Türkiye-İsrail Yeniden düşünmek -1-

~ 20.11.2011, Kadri GÜRSEL ~

Türkiye’nin geçen eylül başında İsrail’e “soğuk savaş” ilan etmesi, tepkisel olduğu kadar, bölgesel hesapların gölgesinde kalınarak da verilmiş bir karardı.
İsrail’le normalleşmek için özür ve tazminatın yanına üçüncü koşul olarak bir de Gazze ablukasının kalkmasını getirmek, Arap Baharı’nın çalkantılı denizindeki AKP hariciyesinin, dış politika gemisini “İsrail karşıtlığı”na bağlamasıydı. Geri dönüş garantisi olduğu varsayılan bir “Arap yatırımı”...
Davutoğlu’nun “Doğu Akdeniz’de seyrüsefer güvenliğinin temini için gerekli bütün önlemler alınacaktır” diyerek, çatışmacılığa da yatırım yaptığı 1 Eylül gününden bu yana, o kadar önemli gelişmeler yaşandı, o kadar kritik durumlar hâsıl oldu ki bölgede, şimdi bu “soğuk savaş”ın lüzumuyla ilgili bir “gerçeklik denetimi” yapmanın zamanı gelmiş bulunuyor.
En önemlisi, Türkiye’nin Suriye’deki isyana elini uzatması oldu. Bugün Türkiye Suriye’deki asi güçleri destekleme hususunda açık ara dünya şampiyonudur.
Ve adı doğru ya da yanlış, “Arap Baharı” olarak yerleşen fenomenin ateşi bugün Suriye’den yükselmekteyse, bu da otomatikman Türkiye’yi “Arap Baharı’nın Arap olmayan şampiyonu” yapıyor.
O halde, kendi eseri olan bu yeni durumda AKP hariciyesinin hâlâ bir “Arap Baharı” yatırımı olarak İsrail’le soğuk savaşa ihtiyacı kalmış mıdır?
Hele de Arap isyan ve devrimlerinde İsrail karşıtlığının devindirici bir rol oynamadığı kuşkuya yer bırakmayan biçimde ortaya çıkmış iken...
“Gerçeklik denetimi”nde ikinci soru, “Türkiye ve İsrail arasındaki soğuk savaştan en çok hangi ülke kazançlı çıktı?” diye sorulmalıdır.
Türkiye mi?
Hayır, İran.
Türkiye, İran’ın stratejik müttefiki Şam rejimine karşı isyana giderek artan bir destek sağlıyor ve İran’ı hedef aldığı herkesin malumu olan balistik füze savunma sistemi radarını topraklarında konuk ediyor... Doğal sonuç, Tahran’ın radarında Ankara’nın tehditkâr bir sorun olarak büyümesidir.
Bu düzlemde, varoluşuna dahi itiraz ettiği düşmanı İsrail ile bu Türkiye arasındaki ilişkisizlik, kendisine karşı her ikisini de yalnızlaştırdığı için en çok İran’ı sebeplendirir.
İkinci sebeplenen de Şam rejimidir...
Suriye’deki isyana ve rejim değişikliğine artan angajmanı sonucunda zaten ölçüsüz riskler almış olan bir AKP hariciyesi için diğer taraftan İsrail’le kendi seçtiği bir soğuk savaşı yaşamak, fazladan bir “lüks” değil mi?
Neyse ki afaki bir soğuk savaşı ilelebet sürdürme imkânı yoktur.
Sonunda geriye hükümsüz meydan okumalar kalır. Ve tabii ki ders çıkarılması gereken hatalar...

Acemilik ve tepkisellik bir arada
Mesela, Mavi Marmara olayıyla ilgili geçen eylül başında açıklanan BM Soruşturma Paneli’nin raporuna verilen tepki, Türkiye’nin kamu diplomasisini kullanmaktaki acemiliğini göstermesi bakımından örnek vakalardan biridir.
Panelin raporu yayımlamasından önce, İsrail’in Gazze ablukasının yasadışı olduğunun -öyle olsa bile- aşırı vurgulanması suretiyle riskli bir alana “stratejik yığınak” yapıldı. Risk, Türkiye’nin bu tezinin kabul görmemesiydi ve nitekim BM paneli ablukayı “yasal” olarak nitelendirince, bu “Türkiye’nin yenilgisi” olarak gözlerde büyüdü. Oysa ana yığınak, Türkiye’nin özür ve tazminat talep ettiği alana, işin esasına, yani 9 Türk’ün katledilmesine yapılmalıydı.
Raporda, İsrail’in 9 kişiyi öldürmesinin “kabul edilemez” olduğu, kurbanların çoğunun, bazıları arkadan ve yakın mesafeden olmak üzere birden çok kez vurularak öldürüldüğü belirtiliyor ve İsrail’in bunun tatminkâr bir açıklamasını yapamadığı, hesabını veremediği vurgulanıyordu. Bunlar Türkiye’nin taleplerini kuvvetle destekleyen saptamalardı.
Raporu resmen açıklanmadan bir gün önce basına sızdıran taraf İsrail oldu. Bu sayede İsrail “ablukanın yasallığı” hususunda dünya kamuoyunda algı kalıbı oluşturdu. Türkiye kibirli davranmayıp sızdırsaydı, raporun içeriği dünyaya “İsrail’in taammüden kan dökmesi” anlatımı üzerinden ulaşacaktı.
Tüm bunların üzerine Cumhurbaşkanı Gül’ün, tepkisel davranıp “Bu rapor yok hükmündedir” diye demeç vermesi, raporun ötesinde sürecin tamamı hakkındaki her türlü kamu diplomasisi faaliyetini imkânsızlaştırdığından, Türkiye’nin yabancısı olduğu bu alandaki kati yenilgisini ilan etti.
Yarınki yazıda Türkiye-İsrail gizli görüşmelerine değineceğim.

(Milliyet)

Kadri GÜRSEL | Tüm Yazıları
Hits: 1406