Türkiye kaygan ülke

~ 02.08.2016, Nazım ALPMAN ~

Başka ülkelerin tarihinde 10 -15 yıllık zaman diliminde meydana gelebilecek değişikliklerin ömrü Türkiye’de aylar hatta haftalarla sınırlı olabiliyor.

Nedenleri değişik olsa da aynı sonuçlara ulaşılıyor.

Güçlüler-suçlular arasındaki ilişki hiç beklenmedik zaman ve zeminlerde ters orantılı biçimde değişebiliyor.

Bazen de üst üste geliyor. Buna “istikrar” deniliyor!

Bütün zamanlarda yerleri hiç değişmeyenler de var:

Türkiye’nin sol, sosyalist, komünistleri, barış, demokrasi, insan hakları savunucuları, farklı, din, dil, etnik yapılara mensup azınlıkları her türlü rejim altında daimi “zanlı” olarak birinci basamakta dururlar!

15 Temmuz Darbecileri başarılı olsalardı klasik “dengeci” tutumla solcuları da toparlayacaklardı. Bu önlemin gazetelere ilişkin listesi bile yayınlandı bizim BirGün’de…
O listede Nazlı Ilıcak da vardı.

Darbe başarısız oldu. Nazlı Ilıcak yine okkanın altına gitti!

Hadi Nazlı Hanım Fazilet Partisi döneminde İslamcı partiden milletvekili olmuş, 2 Mayıs 1999’daki yemin törenine yanında getirdiği Merve Kavakcı ile girerek Meclis’e ilk türbanı o sokmuştur.

Sonra AKP-Cemaat ayrışmasında “yanlış” tarafta durmuştur.

Tamam. Ama Bülent Mumay’ın gözaltına alınıp Fetullah Gülen örgütünün düzenlediği darbe kazanının içine atılmak istenmesine ne demeli?

Bülent’in bu konularda tam anlamıyla sütten çıkmış ak kaşıktır! Eğer arkadaşları tarafından gösterilen ve bir anda uluslararası alanda yankılanan dayanışma olmasaydı, Mumay’ın da haksızlığa uğraması işten bile değildi.

Ahmet Şık ile Nedim Şener’in bir yıl Silivri’de hapsedilmelerini yaşadık.

Bizim meslek için evrensel kural olarak kabul edilir:

“Gazetecilik temas ve mesafe mesleğidir!”

İster güçlülerin yanında ol, ister içinde, ister beyninde; eğer gazeteciliğini üzerinden çıkartıp iktidarın üniformasına bürünmüşsen o zaman da güvende olamıyorsun.

Haberin ötesine geçen bağlantılar, işbirlikleri, dostluklar, arkadaşlıklar gazetecilik için sıkıntı yaratır.

Bu yüzden gazetecilik zor ve zahmetlidir. Kimsenin bilmediği görmediği anlarda bile ilkeli olmak, dik durmanın gereğidir.

Seferihisar’da yaşayan Osman Özkan 1995-96 yıllarında Ankara’nın Kalecik ilçesinde hapis yatan değerli bilim adamı Fikret Başkaya hakkında bir haber okur. Fikret Hoca yeniden yargılanacaktır. O sırada Ankara’da bulunduğundan eşiyle birlikte Kalecik’e gidip Hoca’yı ziyaret etmeye karar verirler. O ana kadar hiç tanışmamışlardır. Fikret Hoca bu sıcak dost ziyaretinden hoşnut olur tabii. Sonra da yeni verdiği bir kararla ilgili bilgi paylaşır:

-Fetullahcılar kendi dergilerinde yazmamı istiyorlardı. Hiç karışmayacaklarını falan söylediler. Anında reddettim. Kendimi özgür hissetmezdim!

Eğer Osman Özkan dostumuz yazıp yollamasaydı, Fikret Hoca katiyen böyle bir şeyi telaffuz bile etmezdi. Mesafeli duruş böyle bir şey olsa gerek!

İster güçlülerin yanında ol, ister içinde, ister beyninde; eğer gazeteciliğini üzerinden çıkartıp iktidarın üniformasına bürünmüşsen o zaman da güvende olamıyorsun.

Çünkü;
-Türkiye kaygan ülke!

***

Pulitzer Ödüllü kitap: Siyah Bayraklar

Türkiye artık tam anlamıyla bir Ortadoğu ülkesi haline geldi. Ortadoğu’nun en büyük özelliği olarak sürekli istikrarsızlığı kabul ediliyor.

Savaşlar, darbeler, isyanlar, katliamlar bölgenin eksilmeyen siyasi etkinlikleri olarak tarihe geçiriliyor.

Şimdi bölgenin yeni ve en etkili bir aktörü var: Irak Şam İslam Devleti IŞİD!

Örgütün ülkemizle “yakın” ilişkisi var. Çünkü militanları, ölümü göze alıp intihar bombacısı olan eylemcileri arasında çok sayıda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bulunuyor.

Peki bu gırtlak kesen, İslamiyet adına Müslümanları katleden örgüt nasıl yapılandı? Nasıl gelişti? Kimler tarafından yönetiliyor? Nasıl taraftar topluyor?

Gazeteci Joby Warrick ABD’de yılın kitabı (2015) seçilen “Siyah Bayraklar” adlı kitabıyla bu yıl da 2016 Pulitzer Ödülü aldı.

A 7 Kitap’tan yeni yayınlanan eser Türkiye’de yaşayan ve etrafıyla ilgilenen herkesin dikkatini çekecek bilgiler içeriyor.

 

birgün

Nazım ALPMAN | Tüm Yazıları
Hits: 3752