Yeni Anayasa Kaygısı

~ 10.07.2011, Öztin Akgüc ~
Yazının başlığını, yeni anayasa tuzağı, mizanseni, kaygısı mı koyayım? Duraksadım, tuzak, mizansen sözcüklerine göre kaygı sözcüğü daha ılımlı göründü.
Çoğunluğun Godot’yu bekler gibi, yeni umutlarla yeni anayasa beklediği bir dönemde, olası bir anayasayı tuzak olarak görmek, kaygı duymak yadırganabilir. Sağlıklı bir düşünce ürünü olarak da görülmeyebilir. Yeni anayasa kuşkusuz kamuoyuna, demokratik, özgürlükçü, bireyi, vatandaşı koruyucu, askeri vesayeti ortadan kaldırıcı, sivil, evrensel hukuka uygun, yenilikçi olarak sunulacaktır. Ancak ardındaki niyetlere, taraftarlarına, hazırlık aşamasına, hazırlık aşamasında görev alanlara veya alması öngörülenlere, hazırlanan mizansene bakıldığında, kuşku ve kaygı duymamak olanaksız.
***
Geçmiş uygulamaları anımsıyorum. 1961 anayasa oylamasında, seçmen kütüğüne kayıtlı olduğum İstanbul dışında bulunduğumdan oy kullanamadım. 1982 Anayasası’na karşıydım, oyumu hayır olarak kullandım. Halktan sadece anayasaya değil, askeri yönetime karşı da bir tepki bekliyordum. Ne yazık ki böyle bir tepki gelmedi, yüzde 92.0 evet oyu, en büyük hayal kırıklığım, yanılgım idi. Geçen yıl yapılan 12 Eylül anayasa halkoylamasında, tehlikeyi, niyeti taslak açıklanmadan sezinlemiştim. Amaç, niyet yargıyı yürütmenin güdümüne almak, yetersiz de olsa yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını ortadan kaldırmaktı. Değişiklik iki-üç madde ile de gerçekleştirilebilirdi. Ancak o zaman niyet açıkça görünürdü. Bunun için süsleyici, garnitür niteliğinde, kamuflaj, alalama maddeleri düzenlendi ve kamuoyuna kapsamlı bir değişiklik olarak sunuldu. Bu bir siyasal taktik idi, yasal düzenlemelerde bu taktik, kamuoyunu oyalamak, ikna etmek için kullanılıyordu. Amaç bir-iki maddeyi değiştirmek olmakla beraber, çok sayıda madde sonuç doğurmayacak şekilde değiştirilerek reform adı altında sunuluyordu. Bu taktik 12 Eylül 2010 anayasa değişikliği oylamasında da kullanıldı. Taslak daha kamuoyuna sunulmadan, izlenecek taktik konusunda kamuoyu uyarılmaya çalışıldı ama etkili olmadı.
***
Açık konuşayım, tutuklu milletvekillerinin salıverilmemesinin altında bir değişiklik gerekçesi yaratmak, yeni anayasanın gerekliliği konusunda bir gerekçe, bir kanıt daha oluşturulmak niyeti yattığını düşünüyorum. Yeni anayasada asıl amaç, motif, ülkede fiilen, de facto olarak var olan tek adam yönetimine yasal bir dayanak sağlamak, fiili durum ile hukuki düzenleme arasında uyum sağlamaktır. Tabii bu amacı örtmek, alalamak, süslemek gerekiyor. Yeni anayasa, bu amaç doğrultusunda süslü, cilalı tümcelerle bezenerek hazırlanacak.
Türkiye’de yasal düzenlemeler gerçekten çok iyi niyetle, bazı boşlukları doldurmak için yapılsa, erklerin ayrılığı, gerçek parlamenter düzen de getirilse, Türkiye iki ana nedenden ve bir de bu nedenlerin doğurduğu kısırdöngü nedeniyle tek adam yönetimine yönelmektedir. Türkiye, demokrasi dönemi olarak nitelendirilen dönemde, kısa süreli istisnalar dışında tek kişinin egemenliğine dayanır. Nedenleri yineleyeyim. Türkiye’de nitelikli, bilgili, kişilikli, ilkeleri olan kişi sayısı azdır. Geniş kitle, susmayı, bir yerlere sığınarak, bir yerlerden destek bularak, yaşamını sürdürmeyi yeğler. Bürokraside liyakat kâğıt üstünde, siyasal partilerde parti içi demokrasi söylemde kalır.
***
Halkımızın geniş bir bölümü vatandaşlık bilincine ve sorumluluğuna varamamıştır. Bağımsızlık ve özgürlük tutkusunu bilincinde ve vicdanında yakıcı bir şekilde duymamaktadır. Bir ben mi kaldım, Adam sen de , Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, Böyle gelmiş böyle gider anlayışı yaygındır. Bu anlayış, bir de kişilerin nitelik düzeyi ile birleştiğinde, ülkede tersine ayrım, menfi seleksiyon kısırdöngü yaratıyor, iyiler, kişilikli olanlar dışlanıyor.
Bu görüşlerin kötümser olduğu, münafıklık olduğu söylenebilir. Düşündüklerimi, görüşlerimi etkili olmasa da, iz bırakmasa da yazmayı bir vatandaşlık görevi olarak algılıyorum.

(Cumhuriyet 10.07.2011)

Öztin Akgüc | Tüm Yazıları
Hits: 1586