Altıncı Irk

~ 05.10.2011, Mine KIRIKKANAT ~
“Benden korkmakta haklısınız. Beni tanımıyorsunuz, adımı bilmiyorsunuz, ezelden beri var olduğumu, ebediyete kadar var olacağımı bilmiyorsunuz. Binlerce yıldır aranızda sizden biri gibi dolaştığımı bilmiyorsunuz. Beni tanımıyorsunuz, ama bu benden korkmadığınız anlamına gelmez. Korkularınıza hangi ismi verirseniz verin; karanlıktan korktuğunuz zaman da, hasta olmaktan korktuğunuz zaman da, sahip olduğunuz şeyleri yitirmekten korktuğunuz zaman da benden korkuyorsunuz. Bütün korkularınızın kaynağında daima ben varım. Ben ve benim her şeye hükmeden, karşı konulmaz kudretim.
Beni uzakta tutabileceğinizi zannettiniz. Beni uzakta tutarak güvende olabileceğinizi zannettiniz. Buradayım. Sizi cezalandırmak için gelmedim. Size acıdığım veya şefkat duyduğum için gelmedim.
Bencil ve kibirli tanrılarınıza yalvarmayın, onları yardıma çağırmayın. Sizi benden koruyamazlar. Tanrılarınız sizi yaratırken kendi kusurlarından, alçak yanlarından cömertçe sundular, ama ölümsüzlüğü kendilerine sakladılar. Onlar ölümü hiç tatmadan, ölümün gizemlerini anlamadan ölümsüzlüğe sahip oldular. Kaynağını bilmedikleri, anlamaya çalışmadıkları güçlere sahip oldular. Tanrılarınız size ihanet etti, siz bana ihanet ettiniz. Hiçbiriniz, kanunun koyduğu sınırların ötesindeki tehlikeyi göremediniz; size ait alanın dışına taştığınız zaman başınıza gelecek felaketleri göremediniz. Yaratıldığınız günden beri hem tanrılarınız, hem de siz, aynı evrensel yasanın kölelerisiniz.
Dünyanın ölüme doğru gittiğini mi zannediyorsunuz? Yanılıyorsunuz. Ölüme doğru giden yalnızca sizsiniz.
Dünyanın devinimi anlamsız değildir; bir amaca yönelmiştir ve bu devinimi yöneten yasalar vardır. Tohum çiçek açmak zorundadır, çünkü zaten çiçeği içinde barındırır. Yasayı koruyan, işlemesini sağlayan görevliler vardır. Yasanın elinde, yapmak zorunda olduğu şeyleri gerçekleştirebilmesi için kullandığı araçlar vardır. Sizin ‘şans’ dediğiniz şey, benim elimdeki araçlardan biridir. Sizin ‘tesadüf’ dediğiniz şey, benim elimdeki araçlardan biridir. Dünyanın kaderi, yasanın kurduğu bağları göremediğiniz için ‘raslantı’ deyip geçtiğiniz etkileri ve tepkileri nöbetçisiz bırakmayacak kadar kıymetlidir.
Buradayım. Sizi her taraftan pusuya düşürmek için; var olduğunu bildiğiniz ve bilmediğiniz bütün yönlerden kuşatmak için geldim. Yazgınız kesinleşti artık; hiçbir zaman kavrayamadığınız, saygı duymadığınız ve içine katılamadığınız yaşamın önünden çekilmeniz gerekli.
Gereklilik kanununun ne olduğunu soruyorsunuz. Evreni ayakta tutan güçtür o, benim irademdir. Buyruğu altında yaşadığınız kanundur o.
Ve siz, artık bir gereklilik değilsiniz...”
***
Yukardaki satırlar, sizi de benim gibi ürpertti mi, sevgili okurlarım?
İnsanın insana ve bizzat soyunu kucaklayan doğaya yaptığı haksızlık, kapıldığı kibir, geliştirdiği bencillik ve acımasızlığın bir karşılığı olacağını düşünen herkese, ister istemez “işte o vakit” dedirten bu satırlar, Berrak Yurdakul’un ikinci romanı Altıncı Irk’tan* alıntıdır. Aklı, bilinci, vicdanı olan bireylere, varlığını bilmekten çok sezdikleri kutsal adaletin öfkeli yargısını ve intikam infazını çağrıştırır, kuşkusuz.
Romanda, dünyaya ve yaşama, yani doğanın yasalarına ihanet eden beşinci ırkı yeryüzünden silmeye karar veren evrensel yargıcın adı, Gereklilik ve Zorunluluk Tanrıçası Ananke’dir. Çünkü insanlığı var da yok da edecek güce, ezelden ebede, elbette ki kadınlar sahiptir.
Altıncı Irk, Batı edebiyatının iki temeli İlyada ve Odyssea’nın doğduğu topraklarda, bu destanların adeta üçüncü ayağı, doğal devamı gibi okunan çağdaş bir mitoloji yapıtı. Fantastik kurgusu ve yazım biçemi çok başarılı bir roman.
Berrak Yurdakul, 1974 doğumlu genç bir yazar olmasına karşın olağanüstü bilgi birikimiyle, eğer yürüdüğü zor ve nankör yolda sebat ederse, yüzyıl sonra da okunacak, kalıcı eserler veriyor. Zekâsı ve kurgusuyla, sıra dışı, büyük bir yazar olmaya aday.
*Derin Kitap/2011
‘G’ NOKTASI
Homeros, aslında erkek değil, kadın olabilir mi? Üstelik soru, yeni değil: 1897’de Samuel Butler, “The Authoress of the Odyssey”, 1977’de Raymond Ruyer “Homere au feminin”, 2001’de Robert Graves “Homer’s Daughter” yapıtlarında ve son olarak akademisyen Andrew Dalby, 2006 yılında yayımlanan “Rediscovering Homer” başlıklı araştırmasında, en azından Odyssea destanının, İÖ yedinci yüzyılda Sicilya’da yaşamış bir kadın tarafından yazıldığını öne sürüyorlar. Köle anlamına gelen Homeros (erkek) sözcüğünün de aslında Homera (dişi) okunması gerektiğini söylüyorlar.
Tarihte Homeros diye birinin yaşamadığını savunanlar bile var. Örneğin edebiyat tarihçisi Martin L.West, bu kişiliğin İS altıncı yüzyılda Homeros soyundan geldikleri iddiasıyla, destansı şiirlerini “ata mirası” diye okuyan Atinalı bilgeler tarafından uydurulduğunu iddia ediyor.
Eğer bu varsayımlar doğruysa, Berrak Yurdakul’un da aynı coğrafyada Homera geleneğini sürdürmesi şaşırtıcı sayılmamalıdır.
“Siz, benim çocuklarım nasıl bu uğursuzluğun gölgesi altındaysanız, sizin çocuklarınız da öyle incinecek.”
SOFOKLES

(Cumhuriyet)

Mine KIRIKKANAT | Tüm Yazıları
Hits: 3788