Tutuksuz yargılanmak

~ 05.11.2010, Rıza TÜRMEN ~

Türkiye’deki tutukluluk sorununa ilişkin olarak yazdığım kaçıncı yazı olduğunu bilmiyorum. Ama insanlar cezaevlerinde hukuka aykırı olarak tutulup çürümeye mahkûm edildikleri, tutuklama bir koruma önlemi değil, bir ceza niteliği taşıdığı sürece yazmayı sürdüreceğim. Çünkü bu sorun çözülmedikçe, Türkiye’de ne özgürlükten ne de hukuk devletinden söz etmek olanağı var.
Tutukluluktan söz ederken iki temel ilkeyi göz önünde bulundurmak gerekir. Birincisi, temel kural yargılamanın tutuksuz yapılması. Tutuklama bu kurala istisna. Sanığın masumluk karinesinden yararlandığı unutulmamalı. İkincisi, tutuklamaya itiraz ve bu itirazla ilgili yargı kararının ana davadan bağımsız bir süreç olması. O nedenle atılan suçun ağırlığı, niteliği gibi gerekçeler tutuklamanın sürmesini haklı göstermez. Aynı nedenle, tutuksuz olarak yargılanmak da, davanın mahkûmiyetle sonuçlanmayacağı anlamına gelmez.
AİHM’nin pek çok sayıdaki kararı, Türkiye’de tutukluluk kurumunun iyi çalışmadığını, insanların haksız yere özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarını göstermekte. Cahit Demirel/Türkiye (2009) kararında, AİHM, Türkiye’de yargılama sisteminden ve yasadan kaynaklanan “yaygın ve sistematik” bir sorun bulunduğuna işaret ediyor. Sorunun, mahkemelerin tutukluluğun devamına karar verirken “sucun niteliği, kanıtların durumu, dosyanın içeriği” şeklinde soyut, klişe bir gerekçe kullanmalarından; teminatla salıverme, yurtdışına çıkma yasağı gibi başka koruma önlemlerini dikkate almamalarından; tutukluluğun hukuka uygunluğunu incelerken çekişmeli bir duruşma yapmamalarından kaynaklandığını belirtiyor. Türk Hükümeti’nden bu durumun düzeltilmesi için gereken önlemleri almasını istiyor.
AİHM’nin kararları çok açık. Bu kararları Anayasa’nın 90 maddesi ile birlikte okumak gerekir. 90 madde, AİHM kararları ile yasalar arasında bir çelişki varsa AİHM kararlarının esas alınmasını öngörüyor. Başka bir deyişle, Türkiye’de AİHM kararları yasalardan önce geliyor.
Böyle olunca, yargıçların tutukluluğun sürdürülmesine karar verirken AİHM kararlarındaki ilkeleri göz önünde bulundurmaları Anayasa’nın bir gereği.  Yargıçlar, bu anayasal yükümlülüğü yerine getirmiyorlar. Getirseler, belki de Prof. Haberal, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, KCK tutukluları ve daha pek çok kişi tutuksuz yargılanacak. Türkiye, cezaevlerinde hükümlüden çok tutuklu bulunması gibi, Avrupa’da eşi görülmedik bir durumdan kurtulacak.
Ceza Muhakemesi Kanununa, AİHM kararlarına, Anayasa’ya aykırı olarak karar vermekte ısrar eden yargıçlara karşı nasıl bir yaptırım uygulanabilir? Prof. Haberal, tutuksuz yargılanma taleplerinin gerekçesiz ve soyut bir şekilde ret edilmesi nedeniyle 9. Özel Yetkili Mahkeme yargıcı hakkında açtığı davayı kazandı. Yargıtay bu yargıçların CMK’yı ihlal ettikleri gerekçesiyle 1500’er TL tazminat ödemelerine karar verdi. Karar temyiz edildi. Kesinleşmesi için Hukuk Genel Kurulu’nun kararı bekleniyor. Ama bu konuda asıl sorumluluk yeni HSYK’ya düşüyor. HSYK’nın tutuklama kararlarındaki yanlış tutumları mahkeme kararı ile saptanan yargıçlarla ilgili nasıl bir işlem yapacağı bağımsızlığının ve tarafsızlığının göstergesi olacak.
Bunun yanında, Hükümet’in, CMK 100/3 maddeden katalog suçları çıkaran bir yasa değişikliğini Meclis’e göndermesi gerekiyor. Katalog suçlara giren devlet güvenliğine karşı islenen suçlar gibi suçlarda, Mahkeme, sanığın kaçması ya da kanıtları yok etmesi kuşkusunu uyandıran somut olayların varlığını aramadan tutukluluğu uzatabiliyor. Bu suçlarda suç islendiğine dair kuvvetli kuşku tutukluluğun sürmesi için yeterli.  Oysa AİHM’ye göre, tutukluluğun uzatılabilmesi için mutlaka kaçma, kanıtları yok etme, yeniden suç isleme kuşkusunu haklı gösterecek somut verilerin bulunması gerekiyor. Süre uzadıkça suç islendiğine dair kuvvetli kuşku yetersiz görülüyor. AİHM,  suçlar arasında ayırım yapmıyor. CMK 100. maddeden katalog suçların çıkarılması, maddenin AİHM kararlarına uyum sağlaması bakımından gerekli.
Bugünlerde Fransa, AİHM kararlarına uyum sağlamak için gözaltına ilişkin yasa hükümlerini değiştiriyor. Gözaltında ifade alınırken avukatın bulunması yeterli görülmüyor. Tasarlanan değişiklikle, kuşkulunun avukat yardımından yararlanması, avukatına danışması olanağı da tanınıyor.
Başka ülkeler AİHM’ye uyum sağlamak için yasalarını değiştirirken, Türkiye, bireyin özgürlüğünü ilgilendiren son derece ciddi bir konuda, bu hukuk ve insan hakları ayıbından kurtulmak için gereken önlemleri neden almıyor?

(Milliyet 05.11.2010)

Rıza TÜRMEN | Tüm Yazıları
Hits: 2358