6191 YASASININ ŞİFRELERİ

~ 07.11.2011, Av. Bahattin YAVUZ ~
22 Mart 2011 tarihli Yasadan yararlanmak için başvuru süresi, 23 Mayıs 2011 de doldu. Başvuruların sona ermesinden sonra MSB internet sitesinden sonuçlar açıklandı. Aşağıda daha sadeleştirilmiş ve anlaşılır şekliyle bir kez de biz oranlarını sizlere sunmak istiyoruz.
 
BAŞVURU SAYISI       : 4606 Kişi
      Kapalı İşlem,                    Kabul    : 1518…..%40 Kabul
      Kapalı-Açık                       Red         : 2.241….%60 Red
      Toplam………………………………………..: 3.759 
 
      Kapalı İşlem                     Kabul      : 1518…..%33 Kabul
      Kapalı-Açık-Kapsam dışı              Red         : 3.088….%67 Red
      Toplam………………………………………..: 4606
 
      Yukarda ki sonuç çok çarpıcı olup, şimdilik yasanın şifrelerini burada aramayalım, bu sonuçların ne anlama geldiğine bakalım.
      Yukarıdaki verilerden anlaşılacağı üzere başvuruların yarıdan çoğu reddedilmiştir. MSB nın belirlediği yaklaşık 850 kişiyi kapsam dışı tutarsak, %40-60 arasındaki ret oranlarının çoğunlukta olduğunu görürüz. Kapsam dışı tutulan 850 kişiden kaçı öğrencidir pek bilinmiyor. Oysa MSB bunu da açıklamalıydı.
      Başvuranların tamamı açısından %67 nin umudu yok olmuştur. Bu kişiler kaybetmiştir. Bu azımsanacak bir rakam değildir. Kaybedenler kazananların iki katından fazladır.
      6191 sayılı Yasanın sonucu, TOKİ kurasına benzemiştir. Bedava ev kurası gibi elde var 1518 ev. Kura çekenler 4606 kişi, bunlardan 1518 kişi ev sahibi oldular 3808 kişi ise hüzünlü bir şekilde kaderlerine küsüp evlerinin yolunu tuttular. Böyle yasaya böyle kura hikayesi…
      Bir kere, bu yasa 1971 tarihini baz almasına rağmen, niye 1971-1980 arası tek bir kişiye ev çıkmadı? Bu kurada demek ki şike yapılmış, hak çiğnenmiş, adam kayrılmış, kul hakkı göre göre yenilmiş.
      Kusur İktidarı muhalefeti ile bu kanunu çıkartanlardadır. Böyle bir kanun bundan böyle daha çok su götürür ve spekülasyona açıklığını sürdürür. Sayın MSB nı, bu sonuçlardan sonra hak yerini buldu diyebilir mi? Kul hakkı yenmedi diyebilir mi? Değiştirilen Bakan yoksa Kul Hakkından korktuğu için mi değiştirilmiştir?. Çok sıkıntılıyız demesi acaba bundan mıydı?
      1971-2011 arası dönemde en adil dönem 1971-1980 dönemi midir? 1980 den önce hiç hak yenmemiş midir? Hak kaybı var ise adalet bu mudur? Bu adaletsizliği madem hukuk çözsün diyecektin, ne diye 1518 kişiyi kayırdın? Bu hak verilirken acaba bizim bilmediğimiz bir kayrılma gerekçesi mi vardı?
            Reddedilen 2241 kişiden bazıları haklarını daha sonra hukuk yoluyla alsınlar diye mi düşünüldü? Diyelim ki 100-150 kişinin hakkı Mahkeme kararı ile daha sonra verildi. O zaman ne diyecekler;
“ Bak hakkı olanlar da Mahkeme kararıyla aldı. Demek ki hakları olan mahkeme kararıyla da olsa alıyor, hakkı olmayan alamıyor biz ne yapabiliriz ki, Şeriatın kestiği parmak acımaz mı” diyecekler? Böylece hak yerini bulmuş olacak mı?
 
Şimdi gelelim bu yasanın kimlere uygulandığına;
 
1980-1983 arasında, 12 Eylülden önce sicilinde fişler olup aldıkları disiplin cezalarına bakılmaksızın dönemin ceberutluğundan bil istifade ile alel acele üçlü-ikili kararname ve de Konsey kararlarıyla ilişiği kesilenlerle,
1984 den sonra YAŞ cennetinde, attığım attık tuttuğum tuttuk zihniyetiyle belge, bilgi sicil farkı gözetilmeksizin atılanlara uygulanmak üzere sicillerinde;  İrticacı, namaz kılan, ibadet eden, Kuran okuyan, eşi türbanlı olanlarla, vatan haini olan, vatan haini bile denilemeyen, en aşırı ve çok aşırı solcularla, sakıncalı personel olup kazara atılanlara uygulanmıştır.
 
Peki bunu nerden biliyoruz. Ee.. şayet irticacı değilse, aşırı solcu değilse ne diye atılsın… Peki böyleleri madem suçluydu, atacaktın ve attın da, niye adamı 30 yıl yan gelip yatırdın Albay yaptın. İkisi bir arada olmadı Sayın Bakanım, ya yatırmayacaktın ya yapmayacaktın.
Benim yurdumun güzel insanları işte böyle, bir zamanlar vatan haini sözünü bile çok görerek attıklarını; “Vatan haini bile denilemeyecek şahıslar” olarak nitele; 30 yıl sonrada, gel Albayım işte yıldızların, işte maaşın, işte tabancan, işte kimliğin, başka bir emrin var mı, de, Bu doğru mu?
Peki benim güzel yurdumun insanları bu hatayı sadece 1980 den sonra mı yaptı ki? 1980 den önceye hiç bakılmadı.
Hayır hayır, öncesinde de yapıldı hem de en gaddarı yapıldı. Nasıl unuttuk 12 Mart dönemini, nasıl 1980 e kadar yapılan tek düşünceli işkencecileri, iftiracıları, adam kayırmacıları, kasıtlı ceza verenleri, sicillerdeki düzmece fişlemeleri, onlara nasıl vatan hainliği muamelesi yapıldığını, Hitler döneminde Yahudilere bile yapılmayan işkence ve ayrımcılıkların nasıl görmezden gelindiğini... Hata yapmışlar ki ne hata!!.. Bakın kimler bu hatalarını nasıl ifşa ediyorlar nasıl itiraf ediyorlar…
En son Genel Kurmay Başkanımız Işık Koşaner demecinde diyor ki:
“Yasa ve yönetmeliğin dışında hareket ettik. Hep böyle olacak zannettik. Ama maalesef içimizde hainler çıktı. Maalesef onu da bulamıyoruz. Yasaların yönetmeliklerin dışında hareket ettik. Bazen etmemiz gerekiyordu bazı dönemlerde. Ama bunu yol yaptık. Hep öyle olacak zannettik. Öyle devam ettik. Ve hakkımız olmayan bazı imkânları kullandık. Halen de var, halen de var. Onlar da karşımıza çıkacak.”
Eh sormazlar mı? 1980 ve sonrası hatalar kanunsuzluklar karşılarına çıktı da, 1980 öncesi hatalar hiç karşılarına çıkmayacak mı?
Emekli Korgeneral Atilla Kıyat ne diyor ?;
“Üç darbe yaptık. Üstelik darbelerin en fazla Türk Silahlı Kuvvetleri’ne zarar verdiğini bile bile bu darbeleri yaptık. Bu darbeler sonucunda kanun dışı işler yaptık. Darbenin kanunu olmaz ama kanun dışı yapmış olduğumuz işler, silahlı kuvvetlerden nefret eden bir neslin yetişmesi sonucunu doğurdu. Biz saydığımız nedenlerin neticesinde Türkiye’de solu yok edenlerin başında gelen kurum olduk.”
Oldu olacak “Solu” nasıl yok ettiklerini ve bu planların nelerden ibaret olduklarını da bir açıklasalar da vatan hainliği ile solculuk karıştırılmasa?
Kulakları çınlasın Hasan Pulur’un 13 Ağustos 2011 tarihli Milliyet’te ki yazısı da tam bu ifşaatlara uygun düşüyor gibi,
Soğuk savaşın en soğuk ve şiddetli olduğu yıllarda, zaten millet olarak bizde böyle havaları çok severiz, Kemal Anadol’un Babası Zihni Anadol’un bir sendika kurma hikayesi var ki düşman başına; Zihni Anadol bir zaman, Umum İnşaat İşçileri Sendikası kurar. Sen misin kuran. Bu kurulan sendika değil gizli Komünist Parti kuruluşudur diye tutturmuşlardır. Bu sendika ile, İnşaat işçileri demir kullandıklarından, Tüfek, Tabanca, Kasatura, Mermi yapacaklar ve hükümeti devirecekler diye 15 yılla yargılanmıştır. Esat Adil adında eski bir hukukçu ve Adalet Bakanlığında müfettişlik yapmış bu zat olmasaydı ceza alır mıydı? bilmeyiz ama ilk celsede 270 gün hapis yattıktan sonra tahliye olmuştur Zihni Anadol . Peki bu dava ile ilgili Avukatı olan Esat Adil ne demiştir..
“İktidarın ABD den yardım alabilmesi için memlekette Komünizm tehlikesinin olması lazım. Bu tehlike yoksa yardımda yok demektir.” demiştir. İşte soğuk savaşın bütün ana fikri bu, ah güzel ülkem sen neymişsin sen !..
İnsan soramadan edemiyor, acaba TSK de de bu solcu tehlikesi kasıtlı yaratılmak mı istenmiştir? Suni solcular, komünistler yaratıldı ki, gerçek yurtseverleri hep aynı safta göstermek için kimler yem olarak kullanıldı, kimler solcu üretim makinelerini devreye soktu. Acaba kanunsuzlukların içinde bunlar da var mı? . Acaba bu durum irticacılar içinde de mi böyle idi?
            Bu yasa Yargı yoluna kapalı olup da uygulanmayanlardan, 250 kişiye niçin uygulanmamıştır. Bu durum sonuç belgeleriyle açıklanmadığı gibi gelen yanıtlardan da anlıyoruz ki, Yargıtay’ın kullandığı formül onama gerekçesine göre red bildirilmiştir. Bunların içinde kanunen red verilmesi zorunlu olabilir. Fakat niçin uygulanmadığı izah edilemeyenler var. Jandarma sınıfında bir anormallik olduğu da gerçek. Niye Jandarma da, Kara, Hava, Deniz değil. Acaba dosyalar mı karıştı? Yoksa inceleyenlerin kafası mı karıştı? Yoksa yoksa araya bazı şahıslar girdide vatan haini olduklarına son dakikada mı vakıf oldular? Yoksa KKK da dosyalar iyi incelenmedi mi? Bunlar zaten Jandarma, onlar da yukarda belirttiğimiz nedenlerle, Mahkeme kararıyla haklarını alsınlar planı mı yapıldı? Vallahi bana göre de en akılcı plan bu, bende olsaydım planı böyle yapardım. Bu meselede böylece kolay bir şekilde kapanır ve kaybeden kaybeder, kazanan Albaylar bizdendir, denilerek konu kapanmış olur. Hadi bakalım kolay gelsin.
            AİHM son zamanlarda amirlerin verdiği cezaları yok hükmünde saydı. Bu amirler ki o soğuk savaşta sen dincisin sen solcu komünistsin diyerek nasıl cezalar vermişlerdi. Nasıl sahte, yalancı tanıklarla komünizm propagandasından, milli duyguları yok etmekten ceza yollarını açmışlardı!         Ülkemiz işte böyle saçma bir haksızlıklar döneminden geçmiştir. Bu soğuk savaş ülkemizde zaten korku imparatorluğu üzerine kurulmuştur. Bir tarafta ceberut bir anlayış, bir tarafta da düşman gözüyle bakılan korkulacak kitle vardı. İşte bütün mesele bu…
Keşke bu yasa çıkmasaydı. Bazılarını kurtaracağız diye böyle büyük bir haksızlık yapılmasaydı. Bizimkileri kurtardık ama size de azıcık verdik mantığı, 21 Yüzyıla yakışmadı.
 
Bu haksızlığı gidermek için iyi niyetli olunacaksa;
TSK de Subayı, Astsubayı, Uzmanı, Askeri Öğrencisi ne kadar mağdur var ise bunlara hak ettiği haklarının verilmesi için yasanın objektif kriterlere göre çizilen çerçeveyle, Bağımsız Yargı önünde tüm delillerin değerlendirildiği bir ortam yaratılarak hak alınmasının yolları açılabilirdi. Ama sen ne yaptın 4606 kişinin umuduyla oynayarak adeta Milli Piyango bileti çekilişine benzettin. Bir kısım insanlara gökten zembille iner gibi hak verdin, diğerlerini zamanı belirsiz karanlık bir yargının önüne attın. Bu konuda objektif davransaydın, kimse TBMM ne, Hükümet’e ve MSB na küsmez, kızmazdı. Ne yazık ki Hükümet, Hükümetliğini gösterememiş ve kendi yandaşlarını çok ucuza ve kısa yoldan kurtarayım derken Soğuk savaşın adaletini aratır hale gelmiştir.
Devlet, başvuran bu 4606 kişiye bir özür ve onur borcunu verme yükümlülüğü içindedir. Bu hakları görmeden gelenler tarih önünde er geç hesap vereceklerdir. Ayrıca 4606 kişi içinde bulunan öğrencilere hak verilmez denilebilir mi? Onlara çektirilen travmalar, maddi ve manevi kayıplar acaba hakları verilse dahi çözülebilir mi? Asker Milletin, Ordudan atılan askeri öğrencileri olarak, daha sonra toplumda ne gözle bakıldığını anlayabiliyor musunuz? Bu kanunu çıkaranlar empati ile haksız ve hukuksuz olarak atılmış öğrenciler olarak bir günlüğüne toplum içine çıktıklarını düşünselerdi zaten bu sorunlar çoktan çözülme sürecine girerdi. Bu şekilde atılan, üstüne askerlik görevi yaptırılan, tazminat ödetilen, hele hele Teğmen’liğine 7 gün kala atılan biri olarak toplumun karşısına bir çıksınlar bakalım… Bu insanlara yazık değil mi? Bu kişiler haksızlığa uğramadı, denilebilir mi ki, bunlar kapsam dışı sayılmıştır.
Bu yasanın çıkmasına en çok da, hiç ceza almamış subay/astsubayların YAŞ kararıyla ordudan atılmaları sebep olmuştur. Bunların tamamını da dini duygularından veya eşi türbanlı oldukları için atılanlar oluşturmuştur. Ama hiç düşünmediler, bunun mantığının YAŞ olmadığını. YAŞ’ın olmadığı 1984 yılından önce DARBE dönemini saymaz isek, ki bu döneme de Kararname dönemi denmekte, fakat 2324 sayılı yasa nedeni ile dönemi yargı yoluna kapalı saymışlardır. Oysa bu dönemler dışında atılanlar daha büyük işkence ve mağduriyetler yaşamışlardır. İşkence ede ede, ceza çektire çektire, Ordudan atmışlar ve ayırmışlardır. Çünkü otomatik atma makamı YAŞ olmadığından akıllarına koyduklarını kitabına uydurmak planını uygulamak zorundaydılar. İnsanlık onurunu kırarak diğer emsallerine uygulanmayan haksız ve hukuksuz tek yanlı sübjektif anlayışla, oda hapsi, göz hapsi, maaş katı cezası, Askeri Mahkemede yargılanma, terfi kısıtlaması vs. cezalar vermişlerdir. İşte en büyük haksızlık ve en büyük kayıp bunların kaybı ve haksızlığıdır.
Sırf bu haksızlığı örtmek için daha sonra bak soldan da hak verdik demişlerdir. İşte yasa koyanların mantığı ve adalet anlayışı budur. Şarta bağlı verilen bu hak alanları mutlu etmemiş ve kaybedenlerin düşüncelerini travmalarını yaşayarak adeta suçluluk psikolojisi içine girmişlerdir. Yesinler böyle hakkı. Bir kesimi kurtarayım derken, ne hakları ne onurları çiğnediğinizin farkında mısınız? 100-150 kişiye daha hukuk içinde verilecek haklar ile bu işi çözerim diyerek bu sorunu kapatamazsın. Bir kesime gökten zembille indir, diğer tarafı kör yargıya bildir.

Şifreli yasa çıkararak, çoğunluğunu bu üyelerin oluşturduğu TBMM, İktidarı ve Muhalefeti kul hakkı yiyerek vebal altında kalmıştır. Bu haksızlık ve adaletsizlik yeni bir yasa daha çıkartılmadıkça yasayı çıkaranların alınlarında ki bu haksızlık ışığı hiç sönmeden yanmaya devam edecektir.

Av. Bahattin YAVUZ | Tüm Yazıları
Hits: 4454