Şerif Mardin ve Frankenştayn

~ 23.10.2010, Emre KONGAR ~

Prof. Şerif Mardin’i bütün Türkiye tanıyor:

Ünlü tarihçi ve sosyal bilimcimiz.

İttihat ve Terakki üzerindeki uzmanlığı ile bilinir.

Mardin, Said Nursi ve Nurculuk olayına olumlu olarak bakar.

Üniversitelerdeki türban yasağına karşıdır.

Bütün bu nedenlerle Mardin, her türlü Din karşıtlığı”, “İslama karşı olumsuz önyargılı olmasuçlamalarının dışında kalan bir bilim insanıdır.

***

Peki Frankenştayn kim?

Genellikle bir canavarın adı olarak bilinir.

Oysa bu yanlıştır.

Frankenştayn canavarın değil, onu yaratanın adıdır.

Mary Shelley’nin 21 yaşındayken, 1818’de basılan romanında anlatılan öykü, defalarca filme alınmış insanlık kültür birikiminin önemli bir parçası haline gelmiştir.

Roman çok kabaca özetlenirse, bir bilim insanı olan Frankenştayn, ölü insan ve hayvan parçalarından dev bir canlı yaratır, ama bu yaratık bir canavara dönüşür ve sonunda Frankenştayn’ı da öldürür.

Bu romandan kaynaklanan Frankenştayn metaforu, mecazı, benzetmesi, bir insanın yarattığı canavar tarafından yok edilmesini anlatmak için kullanılır.

***

AKP iktidarına 2007’de yaptığı çok önemli bir uyarıyı anımsatmak için, Prof. Şerif Mardin’in adını, Frankenştayn’la birlikte anıyorum.

Bakın Mardin 15 Mayıs 2007 tarihinde Vatan gazetesinin kitap ekinde yayımlanan söyleşide ne diyordu:

“…Siyasal İslam, iktidara tam sahip olduğu zaman bayağı ağır şartlar yaratan bir rejimi de kurabilir…”

“…Türkiyede ‘mahalle baskısı’ diye bir şey var. Jön Türklerin en çok korktuğu şeylerden biri de oydu. Mahalle baskısı’ bilinmeyen ve sosyal bilimce ifade edilmesi çok zor olan bir havadır. Bu havanın AKPden bağımsız olarak Türkiyede yaşadığına inanıyorum. Dolayısıyla bu havanın gelişmesine müsait şartlar oluşursa o zaman AKP de bu havaya boyun eğmek zorunda kalacaktır…”

“…Buna örnek olarak daha çok İranda ortaya çıkmış olan ve bugün Ahmedinecadın devam ettirdiği sistemi gösterebiliriz. O dinsel otokrasinin çevreyle, mahalleyle, ona destek veren insanların ortaya çıkardığı havayla da çok ilişkisi var.

O havanın İran devriminde çok etkili olduğuna inanıyorum. Bu hava Türkiyede de çıkabilir bir gün. 10-20 sene öncesine kıyasla daha az şansı var ama bugün o havayı pompalayan başka şeyler, tuhaf oluşumlar, kendiliğinden olan birtakım olaylar var. Bazı İslami alt-çevreler ortaya çıkıyor. Bunda günümüzün gelişmiş imkânları da etkili oluyor.

Mahalle havası dediğimiz şeyin bu İslami alt-çevrelerle yeni bir şekil almış olduğuna inanıyorum. Bu yeni şekil AKPyi döver. Demek istiyorum ki eğer böyle bir hava gelişirse AKP ona biat etmek zorunda kalabilir…”

***

10 Haziran 2007 tarihli Vatan’ın Pazar ekinde Mardin’le yapılmış ikinci bir röportaj daha yayımlandı.

Mardin burada da şöyle devam ediyordu:

“…Ailemde, özellikle de Ebulala Mardin Beyden ‘ham sofu’ diye geniş kullanımı olan bir tabir işitiyordum. Yaptığım iş bunu değiştirerek kullanmaktan ibaret.

‘Mahalle baskısı’ diyerek önemli bir sosyal olguyu anlamada ilk adımı atmış oluyorum. Sosyal bilimciler bu kavramı araştırırlarsa çok isabetli olur…”

Ruşen Çakır’ın, “Mahalle baskısı dünyada da kullanılan bir kavram mı” sorusu üzerine:

Hayır kullanılmıyor. Onun yerine ‘fondamantalist’ kavramı bunların hepsini örtüyor.

Mardin, Mahalle baskısı ile Mahalle İslamı deyimlerini eşanlamlı kullanıyor ve bunları Ebulula Mardin’in ham sofu ve Batı’nın fondamantalist kavramlarıyla açıklıyordu.

Din ile toplum ve birey arasındaki olağan bir ilişkiden, gerçek İslamdan söz etmiyordu Mardin.

Mardin’in Ham sofu ve fondamantalist kavramlarıyla eşdeğer tuttuğu bu baskı, radikal, köktendinci”, “bağnaz”, “cahil”, “ilkel”, “acımasız” “siyasetle bütünleşmiş”, “gerçek İslamdan uzak”, çağdaşlığa, insan haklarına, demokrasiye aykırı özel bir baskı.

Bu nedenle diyor ki:

…Mahalle havası dediğimiz şeyin bu İslami alt-çevrelerle yeni bir şekil almış olduğuna inanıyorum.

Bu yeni şekil AKPyi döver. Demek istiyorum ki eğer böyle bir hava gelişirse AKP ona biat etmek zorunda kalabilir…

***

Şimdi niye Mardin’in üç yıl önce yaptığı bu uyarıyı anımsatmak gereği duydum:

Hiç kuşkusuz, Türkiye 12 Eylül 2010 referandumu ile 12 Eylül 1980 darbesinde olduğu gibi, darbenin yarattığı ortamın 30 yıllık gelişmesi sonunda yepyeni bir döneme girdi.

Bu yeni dönemde artık yüksek yargı organlarına da AKP’nin egemen olduğu izlenimi var.

Ayrıca türbangibi siyasal İslamın simgeleri de yeniden gündeme geldi.

AKP bir yandan, mahalle İslamı”, “mahalle baskısı gibi, tarikat ve cemaatler gibi oluşumlardan besleniyor, bir yanda da bunları besliyor, büyütüyor, güçlendiriyor.

Türban tartışmaları da bunun bir sonucu.

Yüksek yargı da bağımsızlığını yitirince, ülkede temel hak ve özgürlüklerin doğru dürüst bir güvencesi kalmayacak.

Mardin’in korktuğu mahalle baskısınınveya mahalle İslamının, AKP’yi dövmesi olayı gündeme gelecek:

AKP, aynen Frankenştayn gibi, kendi yarattığı canavarın pençeleri altında can çekişecek!

Yerini kimlerin alacağını da Mardin söylüyor…

Anlayana!

(Cumhuriyet 21.10.2010)

Emre KONGAR | Tüm Yazıları
Hits: 2015