Rota yeniden AB'ye mi çevriliyor?

~ 12.07.2011, Sedat ERGİN ~

TBMM’de görüşülmekte olan 61’inci hükümet programının en çarpıcı yönü, pek çok gözlemciye şaşırtıcı gelse de, Avrupa Birliği tam üyelik hedefine yaptığı kuvvetli vurgudur.

Tam üyelik taahhüdü, hükümet programında seçim sonuçlarının değerlendirildiği genel giriş bölümünün hemen ardından bir ana stratejik hedef olarak konumlandırılıyor.
BÜTÜN YOLLAR AB’YE Mİ ÇIKAR?
İlginçtir ki, hükümet programındaki diğer başlıkların hepsi, başlangıçta zikredilen AB hedefinin ardından sıralanıyor. Örneğin, AB hedefini yeni anayasa, ileri demokrasi, adalet, güvenlik ve ekonomi gibi başlıklar izliyor. Bu durum, AB’yi diğer bütün başlıkların üstünde, hepsi için yol gösterici bir “üst hedef” haline getiriyor.
AB’ye tam üyelik, başlangıçta yüklendiği bu nazım rolün ardından programın sonuna doğru dış politika bölümünde yeniden karşımıza çıkıyor ve orada da ana vizyonun çizilmesinden sonraki sıralamada yine birinci sırayı alıyor. Ortadoğu ile ilgili bölüm, AB, ABD ile ilişkiler ve Kıbrıs sorunundan sonra geliyor.
Birlikte değerlendirildiğinde, bu durum, bütün olumsuzluklara rağmen ana tercih olarak Batı’dan ve AB doğrultusundan kopmama ve bu yöndeki reformları sürdürme yönünde kuvvetli bir irade beyanını yansıtıyor.
Tabii, pek çok gözlemci, AB ile müzakerelerin fiilen durduğu bir dönemde böyle bir taahhüdün hükümet programında işgal ettiği yüzölçümü ve kazandığı ağırlığı inandırıcı bulmayıp, bunu tümüyle taktik bir çıkış olarak değerlendirebilir.
BÖLGEYE MESAJ: ÖNCE DEMOKRASİ
Kuşkusuz, bu eleştirilerin dayanakları hafife alınamaz. Ancak yine de, hükümetin her şeye rağmen bu yönde kendisini hem dış dünya hem de Türk toplumu karşısında bağlamış olması siyasi açıdan önemlidir. Bundan sonra aksi yönde davranması ciddi bir inandırıcılık sorunu yaratacaktır.
Ayrıca, hükümet bu tercihle kendisini AB’nin telkinlerine açıyor, özellikle basın özgürlüğü, tutukluluk süreleri gibi başlıklarda son dönemde getirdiği Brüksel’den gelen kuvvetli eleştirilere duyarsız kalmamak, harekete geçmek yükümlülüğü altına giriyor.
Hükümet programının altı kalın bir şekilde çizilmesi gereken bir başka yönü “Bölgenin daha demokratik, şeffaf ve etkin yönetimlere kavuşması” beklentisi ve “Yönetimlerin meşruiyetlerini halktan alması” ilkesine vurgu yapılmasıdır.
Böylelikle, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ortadoğu’daki değişim süreci karşısında bugüne dek kayda geçen en ileri tavrını almış oluyor. Hükümet, bölgenin geleceğinde tercihini, çok berrak bir şekilde mevcut krallıklardan, baskıcı rejimlerden değil değişim isteyen bölge halklarından yana koymuş oluyor. Bu, Türkiye’ye yakışan ilkeli bir tutumdur.
Programda “idealist değerlerle, rasyonel gereklilikler arasında denge gözeten dinamik bir dış politika yöntemi”nden söz ediliyor. Buna karşılık, programda idealizm hedefinin reel politiğin bir adım önüne geçtiği söylenebilir.
Kuşkusuz, bölge için bu kadar kuvvetli demokrasi talebinde bulunan bir hükümetin, kendi sınırlarının içinde demokrasi ve hukuk bağlamında yaşanan ciddi sıkıntılara yeni bir bakışla eğilmesi önemli bir ev ödevi olarak beliriyor. Bu da ilkeli olmanın bir gereğidir.
KÜRT AÇILIMINA DEVAM
Dış politika hedefleri dışındaki bir başka önemli taahhüt, “yeni anayasa”nın önümüzdeki dönemin siyaset alanındaki birincil önceliği haline getirilmiş olmasıdır.
Yeni anayasanın “mümkün olan en geniş katılım” ve “uzlaşı” ile yapılacağını taahhüt ediliyor. Bir başka anlatımla, son anayasa değişikliğinde olduğu gibi “Ben yaptım oldu” anlayışıyla hareket etmeyeceği yolunda söz veriyor. Bekleyip göreceğiz.
Hükümet, ayrıca adını “Kürt meselesi” diye koyarak, bu konudaki açılımının devam edeceğini taahhüdünde de bulunuyor, ancak bunun koordinatları konusunda herhangi bir ayrıntıya girmiyor. Bu konu, daha çok yeni anayasa çalışmasının kapsama alanına havale edilmiş gibi görünüyor.
Keza geçen dönemde bir dizi çalıştay ile başlatılmış olan Alevi açılımına başka sorunlarla birlikte kümelendirilerek dolaylı bir ifadeyle kısa bir alıntı yapılıyor. “Dil, din, mezhep, etnik köken gibi konularda çok boyutlu ve kalıcı çözüm arayışları sürecektir” ifadesini, Alevi açılımının devam edeceği şeklinde okumamız gerekiyor.
Yarın hukuk, yolsuzlukla mücadele, eğitim ve diğer başlıkları değerlendirelim.

(Hürriyet 12.07.2011)

Sedat ERGİN | Tüm Yazıları
Hits: 1666