Örgütsüz aydının örgütlenme çağrısı!

~ 19.10.2011, Nihat BEHRAM ~
Esasında seçimlerin üstünden çok bir zaman da geçmedi. Seçim öncesinde CHP’ye destek çağrısıyla yatıp kalkan aydın katlarda ‘destek verdikleri örgüt’ten duyulan huzursuzluk çalkanmaya başladı! Biraz şaşkın haldeler. Cama çarpmış serçe sersemliği gibi bir şaşkınlık!
Ama işte aydın olunca, insanın burnundan kıl aldırması biraz zor! Halbuki aydının, en hoş görü, en alçakgönül ve hatadan en kolay dönüş sahibi olması gerekmez mi? Kör göz üstüne yanlışta direnmek ya da yalnış yapmışlığı kabullenememek, aydın özelliği olabilir mi?
Bizim aydınlarda oluyor! Demek ki ‘aydın genleri’nde bir bozukluk var! Bir sonraki sözü bir öncekinin tam tersi de olsa, ikisi arasında bir uyum olduğu iddiasından, yani bir öncekini söylerken de ‘doğru olduğunun’ altını çizmekten vazgeçmez. Ben şahsen, bir aydınla tartışırken, ‘hatanı anladın mı’ türünden parantez açmalara asla başvurmam. Hem geri teper, hem başım ağrır! Onunla sağlıklı bir tartışma götürmenin ve belli noktalarda buluşmanın yolu, doğruya zikzaklardan değil dosdoğru geldiğini baştan kabul etmektir! Yoksa kızıverir!
Ortalıkta ‘aydın’ sıfatıyla dolaşan sahtelerinden söz etmiyorum. Yani şu son yılların türemesi Zaman’e müslüman entellektüelleri, özel ünüversite mantarı iktidar yalakası akademisyenler, soldan dönme sistem erketesi liberallerden falan değil, gerçek aydınlardan, içleri özgürlük ve demokrasi ateşiyle dolu, anti-faşist, yurtsever, bilime tutkun aydınlardan söz ediyorum.
Özellikle son dönemde, seçimlerden önceki havaları kayboldu. Hani ‘patlamış balon’ gibi olmasalar da, en azından ‘havası kaçmış lastik’ gibiler! Lastiği hava kaçıran şöförün yola çıkma gönülsüzlüğü gibi, onlar da bu konular, yani ‘seçimlerdeki tavırları’ türünden konular açılınca neşeleri kaçıyor!
Son zamanlarda, dostlarım arasında ben çok rastladım, sanırım herkes rastlamıştır: konuşma dönüp dolaşıp bu noktaya gelince, “Böyle olacağını bilseydim oyumu TKP’ye verirdim!” diye CHP’ye dönük öfkeyle söylenen az değil! Böyle durumlarda ben ‘Günaydın!’ mı demeliyim, ‘Oha!’ mı, tam kestiremiyorum. Sen kış ayazında don gömlek sokağa çık, mosmor kesince ‘Bilseydim...!’ diye dertlen!
Kastım herkes değil, kendini ‘sosyalist’, hatta ‘marksist’ diye tanımlayan aydınlar. BDP destekli bağımsızlara oy verenlerin, katıl katılma, sosyalistliğe dönük gerekçeleri vardı. Ya CHP’ye yönelenlerin neyi vardı? ‘AKP’den kurtulmak’ hesapları mı? Aynı duraklarda döner durursun! Öyle ya, adındaki kavramların, halk otobüsünün dolaştığı semt adlarından farkı ne?
Bekir Coşkun bile, geçtiğimiz günlerde, hayatiyetini serumla sürdüren Cumhuriyet’teki köşesinde, “CHP tutarsız, pasif, zikzaklar içinde gidip geldikçe....Müstahak.....İnsan kıpırdar biraz.....Bu ne vurdumduymazlık, razı oluş ya da sabır.....Taş olsa çatlardı...” diyordu.
Peki, o durağın tabelasına o otobüsün o duraktan geçtiğini kim yazdı? Böyle konuşsam, değer verdiğim insanlara ayıp oluyor, sussam içim yanıyor!
Dahası var: “Çözümün devrimci örgütlenmeden geçtiğini” söylemeyen yok gibi! “Bence de!” diye çığlık çığlık bağırsam ne yazar? Çözümün örgütlenmeden geçtiğini bilecek kadar bilinçli aydın ama örgütleri görmeyecek denli miyop! Örgütlenme çağrısı yapıyor ama örgütsüz! ‘Her aşın kaşığı’ başka kime denir? Ya da ‘Hem kel hem fodul!’
Ya varolan örgütleri göreceksin ya da kendin bir örgüt kuracaksın! Bu iki olasılıktan başkası var mı? ‘Olanlar birleşsin, bütünleşsin’ mi diyorsun? Sıva kollarını, ilkin sen onlardan biriyle bütünleş! Ötesi uzun hava, yani gazel! Yanık sesle okuyan daha çok dertlendirir!
CHP son seçimde onbir küsur milyon oy almış. AKP tınmıyor bile! Onunla kalsa iyi, ‘boynu bükük’ haliyle dalgasını da geçiyor!
Seçim dönemi ve sonrasında AKP’yi en fazla öfkelendiren durumlardan biri Hopa değil miydi? Hopa’ya karşı, ‘dalgasını geçme’ gibi bir hali var mı? Terörün en büyüğünü estirdiği halde, öfkesi hâlâ da dinmiş değil. Hopa kaç kişi? Hopa’yı yorumlayan AKP ve savcıları, bu soruyu, “Kaç kişi olduğu önemli değil, ardında solcu örgüt var!” diye yanıtlıyor.
Demek ki sistemin korkulu rüyası bu: örgütlü devrimci güç! Daha da önemlisi, bir Hopa’yı sindirmek için bin sopaya sarılan sistem, Hopa’lar şöyle beşer onar çoğalı verse ne yapacak? Hoplaya hoplaya kaçacak delik aramaktan başka...
CHP onbir küsur milyon oy almış. Diyelim ki bir milyon eksiğini almış olsaydı, toplum uçurumun ağzındaki son bariyerden yoksun mu kalacaktı? En fazla, Bekir Coşkun’un değimiyle birkaç “vurdum duymaz” vekil fezlekesiz kalırdı. Ya peki, o bir milyonu TKP, Halkevleri, ÖDP gibi örgütler alsaydı? Yani sokak, meydanlar, fabrikalar....
Seçimlerden önce bunu anlatmaya çalışmaktan devrimcilerin dili sızladı!
Onun için, şimdi, “Bu ne vurdumduymazlık...!” diye başlayan kızgınlıklar, “Böyle olacağını bilseydim....!” diye başlayan açıklamalar, “Çözüm devrimci örgütlenmeden geçiyor...!” diye başlayan akıl vermeler, kusura bakmasınlar, manav tezgâhında çok albenili görünen ama aldığın gün ‘yersen’ yenilen, ertesi güne kalırsa çöpe atılan hormonlu domatese benziyor!
Bu manzaraya yine de olumlu yanından bakarsak: seçimler üzerinden daha dört ay gibi kısa bir süre geçtiğine göre, aydın katlardaki ‘uyanma refleksi’ azımsanmamalı...
Şimdi ben ‘uyanan aydın’ derken, temel niteliklerinden biri uyandırmak olan aydın kavramının karşısında utansam da, sormadan edemiyorum: peki ‘uyanan aydın’ı örgütleyerek devrimci saflara kazanmanın yolu ne?
Benim böyle sorular karşısında aklıma ilk gelen, devrimci örgüt önderliklerine her anlamıyla sabır dilemektir!

(SolHaber)

Nihat BEHRAM | Tüm Yazıları
Hits: 2253