Arap baharı mı Şemdinli cehennemi mi?

~ 13.09.2011, Fatih ÇEKİRGE ~

ORTADA mayın yok...

Pusu yok...

Tuzak ya da uzaktan kumandalı bomba yok...
Düpedüz bir saldırı var. Hem de şehrin içindeki karakollara, karargâhlara saldırı...
Dün gece Şemdinli’de saatlerce süren çatışmalardan gelen mesaj şu:
-  PKK, ‘Arap Baharı’nı ve Türkiye’nin İsrail’le gerilimini bir fırsat olarak algıladı. Ve o cesaretle dağlardan şehirlere iniyor.
-  Saatlerce karayolu kesmeler, adam kaçırmalar, askerleri rehin almalar, iş makinelerini yakıp mühendisleri, işçileri kaçırmalar...
Yine o acılı ve meşum günler... Gencecik fidanların içimizi yakan şehit haberleri...
Ve aynı anda “Arap Baharı” diye başlayan ama kanlı günlere gebe bir cehennemin sıcağı yüzümüze vuruyor.
Açık olan bir şey var:
-  Elbette diktatörlüklerin yıkılıp yerine demokrasinin gelmesini istiyoruz. Ama demokrasi denilen şey öyle “hazır yemek” gibi bir şey değil ki...
-  Demokrasi elektrikli ev aleti değil ki, getirip Şam’da, Kahire’de, Trablus’ta prize takınca işlemeye başlasın...
-  Otomobil değil ki, direksiyona geçirdiğiniz adam ikinci gün kontağı çevirip yürüsün...
Demokrasi, yüzlerce yıllık bir kültürdür. Bir dekor değildir, bir dokudur. 
Geleneği vardır, hissiyatı vardır. İnsana verilen değer vardır. İttihat Terakki’den günümüze Türkiye siyasi tarihine bakın, nasıl sancılı bir doğum olduğunu görürsünüz.
Diktatörlük ve şeyhlik coğrafyasının yüzlerce yıllık rejimleri birdenbire demokrasiye geçemez.
İşte Irak..
Demokrasi gelecek diye 1 milyona yakın insan öldü. Oradaki ABD askerini çekin bakalım, Irak ne oluyor? Bir o kadar daha ölür.
Suriye de öyle, Mısır da Libya da...
Türkiye elbette bu ülkelere demokrasi gelmesi için destek olmalı...
Ama bu gelişmelerin içinde alacağı rol, bölgede giderek yükselen tansiyonun Türkiye’ye sıçramasına neden olmamalı.
İşte Şeminli bu açıdan önemlidir.
PKK, yıllar sonra ilk kez bir şehre girip, oradaki askeri ve polis karakollarına saldırıyor.
Bu cesareti buluyor.
ENERJİ KAYBI
Türkiye, ekonomik gelişmesi ve yatırımlarıyla yükselen bir performans gösterirken tekrar “terör batağı”na saplanmamalı.
Türkiye, elbette İsrail meselesinde haklıdır...
Ama bu haklılık bir bölgesel gerilime, yükselen tansiyona dönüşürse Türkiye’nin enerjisini alabilir.
İç gıcıklayıcı manşetler atmak, hamaset dolu yazılar yazmak, nutuklar atmak kolay.
Orada Lieberman’ı güçlendiren, burada birbirimizi gaza getiren bu tansiyon, Türkiye için ciddi bir enerji kaybına dönüşebilir.
Bu nedenle Türkiye, İsrail’le olan tansiyonu düşürmeli ve dikkatini Şemdinli’de çalan alarm zillerine vermelidir.
Çünkü iç barışını sağlayamamış bir Türkiye, kaynayan bu bölgede başkalarının iştihanı kabartır.
Soru ve sorun şudur:
-  Yükselen teröre karşı mücadele ederken iç barış nasıl sağlanacaktır?
-  Bölgenin seçilmiş 36 milletvekili Meclis’e gelmezse bu durum demokratik olarak nasıl sindirilecektir?
-  Meclis kimi muhatap alacaktır. Bugüne kadar Öcalan’la yapılan konuşmalar kesildiyse yeni strateji ve yeni muhatap kim olacaktır?
-  Devlet, elbette “demokratik hak talebi” adı altında, terör üzerinden pazarlığa izin vememelidir. Bunun için de gerekli bütün güvenlik tedbirlerini almalıdır.
-  Ama geçen 30 yılı incelersek, yalnızca güvenlik penceresinden bakıldığında meselenin ne hale geldiği de ortadadır. Yalnızca, “namlu”dan bakarak, sorunun toplumsal derinliğine karşı körleşerek nereye geldiğimizi gördük.
Türkiye neyi tartışacaktır? Yeni anayasa hangi zeminde konuşulacaktır?
Bu soruların cevabı için;
-  Türkiye ‘Arap Baharı’ndan gelen cehennem sıcağını iyi analiz etmeli ve enerjisinin büyük bölümünü alabilecek bu İsrail gerilimini düşürmeli, sorunu diplomatlara bırakmalıdır. 
-  Meselenin silahla değil, demokratik derinlikle çözülebileceğini gören herkes, “namlu bakışlı” “öfke ve nefret” kamplarından çıkıp, yeni ve özgür bir anayasa için çalışmalıdır...

 

(Hürriyet)

Fatih ÇEKİRGE | Tüm Yazıları
Hits: 1577