Sır Bahane, Ganimet Şahane

~ 31.07.2011, Mine KIRIKKANAT ~
Köstebekler bir, hazine avcıları iki, toprağı kazarak havalanmasını sağlayan yaratıklardır. İkincilerin birincilerden farkı, amaçtadır: Köstebekler yuva peşinde eşinirken, para peşindeki ikinciler bazen koca arazileri hallaç pamuğu gibi atar, talihleri yaver giderse tarihi yağmalar, gitmezse avuçlarını yalarlar.
Avuç yalayanların sayısal üstünlüğüne karşın, nedense hiçbir hazine avcısının umudu kırılmaz. Çünkü milyonda birinin kazmasına vuran piyango, sadece boşa vuranların umudunu değil, hayallere muhtaç insanlığın ortak belleğini de besler. Efsanelerin bu belleği oluşturmaktaki önemini anlamak için, edebiyattan sinemaya gördükleri küresel ilgiye bakmak yeterlidir.
Fransa’nın öyle bir bölgesi var ki, sanki tarih yağmur olup yağmış topraklarına. Yetmemiş, ardında bir gizemler konsantresi, sanki bir efsane bankası bırakmış zamanın tortusu. Bana da gayet ciddi Gülün Öteki Adını(*) ve tarihteki ilk engizisyon mahkemelerinde yakılan Kathar Şövalyeleri’nin öyküsünü yazdıran Oksitanya bölgesi, zaten zengin geçmişinin yanı sıra, efsaneleri besleyen ve efsanelerden beslenen hazineler de barındırıyor. Bölgedeki Rennes Le Château adlı küçük kasaba, işte böyle bir zenginlikte rakipsiz: En ünlüsü Dan Brown’un Da Vinci Şifresi olmak üzere hakkında 500 kitap yayımlanan hazine ve efsanesiyle, gizem avcıları tarafından Sırların Dünya Başkenti diye anılıyor.
Michel Vallet, Franck Daffos ve aristokrat bir aileden gelen Didier Hericart de Thury, öykülerini okuduğum Le Parisien gazetesi tarafından araştırmacı yazar diye tanımlanan, dolayısıyla aklı başında insanlar kabul edilebilir üç Fransız. Üç yıl önce kafa kafaya verip, Rennes Le Château çevresinde örülen sırlar ağını çözmek üzere kolları sıvamışlar. Arama, tarama derken, kasabada bir yüzyıldır efsanesi gezen hazinenin kasabadan 12 km. uzaklıktaki En Couty tepesinde gömülü olabileceği kanısına varmışlar. Üstelik, tepede bir de mağara ağzı bulmuşlar. İçeri girememişler, ama mağaranın Vizigotların hazinesi saklı mağara olduğuna kesinlikle eminler ve hararetle iddia ediyorlar.
Vizigot hazinesine ilişkin efsane, İS 1’inci yüzyıla uzanan tarihsel bir gerçekten besleniyor: Kral Alarik komutasındaki Vizigot ordularının 410 yılında Roma’yı istila edip yağmaladıkları, doğru. Bu doğrudan ötesi, varsayım: Vizigotların, Roma’yı yağmalarken altın ve gümüşten oluşan muazzam bir ganimetin yanı sıra, Romalıların 300’lü yıllarda Kudüs’teki Yahudi tapınağından çaldıkları yedi dallı Menorah şamdanı ile Hz. Musanın Sina Dağı’ndan indirdiği On Emir’in korunduğu kutsal sandukayı da ele geçirdikleri söyleniyor. Vizigotlar, Fransa’ya çekilirken bu hazineyi yanlarında götürmüşler. Frankların saldırısına karşı koyarken düşman eline geçmesin diye de Redhae Kalesi’nin içinde ya da çevresinde bir zulaya saklamışlar. Zamanla Redhae Kalesi elbette yıkılmış. Yerine de Rennes Le Château kasabası kurulmuş.
Eğer bu bilgi doğru kabul edilirse, yazıt kazıt, eski kitabelerden bilgi toplayan üç araştırmacı yazarın, on dokuz buçuk yüzyıldır kasabanın altında sanılan hazineyi, 12 km. ötede bir mağarada bulmaları olası. Ne var ki daha mağaranın içine girmeyen, hazine var mı, yok mu görmeyen üç araştırmacı yazar, mağaranın girişi hakkında birbirlerine girdiler. Öyle eminler ki Vizigot hazinesine giden tüneli bulduklarına, gizli tutmaya sözleştikleri mağaranın girişini sen buldun, ben buldum kavgasına tutuştular.
Aralarından ikisi bir olup 12 Temmuz’da mağaranın içinde bulunacaklara ilişkin bir kitap yayımlayınca, ekip dışı bırakılan üçüncüsü öfkeden çılgına dönüp internette mağaranın tam olarak nerede bulunduğunu açıkladı. Ol girişin önünde, şimdi jandarmalar bekliyor. Çünkü kazmasını küreğini kapanın mağaraya koşması, bölgenin hazine avcılarının istilasına uğraması bekleniyor.
Valla ganimete koşacaklar da pek haksız sayılmaz: Da Vinci Şifresindeki Papaz Sauniere, gerçek bir kişilik ve 1891 yılında muazzam bir hazine bulmuş zaten, aynı bölgede. Öykü o kadar lezzetli ki, izninizle pazar günü de devam edeceğim.
(*) Literatür Yayınları, 2008
‘G’ NOKTASI
Percy Kemp, küresel strateji uzmanı ve casus romanları yazarı bir İngiliz olup, benim de arkadaşımdır. En üst düzeyde dört komutanın istifasından birkaç dakika sonra bana mail atıp, Şimdi ne olacak? TSK dağılır mı, Türkiye ordusunu mu lağvediyor, konu hakkında yazacak mısın, ne öngörüyorsun diye sordu. Yazacak mıyım? diye düşündüm, kendi kendime: Ne öngörüyorum?..
Şöyle yanıtladım Percy Kemp’i: Yıllardır yazarak uyarmaya çalıştığım, gerçekleşmesin diye uğraştığım gelecek, tıpkı romanlarımda öngördüğüm gibi biçimleniyor. Olan ve olacak olan hiçbir gelişme, benim için yeni değil artık. Aymazca yazılan bir tarihin, bir akılcı yoruma daha ihtiyacı yok.
Üstün komutan, sadece
zafer kazanmayı değil,
zaferden ne zaman feragat edileceğini de bilendir.
POLIBYUS (İÖ 2. yüzyıl)
 
(Cumhuriyet 31.07.2011)
Mine KIRIKKANAT | Tüm Yazıları
Hits: 2860