AB şekil değiştiriyor

~ 12.11.2011, Semih İDİZ ~

Avrupa’daki gelişmeler, sonu nasıl biteceği bilinmese de yapısı gereğince acı olacağı belli olan bir Yunan tragedyası ve seks hikâyeleri ile bezenmiş trajikomik bir İtalyan operası sayesinde kritik bir noktaya doğru ilerliyor.
Bunun farkında olan Birliğin “çekirdek üyeleri” AB’nin geleceği konusunda “fikir jimnastiğine” başladılar. Avrupa’da herkes, umulan şekliyle gerçekleşmesi mümkün olmayacağı artık anlaşılan “Avrupa Birleşik Devletleri” hayalinin yerini neyin alacağını anlamaya ve buna göre gelecek planlaması yapmaya çalışıyor.
Arkadaşımız Güven Özalp’ın Brüksel’den bildirdiği gibi, AB koridorlarında artık “Euro Bölgesi’nin yapısının değiştirilmesi ve farklı bir formatta yola devam edilmesi” konuşuluyor.
Almanya ve Fransa’nın da bu çerçevede, “zayıf halkaların” atılmasına ve AB’nin yoluna “iki vitesli” bir yapıyla devam etmesi fikrine perde arkasından “ebelik ettikleri” belirtiliyor.

AB ile ABD’nin farkı ne?
Söz konusu euro olduğu için, bu tartışmanın esas itibariyle ekonomik meselelerle sınırlı olduğu sanılabilir. Ancak, Avrupa’daki mevcut krizin siyasal ve yasal bütünleşmeyi de olumsuz etkilediği aşikâr.
Örneğin, Avrupa sathında göreli olarak yükselişe geçen aşırı sağı sadece “İslamofobi” veya “Türkiye’nin üyeliğini engellemek” amacı motive etmiyor. Avrupa’nın “İslamofobik sağı” aynı zamanda hararetli bir şekilde AB karşıtlığı yapıyor. Hedefi ise AB’nin ulusal egemenlik haklarına daha fazla müdahale etmesini engellemek ve Brüksel’e transfer edilmiş olan hakları tekrar “ulusallaştırmak.”
Avrupa’nın Amerika gibi “Birleşik Devletlere” dönüşmesini engelleyen aslında kendi yapısıdır. Amerika sonuçta, New York’un simgesi “Özgürlük Heykeli”nin yazıtında da belirtildiği gibi, kendi vatanlarından kaçan, kaçmak zorunda bırakılan veya atılan fakir kitlelerin oluşturdukları bir “Birliktir.”

Gelişmeye devam edecek
Avrupa ise özgün ulusal kimliklere dayanan ülkelerden oluştuğu için kuracağı bir birliğin ABD gibi olması eşyanın tabiatı gereğince mümkün değil. Bize göre AB gelecekte, “çekirdek ülkelerin” daha fazla bütünleştikleri “iki vitesli” bir birlik de olmayacak. Zorunlu olarak hem ekonomik, hem de siyasi açısından “çok vitesli” olmak zorunda kalacak.
Farklı tarihleri, ekonomik gelişmişlik düzeyleri ve siyasi kültürleri olan ve İskandinavya’dan Akdeniz’e uzanan 27 özgün ülkenin dâhil olduğu bir olgudan farklı bir sonuç alınması da mümkün değil. Farklı olması için, AB’nin kuruluşundan bu yana geçen yarım asırdan fazla zaman içinde ortak bir “Avrupa kimliğinin” ortaya çıkmış olması gerekirdi.
Bu gerçekleşmediği gibi bugün örneğin “çalışkan” olduklarına inanan Almanlar ve Finliler “tembel Yunalıların parasını ben niçin ödeyecekmişim” diye yaygara koparırken, Yunanlılar, Bulgarlar ve Romenler de “ulusal gurura saygısız kibirli Batı Avrupalılardan” şikâyet ediyorlar.
Bu gelişmelerin Türkiye’yi de etkilememesi mümkün değil. Ancak Avrupa’daki gelişmeleri illa da Türkiye’nin AB perspektifinin aleyhinde görmemek gerekiyor. Küçücük “Lüksemburg Dukalığı”nın son olarak Ankara’da büyükelçilik açma ihtiyacı bile Türkiye ile Avrupa arasındaki ilişkilerin gelişmeye devam edeceğini gösteriyor.

Türkiye-AB nasıl gelişecek?
Asıl mesele Türkiye’nin “kolektif Avrupa” ile yani AB ile ilişkilerinin nasıl gelişeceği sorusunda yatıyor. Fakat bunu yanıtlayabilmek için AB’nin ne şekil alacağını görmek lazım. AB farklı derinliklerde bütünleşen farklı üye kümelerinden müteşekkil bir yapıya dönüşürse -ki gidişat bunu gösteriyor- bu Türkiye’nin de işine gelir.
Türkiye, ihtiyaçları ve karşılıklı yarar ilkesine göre, bu kümelerden bazılarıyla ekonomik, bazılarıyla güvenlik, bazılarıyla da yasal açıdan bütünleşme fırsatını yakalar. Bugün bile AB’de Türkiye’ye karşı olmayıp üyelik konusunda Ankara’yı sürekli teşvik eden üyeler var.
Ankara da kuşkusuz gelecekte bu üyelerden oluşacak gruplaşmalarla, örneğin bir Fransa’ya oranla, çok daha derin ilişkiler kuracaktır. Özetle AB perspektifimiz ortadan kalkmayacaktır, sadece Avrupa’daki ve dünyadaki gelişmelerle bağlantılı olarak şekil değiştirecektir.

(Milliyet)

Semih İDİZ | Tüm Yazıları
Hits: 1611