Bunlar kendilerini ne sanıyor?

~ 05.10.2011, Nihat BEHRAM ~
Örneğin: medya çöplüğünde eşelenenler. Kibirlerine, narsist ruh yapılarına, konuşmalarına, edalarına, tavırlarına bakan da bunları bir şey sanar. Oysa kene bile onlardan daha haysiyetli bir yaratıktır. Kan emici olduğunu saklamaz. Bunlarsa beyaz örtü altındaki karanlık. Düşünürken içleri hinlik, yürürken izleri pislik doludur. Herhangi bir hinlik ve pisliği izleyin sizi mutlaka sistemin bir medya şaklabanına çıkarır. Yalan, dolan, sahtekârlık, iktidar erketeliği, patron kapıkulluğu, grev kırıcılığı, iftira, hortumcu işbirliği, ihale yolsuzluğu, santajcılık, yani aklınıza gelen bütün pis yollar Roma gibi onlara çıkar. Zaten Roma’yı yöneten de Berlosconi değil mi? Onun ünü de ‘Coni dostluğu’ ve ‘medya boss’luğuna dayanmıyor mu?
Medya çöplüğünün yaratıkları, asla ve asla bir önceki duruş ve görüşlerine dönüp bakmazalar. Geçen geçmiştir, mühim olan yaşanan andır ve yaşanan andaki talan için alınmış görevdir. ABD Irak’ı gözüne mi kestirdi, ilkin bunları öttürür. Öter de öterler. Öyle hünerli öterler ki, onların olduğu yerde padişah tellalları işsiz kalır. Yağmalama saldırısında yüklendikleri görev, barbarı uygarlık elçisi gibi gösterme sahtekârlığıdır. Barbarın zulmünden geriye sadece kan gölü kalacakmış, ne önemi var? Dedim ya, bunlarda dönüp geriye bakma ahlakı yoktur. ‘Ne zaman kim nerede ne yaptı, biz ne demişiz, sonucu ne olmuş, şimdi ne diyoruz’ türünden soruların, utanma, sıkılma gibi duyguların bunların ahlak ölçülerinde yeri yoktur. Tuz ruhu misali bir ruh sahibidirler ve o da, efendilerinin lazımlığını temizlemeye yarar. Anımsarsanız, bunların bir kısmı bir ara iktidar ‘açılımları’nın Evren’i yargılama reklâmına, keskin devrimci pozlarla az mı alkış tuttu, figüranlık yaptı? Hoca Efendi ve sözcüsü Eyüp bey, Evren’den kasıtla “Kendilerine sadece minnet borcumuz var!” dediğinde anında geri bastılar! Mehter tempolu ‘devrimci yürüyüş’ bu olsa gerek! Öyle bir vicdan ve ahlak sahibidirler ki, yan iş olarak ‘sağlık sektörü’ne merak sarsalar, özel hastahane kurup organ ticareti yaparlar!
Dinci faşist sistem beslemesi resmi medyanın hangi kanalını açarsanız açın, hergün her an karşınıza çıkarlar. Ama sokakta göremezsiniz. En korktukları odur: tükürülmek. Çünkü mikrop yuvası çöplük, insanda doğal olarak bu duyguyu, yani tükürme güdüsünü yaratır. Ama sakın ola ki, evinizde tv izlerken bu işi yapmayın! Ben bir kez tutamayıp kendimi ekrana tükürdüm de, aile halkının öfkesini dindirene dek sığınmadığım özür sözü kalmadı. Kendi tükrüğümü kendi ellerimle kendi televizyonumdan deterjanla silerken elimdeki sıyrığın mikrop kapması da cabası! Arada cam olunca, mikrobun, en azından özel hayata sıçramayacağını sanırdım! Oysa ki cam, plastik tv ve bilgisayar kasası, gazete kâğıdı gibi maddelerin elektik konusunda yalıtkan maddeler oldukları halde medya mirobu konusunda en iletken maddeler olduğunu bilmeyecek ne var! İpek patronunun ipekböceğini dut yaprağıyla beslediği gibi, sistem ve sistemin medya patronu da bu mikrobu ekran ve gazete kâğıdıyla besleyip üretiyor.
Kendilerine sorsanız, büyük kesimi ‘Olayların tarafsız bakıcıları’ olduklarını söylerler. Bu ‘tarafsızlık’ İsviçre patentlidir. Yani, sosyalist yanla kapitalist yan arasında tarafsızlık ilkesi topuklarındaki nal gibi hukuklarında kayıtlıdır! ‘Tarafsızlık’ konusunu işleyip dursalar da, kişneyip efendilerinin sürdüğü tarafa doğru dörtnal koşlarlar! ‘Taraf’ını saklamayan bir kısmı ise sahibinden başkasına kuyruk sallamayan cinstendir.
Bunlar kendilerini ne sanıyor? Örneğin diğer taraf. Yani ‘tarafsız aydın’lar! Toplumsal yapının zeytinyağları! Karabatak ruhlular. Korkunun mızmızlığın tacirleri. Acının, zulmün, alçaklığın karşısında ‘tarafsız’ kalmakla sol gösterip sağ vuranlar.
Bunlar kendilerini ne sanıyorlar? Örneğin zamane fırsatçıları. Mangal başından yeni kalkmış biftek kokulu adamın ardı sıra dolaşan mahalle köpeklerinin insan kılıklı türleri. Sistem kurumlarına, gerici yapının yayın organlarına kapağı atanlar. Güçlünün mangalını üfleyenler. Zaman’e şairleri, hatipleri, katipleri...Yeryüzüne adaleti gökyüzünde arayanlar.
Bunlar kendilerini ne sanıyor? Örneğin şikeciler. Yok yok yanlış anlamayın ‘futbol şikecileri’ değil, siyaset şikecileri! Siyaset şikecisinin yanında futbol şikecisi melek kalır! Yine de, futbol şikecisine ‘ömür boyu işinden men’, kulübüne küme düşürme cezası düşünülürken, siyaset şikecisi o kanaldan bu kanala hoplata hoplata poplaştırılır! ‘Yetmez ama evet’çiler böyle bir şike tezgahının mamulü değil mi yani?
Bunlar kendilerini ne sanıyor? Örneğin gerici, ırkçı, katliamcı sistemin ‘açılım’ yakıtıyla mazlum Kürt halkı ve onun nice acılara göğüs gere gere sürdürdüğü kavgasına akıldanlık taslayanlar. İktidarın klavuz kargaları. İthal ‘kürtçü’ler, ‘solcu’ dinciler; Obama türü beyaz tinli kara tenliler!
Bunlar kendilerini ne sanıyor? Örneğin her türden gericilik işinde ‘solcu’ maskeyle dolaşanlar. Marksizmin filizine tamahlanmış yaprak bitleri. Kıvıl kıvıl gençlerin ışıl ışıl coşkusunu kemirmeye, lekelemeye yeltenenler. Hopa’yı sopalamak isteyenlerin destekçileri. Direnişin köstekçileri. Zindanların vurdum duymazları. Emekçi halkı dağlayan acıların aymazları.
Kendini bir bok sananların sayısı o kadar çok ki, zaman zaman ‘Acaba kuburda mı yaşıyoruz?’ diye sorasım geliyor...
Bunlar kendilerini ne sanarsa sansınlar; tümü sonuçta, bitki zararlısı bitler gibi toplum zaralısı tiplerdir. Kurtulmanın formülü çözümsüz bir bilmece değil, devrimci mücadeledir.

(SolHaber)

Nihat BEHRAM | Tüm Yazıları
Hits: 2171