İnanç ve İktidar

~ 01.11.2010, Emre KONGAR ~

İnsanlık, inanca bağlı iktidarı, Avrupa’da ve Ortadoğu’da bütün ortaçağ boyunca yaşadı.

İktidar din adamlarıyla ittifak eden toprak sahiplerinin elindeydi.

Köleliğe mahkûm edilen köylüler için yöneticiye itaat, Allah’a itaat etmenin önkoşuluydu.

Avrupa feodalitesindeki toprak sahipliği, krala ya da imparatora kadar giden bir asilzadelik hiyerarşisi ile belirlenirken, Osmanlı’da bütün mülk tek kişiye, padişaha aitti.

Gerek Hıristiyan Avrupa’da gerek Müslüman Osmanlı’da, iktidarın halka benimsetilmesinin ana yöntemi dindi, mezhepti.

Yani inançtı.

İşin içine din, inanç girince, din adamları, ruhban sınıfı da iktidara ortak oluyordu.

Tabii bu iktidardaki din adamı-toprak ağası ilişkisi çok karmaşık bir nitelikteydi.

Avrupa’da kralları, imparatorları aforoz edip yalın ayak huzuruna getirten papalar, papaları dinlemeyip kendi kiliselerini kuran krallar da oldu.

Aynen Osmanlı’da kimi zaman padişahların şeyhülislamı idam ettirmesi, kimi zaman da şeyhülislamların padişahı tahttan indirmesi gibi.

***

Yaşayan en büyük Ortadoğu uzmanı Prof. Bernard Lewis, Faith and Power, (İnanç ve İktidar) adlı son kitabında (Oxford University Press, 2010) bu karmaşık konuya eğiliyor.

Kitabın alt ismi, Religion and Politics in the Middle East (Ortadoğu’da Din ve Politika).

Modern Türkiyenin Doğuşu adlı muhteşem kitabı ile Türkiye’yi de çok iyi çözümlemiş olan Lewis yeni kitabının İslam ve Liberal Demokrasiadlı dördüncü bölümünde çok ilginç görüşler dile getiriyor.

***

Lewis önce bir durum saptamasıyla işe başlıyor:

İslam âlemini çok iyi bildiği için, bu âlemin liberal demokrasiye geçişindeki yapısal engelleri dile getiriyor ve Türkiye’nin özel yerini de vurgulayarak şöyle diyor:

Uluslararası İslam Konferansı’nı oluşturan kırk altı bağımsız devlet arasında sadece bir tanesi, Türkiye Cumhuriyeti Batı ölçülerine göre demokratik olarak nitelenebilir…”

Belki de şu anda yaşanan yargı bağımsızlığının elden gitmesi, hapisteki gazeteciler, medya üzerindeki büyük baskılar gibi olayları açıklayabilecek bir yargıyla şöyle devam ediyor:

Ve orada bile özgürlük yolu engellerle kuşatılmıştır. (s. 55)

***

Bence Lewis’in en harika saptamalarından biri, çağdaş demokrasilerle Ortadoğu demokrasisinin farkını, para ve iktidar ilişkisi üzerinden açıkladığı satırlar:

Modern Amerika ile klasik Ortadoğulu siyasal sistemleri karşılaştırırsak, aradaki fark şöyle ifade edilebilir:

Amerikada iktidar parayla satın alınır.

Ortadoğuda iktidar para kazanmak için kullanılır.(s. 68)

Yukardaki saptamanın, Türkiye’deki demokrasinin en temel sorunlarından biri olan, iktidar yoluyla zenginleşme, yeni zengin yaratma, adam kayırma ve yolsuzluk yapma gibi mide bulandırıcı süreçleri de kapsadığı açık.

***

Lewis, modernleşme ve küreselleşme süreçlerinin etkilerinin de demokratikleşme sorunlarının çözümüne yardımcı olmadığını, kimi zaman tam tersine sonuçlar verdiğini de aşağıdaki satırlarla belirtiyor:

Demokrasinin önündeki geleneksel engeller, bölgedeki modernleşme süreçleri ve son gelişmelerle pek çok bakımdan güçlenmiştir.

Devletin insanlar üzerinde egemenlik kurma ve onları terörize etme gücü modern metotlarla büyük ölçüde artmıştır.

Otoriter yönetim felsefesi, ithal edilen otoriter ideolojilerle güçlendirilmiş ve keskinleştirilmiştir.

İthal edilen bu otoriter ideolojiler, bir yandan liderlerin ve yöneticilerin yaptıklarına meşruiyet kazandırırken, öte yandan halklarını ve taraftarlarını fanatize eder.

Lewis sanki AKP’nin evrensel siyasal İslamla bütünleşen ideolojisini, bu ideolojinin uygulamalarını (örneğin türbanı) ve bunun Türkiye’de oluşturduğu tehdidi anlatıyor.

***

Kitapta pek çok bölüm ve son derece ilginç, ufuk açıcı gözlemler ve saptamalar var.

Keşke bir an önce Türkçeye çevrilse de Türk okurları da bu değerli çözümlemelerden yararlanabilseler…

Türkiye Cumhuriyeti’nin, seksen yedinci yılında karşılaştığı sorunların temelinde Ortadoğuluolmanın, inancınne kadar etkili olduğunu görseler!

(Cumhuriyet 30.10.2010)

Emre KONGAR | Tüm Yazıları
Hits: 2159