Atatürk: "İktidarı; ya ben, ya İnönü üstlenmeli .."

~ 31.12.2011, Ertuğrul KAZANCI ~

25 Aralık 1973 tarihinde aramızdan ayrılan İsmet İnönü, Atatürk öncülüğündeki “büyük devlet adamları” ekolünün ikinci ve son temsilcisidir. Kişiliği;“Bir devrim için ölüm darbesi, her şeyden emin olunduğu ve her şeyin kazanılmış bulunulduğunun sanıldığı andır ” düşüncesiyle özdeştir.

         28 Eylül 1930 tarihli “Cumhuriyet” gazetesinde, Başbakanlıktan istifa eden İnönü’ye ilişkin haber şöyledir:“İsmet İnönü, devlet yönetiminin başkalarınca üstlenilmesine fırsat vermek için Başbakanlığı yeniden ve Atatürk’ün ısrarına karşın kabul etmemekte direnmiş, ısrardan sonra kabul etmiştir.İnönü’nün direnişini açıklayan Atatürk:‘İktidar mevkiinin başka bir deneyime dayanıklılığı olmadığını’ belirterek;‘Eğer İnönü, hükümet kurmaktan kesin şekilde kaçınsaydı, Başbakanlığı bizzat üstlenmekten başka çare kalmazdı. Ya ben, ya o’ demiştir”.
        Tarihsel gerçek:
        Kurtuluş Savaşıyla, Cumhuriyet ve devrim sürecinde İsmet İnönü etkin rol sahibidir. İnönü’nün; “Bir devlet adamı sıfatıyla çalışmalarında, kişiliğine özgü bir üslup ve renk kullandığını, devrime kendinden bir ses kattığını görmemek olanaksızdır”(*).
       “Atatürk’ün İnönü’yü çok sevdiği dost ve arkadaşı olarak kayırdığı” savı, dillerdeki yergi malzemesidir.Oysa ki, Osmanlı devletinde; Rumeli, Anadolu ve Ortadoğu’daki askeri görevlerinde taşıdığı rütbelerin üzerinde sorumluluklar almıştır. Kurtuluş Savaşının ağırlığı da Batı cephesindedir. Atatürk;“Çok ciddi ve dikkatli çalışma istediğinden Batı cephesi komutanlığını Genelkurmay Başkanı İnönü’ye ek görev olarak vermek en seri ve uygun önlem olacaktı” derken isabetsiz midir?(**).
        İnönü savaşlarıyla; “Ulusun ters dönmüş alınyazısını” yenen utku için emperyalist Batı basını; “Anadolu’da yeni bir devlet doğuyor” değerlendirmesini yapmıştır. Atatürk;“İnsanlık dünyasında, İnönü meydan savaşlarında üstlendiğiniz görev kadar ağırını üstlenenler enderdir” derken,Nazım Hikmet: “Kan,gövdeyi götürdü / İnönü sırtları kıvılcımlar içindeydi..”mısralarını kaleme alırken, savaşları küçümseyen “bedbahtlara” da seslenmişlerdir. “Mudanya Ateşkes” ve “Lozan” antlaşmaları sürecinde; “Delegasyon Başkanı’nın zekâ ve sinirlerini çok ağır sınava çekmiş müzakereler, üst bir diplomatik başarıdır” diyen yabancı kalem ve diplomatlar İnönü’yü niçin övmüşlerdir?(***). Atatürk, ilk Başbakan sıfatıyla halkçı-devletçi devrimci politikayı kime emanet etmiştir?
     Lozan antlaşmasından sonra kurulan Cumhuriyet halk deyimiyle;“yoktan yonga çıkardı”. Ekonomik büyüme %10 dolayına erişti. Demiryollarından Köy Enstitülerine, Güzel sanatlar eğitiminden; demir-çelik, bez, şeker, maden, uçak, vagon, yapay ipek, kağıt, deri fabrikalarına kadar ülke ayaklandı, makineleşti ve üretim sevinçleri yaşadı. Osmanlı’nın borçları ödendi.
    Atatürk ve İnönü’nün 1937 yılına kadar süren birlikte devlet yönetme dönemleri; ayrılıkçı, feodal ve dış ilişkili kalkışmalarla dolu eylemlere tanıklık eder. Anadolu İhtilal önderlerinin tutumları, ülke ve ulus geleceğinden sorumlu devlet adamlarınca takınılması gereken tavırlardır. İçteki karşıdevrimci eylemlerin, kanıtlanmış dış bağlarını görmezden gelmek, Cumhuriyet ve devrimin savunma hakkını yadsımaktır.Çetin zorluklarla elde edilerek onurlar getirmiş kazanımları, karşıdevrimci saldırılara teslim etmemek, devrim mantığı açısından zorunludur. 
  Siyaset bilimci Duverger:“Türkiye’de totaliter yapıdan uzak ve çok partili yaşam için fırsatlar yaratan” bir rejimi özenle kaydeder. İşte o rejim,“Şef’ler” olarak tanımlanan devrelerdir.1925 ve 1930’lardaki “Terakkiperver Cumhuriyet” ve “Serbest” Fırka’lara bakınız.1945’lerdeki “Demokrat Parti” ve diğerlerine kadar uzanan süreci irdeleyiniz. Siyasal partilerin kurulma ve çalışmalarını önleyen yasal engeller var mıdır? Yoktur ama çoğu Cumhuriyet ve devrimle çekişmeler içersindedir.
 Toprak reformuna karşı çıktıkları için İnönü tarafından tasfiye edilenlerin kurdukları bir siyasal parti, topraksız veya az topraklı seçmenden aldığı oyla iktidarı devirir.“Bırakınız bütün ret ve inkârlar dönemi üzerimde yaşansın” diyerek muhalefete geçen İnönü:“En büyük zaferim, en büyük yenilgimdir” demeyi bilir.Ama14 Mayıs 1950 iktidarı, işi çığırından çıkarır. “İnönü savaşları” tarihten yok edilir. Cumhuriyet ve devrim kurumlarının tümü örselenir. İsmet İnönü, halk adına direnç gösterir. Başına taşlar atılır, linç girişimlerinde bulunulur. Ülkedeki kötü gidiş karşısında;“Sizi ben bile kurtaramam” dediği iktidar sahiplerini,27 Mayıs 1960 İhtilâli sonrası sehpalardan alma çabasına yine İnönü girer. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına verilen hukuk dışı cezalara da karşı durarak, insani davranışlar sergiler.“Orta’nın Solu” açılımına kararlılıkla girer.
     İnönü, yanılgılara da düşürülür. Açtığı, Köy Enstitüleri sürer ama başta TBMM Başkanı Karabekir olmak üzere kamuoyunu olumsuz etkileyenlerin eliyle özünden saptırılır. Devletten ayıklanamamış kişilerin, sahteciliklerine inandırılan İnönü, Kurtuluş ve kuruluş yıllarındaki dostumuz Sovyetlerle ilişkilerin bozulmasını da önleyemez.
   Gerçi bu yönde tarafımızdan kaleme alınmış yazılar varsa da “İnönü” dönemini ilgilendirmesi nedeniyle konuyu vurgulamakta zorunluluk bulunmaktadır. Araştırmalar,1945’teki “Üs ve toprak istemlerinin” olmadığını göstermektedir(****).Toplum; Devlet Başkanından en sade yurttaşa doğru aldatılmıştır. Bu rüzgardan yararlanan 1950 sonrası iktidarı, “Kore” pahasına saldırgan kuruluşlara üyelik yolu açmıştır.1945’lerde Moskova Elçisi olan ve 27 Mayıs 1960 yönetimine; “Nato ve Cento’ gibi emperyalist paktlara bağlılık” sözü verdirerek ABD önerisiyle Dışişleri Bakanlığına gelen Selim Sarper’in savları, ilginçtir ki Amerikan arşivleriyle bile doğrulanmamıştır.  
   1963 yılındaki “Ankara” antlaşmasıyla gündeme gelen AET’nin, ilerde dönüşeceği “AB” oluşumundaki emperyal siyasal öz, Başbakan İnönü’ye o tarihte sezdirilmemiştir. Ulusal egemenlik erkini Lozan’da sağlayan İnönü’nün, Ankara’da bu esası zedeleyeceği düşünülemez. Sovyetlerle ara bozanlardan Dışişleri bürokratı F.Cemal Erkin, bu kez, özünü bildiği imzayı atan Bakandır. İnönü, Erkin’in 1945’teki kötü becerilerini,1965 yılında ABD talimatıyla Hükümetten uzaklaştırıldıktan sonra anlayabilmiştir. İnönü:“Yeni bir dünya kurulur, Türkiye o dünya içinde yerini bulur” dedikten sonra ABD Elçisinin de izlediği Meclis’te istifasını doğuran bütçe oyunuyla karşılaşmış, Erkin ise karşıt tutucu bir partiye geçerek, kişiliğini göstermiştir. Büyük devlet adamlarının yanlarına sokulabilmiş “Brutus” örnekleri, İnönü’nün başından noksan olmamıştır.
  Sonuç:
 Cumhuriyetçi, halkçı-devletçi, devrimci, ulusalcı ve laik bir ülke olmanın mücadele önderi Atatürk’e ve bu mücadelede:“Namusluları, en az namussuzlar kadar cesur olmaya” çağıranİnönü’ye saygılarımız vardır.
_____________________ 
 (*) Tökin/İnönü’nün ülküsü-1946
 (**)Atatürk/Nutuk-1927
 (***)Bischoff/Ankara-1933
 (****) Kazancı/Cumhuriyet-27.8.2011
Ertuğrul KAZANCI | Tüm Yazıları
Hits: 2016