmaklık yok ediyor insan olduğumuzu hatırlatan her şeyi. Kürtler her yerde kurdukları yas evleri ile acılarını paylaşıyorlar. Bir halk kendi acısını yine aynı acıyı yaşayanlarla ortaklaştırıyor. Acıyı hafişetmenin başka yolu yok çünkü. Savaşın yarattığı gelenekler işliyor artık bölgede. Yüzlerce yas evi taziyeleri kabul ederken ağıtlarla uğurluyor gidenleri. Her evden bir ağıt yükseliyor ve çok geçmeden yeni ölümlerden yeni yas evleri doğuyor. Bir, beş, yüz, bin dalyalanmış cesetler yığıp meydanlara, parçalanmış cesetler üzerinde tepinip, anneleri, babaları çocuklarının teşhisi için zulmün sergisine çağırıyorlar ve her katliamın ardından alınlarını secdeye koyup cennet dilenerek, zulümlerini imana servis edip manşete çekmeye devam ediyorlar. Arka bahçelerine muhalişer için mezarlar kazıp,  höpürdetip çaylarını “her şeyin başı bismillah” diyerek bir sonraki kurbanların listesini hazırlıyorlar. Yeniden görev başına çağırdıkları işkencecilere kutsal bir dönemden geçtiklerine dair, nargile fokurdatması keyfi ile iş başı yaptırıyorlar. Kökü kazınacak zındıklar teoremini manidarlaştırılmış iç tehdit ile yeniden piyasa sürerken, “devlet adamı” olmanın gerekliliğinden feyizli koca koca laşarla tehdit ediyorlar. Demokrasi ile faşizmi, faşizm ile demokrasiyi birbirine harmanladıkları çorbada bizim de tuzumuz olsun diyen yağcılar söz birliği etmiş kalemleri ile kendisi gibi düşünmeyen herkesin dilini keserek iktidara hediye ediyorlar. Omurgasını pazara çıkaranların sıraya girdikleri iktidar kapısında, kuyruk kavgasına tutuşanların böğürtüsünü demokrasinin sesi diye sunanların  “akil” kabul görüldüğü bir ülke sunuluyor yeni kuşaklara. Tank, top, tüfek ve parçalanmış insan cesetleri, öteki olanların payına düşmesi gereken bir acıymış, hak edilmiş bir zulümmüş gibi dillendiren başıboş köpek havlamaları kimseyi rahatsız etmiyor artık. Asker talimli yazıların, iktidar muhribi gazetecilikle doldur boşalt yapılarak “aç, aç” eğlencesine dönüşen ahlaksızlığını rol model olarak sunuyorlar tüm topluma. Devlet suçüstü yakalanmış lakin alınmıyor hiçbir şeyi üstüne. Kimse kendisine vazife çıkarmasın diye eklemeyi de unutmuyor. Hukuk vurgusu geliyor ardından. Sanki varmış gibi… Kimin için işliyor hukuk, yasa, adalet? Sadece iktidar değil onun her yaptığına kılıf bulup alkışlayanlar da suçlu. İktidarın kirli ellerini köşelerinde yıkayıp yıkayıp topluma içirenler de hesap vermeli. Hesabı sorulmayan her adaletsizlik, her acı onları güçlendiriyor sadece. Bu katliama her alanda güçlü tepkiler veremezsek, bir sonraki katliamda konuşacak kimseyi bulamayacağız ki konuşanlar zaten içeride. Şimdi ise konuşma sırası bize.

(Birgün)

Akın OLGUN | Tüm Yazıları
Hits: 1767