KUTSAL SAVARONA'DA FUHUŞ!

~ 10.10.2010, Mehmet Ali KILIÇBAY ~

Çoğunlukla bir din savaşı olarak gösterilen Haçlı Seferleri, aslında Kuzey Avrupa soylularının ekonomik çıkmazlarından kaynaklanmıştır. Orta Doğu İslam coğrafyasına gelen Haçlıların birinci derdi, ekonomik olanaklara, toprağa, köleye kavuşmaktı. Nitekim 4. Haçlı Seferi, Hıristiyan Bizans’a karşı olmuş ve Avrupalı istilacılar 1204’te İstanbul’u ele geçirmişlerdir. O günleri gören çok sayıda tanığın anlattıklarına göre, kent üç gün boyunca inanılmaz bir hırs ve vahşetle talan edilmiştir. İstanbul’un talanına katılanlardan biri olan başrahip Martin de, Paris yakınlarındaki manastırı için kutsal eşyalar toplamış ve bunların listesini çıkartmıştır. “Okuyucu bu anlatılanlara inanabilsin diye, kısmi bir liste sunmaya karar verdik” dedikten sonra, İsa’nın kan izinden, İsa’nın çarmıhının bir parçasına, Aziz Yahya’ya ait bir eşya parçasına, havarilerden birinin koluna varana kadar birçok kutsal emanet saymaktadır. Aziz Kozma’nın ayağı, Kipriyanu’nun başı, Aziz Lavrentius’un dişi gibi 25 azize ait kutsal emanetler listede yer almaktadır. Tarihçi Riant’ın söylediğine göre, “İstanbul’dan gelen kutsal emanet ve tasvirlerle süslenmemiş pek az Batı kilisesi kalmıştır”. Fransız Devrimi sırasında bu kutsal emanetlerin çoğu tahrip edilecektir.

Kendini tamamen dine vermek için manastıra kapanmış bir başrahibin bile, bu arsız, hayasız ve vahşi talana katılarak, kutsal eşyalar toplamasının ardındaki temel neden, cahil halkın soyut ve felsefi bir dini, ancak somut eşyalar ve göstergeler aracılığıyla bir nebze algılayabilmesidir. Dünyadaki bütün tapınakların olabildiğince görkemli ve gösterişli inşa edilmelerinin arkasında yatan temel neden budur.

Dünyanın bütün dinlerinde kutsal emanetler var olmuştur. Bu konuda en ileri giden din Hıristiyanlıktır. Bu dinde, din büyüklerinin bedenlerinden geriye kalanlar da dahil, tüm eşyaları hatta değdikleri her şey kutsallaştırılmıştır. Buna karşılık maddi nesneleri en az kutsallaştıran din İslamiyettir. Bir tek peygambere ait bazı eşya ve ayak izi, sakal kılı gibi unsurlar kutsal sayılmaktadır.

1931’de Almanya’da inşa edilen ve sahibi bayan Emily Roebling Cadwallader tarafından ABD’ye sokulamadığı için satışa çıkartılan ve 1938’de TC Hükûmeti tarafından satın alınan Savarona yatı, 6 hafta süreyle Atatürk’e ev sahipliği yaptı. Yat 1945’e kadar kızağa çekildi, bu tarihte Deniz Kuvvetleri’nin Okul Gemisi oldu ve 1989’da hurdaya çıkartılmasına karar verildi. Kahraman Sadıkoğlu, yatı 49 yıllığına kiraladı, 3 yıl süren yenilemeden sonra, lüks bir deniz yolculuğu isteyenlerin hizmetine sunuldu. Gemi en sonunda Kazak bir işadamına kiralandı ve Jandarmanın 7 aylık takibi sonunda gemiye fuhuş baskını yapıldı, bazıları 18 yaşından küçük 11 kadın ile bazı işadamları tutuklandı. Buraya kadar çok sıradan bir olay. Ha apartmanda, ha otelde, ha gemide olmuş, fuhuş sadece fuhuştur ve eğer yasalar yasaklıyorsa, sadece fuhuş olduğu için ve fuhuştan ötürü yargılanır.

Ama biz öyle yapmadık. Olayın faillerini ve bu konuyla uzaktan yakından ilgisi olan herkesi “kutsala saygısızlık” ve daha beteri “kutsala tecavüz”den yargıladık, infaz ettik. Hem de bunu kimin adını kullanarak yaptık? Atatürk’ün! Yani dünyada Müslüman bir ülkede laikliği ilk defa uygulama alanına sokan kişinin! Ve böylece ona karşı en büyük saygısızlığı gösterdik. Yakışır bize! Çünkü biz, insanlara saygı göstermekle, onların bir ara kullandıkları eşyalara tapınmayı aynı şey sanan eğitimsiz ve cahil bir kitleyiz. “Şeyh uçmaz, müritler uçurur”.

Savarona’nın Atatürk orada kalmış olsa da, kalmamış olsa da veya bütün hayatını orada geçirmiş olsa da hiçbir kutsallığı yoktur. Bu yüzden gemide yapıldığı iddia edilen fuhuş, Atatürk’ün anısına hiçbir şekilde bir saldırı oluşturmaz. Savarona hurdaya çıksaydı, ondan elde edilen çelikle bıçak yapılsaydı ve bu bıçakla cinayet işlenseydi, bu Atatürk’e saygısızlık mı olurdu? Hayır! O halde bu hiçbir kutsallığı olmayan gemideki fuhuştan bize ne!

(Habertürk 10.10.2010)

Mehmet Ali KILIÇBAY | Tüm Yazıları
Hits: 2041