Olan biteni kader sanma enayiliği üstüne!

~ 14.03.2016, Enver AYSEVER ~

Son günlerde öylesine bir yorgunluk yaşıyor ki ruhumuz, acılar derinleşmiyor, keskinleşmiyor. Lafı dolandırmayayım; göçmenlik olgusunun tartışılma biçimi üzerine düşünüyorum kaç zamandır. Hemen yanı başımızda binlerce insanın umut yolculuğunda nasıl can verdiğine tanık olduk. Çoğu hangi kavganın yüzünden yollara düştüğünün ayırdında bile değildi. Oysa pis, çıldırtıcı bir düzenin aşağılık günlerindeyiz ve yazık ki göçmenler de bu zalimliğin kurbanları…

İçinde bulunduğumuz günler, kapitalizmin en tiksindirici halini göz önüne seriyor. Savaşların rastlantı olduğuna inanan aklı başında kimse yoktur sanırım. Kimse güvende hissetmeyecek ve kimse kendini kök salmış, bir memlekete ait duyumsayamayacak; anlayacağınız ahmaklar hariç, hepimizin sürgünlüğü çoktan başladı bile! Elbet bu süreçlerin yalancı kahramanları, hakikati gölgelesin diye uydurulan öyküleri de olacak… Bizim ülke, öyle görünüyor ki, bu sürecin en ağır bedel ödeyeni olacak…

Artık birbirimizi anlamamız daha da güç. Kendini iktidarın tüm söylemlerine teslim etmiş, bu yolla da güven altında olduğunu sanan o büyük kitleyle dil kurmak giderek imkânsız hale geliyor. Popüler kültürü biraz izlerseniz çıtanın nerelere düştüğünü görürsünüz. Her dönem Meclis tutanakları memleketin siyasal ortamı hakkında ipucu verir. Okuyun derim. Utanç vesikası halinde neredeyse! Düşünce zemini yok, dünyayı, memleketi kavramaktan uzak gevezeliklerden oluşuyor oturumlar. Üstelik halk adına orada görev yapan insanlar, yazık ki tek adam düzenine hizmet ediyor.

Sızlanıp, derdimize yanacak değiliz elbet. Tüm bu olan biteni uyanık biçimde izleyip, yeni durumların doğacağını sezip, yarın “kandırıldık” dememek için hazırlıklı olmalıyız. Göçmen meselesinin hem bizi, hem yakın komşularımızı, hem de uygar görünümlü ‘ahlaksız teklif’ sahibi AB şürekâsını etkileyeceğini biliyoruz. Yapılan pazarlığın dili, yüzlerdeki sahte gülümsemeyle iyice görünür olmuş. İnsan canını sıradan bir mal gibi ifade etmek ve pazarlığa oturmak utandırıcı olmalıydı ama değil. Bu konuşmalar rahat yapılsın diye AKP iktidarından daha uygun kim bulunabilir ki? Alıp satma işlerinde ustalar!

 



“Elimizden ne gelir?” diye soranlara öteden beri, ilkin uyanık olun derim. Yani bölgesel ve küresel gelişmelerin ayırdında değilseniz, olan biten hep şaşırtıcı gelir kişiye, oysa önceden meseleleri tahlil etmek, doğru siyasal tavır almayı sağlar. Bir diğer önemli tutumsa, bulunduğunuz mecrada geri adım atmamaktır. Siniklik, korkaklık salgın ve yaygın bir hastalıktır, bulaşıcıdır. Tepkisiz olmak, kadere boyun eğmek, güçsüz hissetmek, hep neoliberal siyasetin pazarlamasıdır. Toplumsal olaylar bir anda oluşmaz. Tarihsel bir gerekçesi mutlaka vardır. Bunun son ve en tipik örneği “Gezi Dirilişi”dir. “68 Öğrenci Hareketleri” yine somut bir veridir. Çoğaltabiliriz bunu. O halde örgütlü olmak ve sağlıklı bakış önemli…

Göç sorunu dünya için yeni değil elbet. Ancak ulus-devlet türdeşliğine alıştırılmış toplumların, aniden bu karmaşık durumla karşılaşınca uyum sağlaması hiç kolay değil. Kendi insanını azınlık sayan, örneğin Ermeniler; Kürt meselesini kavrayamayıp, karşısındakine bayrak sallayan toplumun, aniden karşısına dikilen bir Suriyeli’ye “Hoş geldiniz” demesi beklenemez elbet. Ama artık bu gerçeklikle yaşamayı öğrenmek gerek. Üstelik kimse toprağını bırakıp yollara düşmek istemez durup dururken, hiç değilse bu kadarını tahmin etmeli insan! Kişi bir kez memleketini yitirdi mi, koskoca bir kimsesizliğin uçurumuna itilir. Caddelerdeki insanların yüzlerine bakın, göreceksiniz…

Bu büyük toplumsal deprem karşısında hazırlık yapma niyeti yok iktidarın. Her işi, kendilerine uygun yarattıkları bir inancın pusulasında görüyorlar. Eh aygıt bozuk olunca, birlikte felakete yol alıyoruz. Cizre’de, Sur’da yerlerinden ettikleri insanlar nasıl bu tehcirin acısını unutmayacaksa, Suriye’den gelen insanlar da başlarına yıkılan memleketlerini bu hale getirenin kim olduğunu bilmek isteyecek! İşsizlik, çatışmalar, sosyal yeni sorunlar artarak çoğalacak. Nasıl ki deprem geliyorum diyor ve sonunda oluyorsa; bu göçmenlik meselesi de öylece geldi ve yıkıcı sonuçlar doğuracak. Muhtemelen iktidar topuklamış olacağı için çoktan, bu ağır bedeli hep birlikte ve sanırım acı biçimde ödeyeceğiz.

Bu gerici iktidarın sahte gündemlerine kanmamak lazım… Sürekli düşman yaratmaktan beslenen, her sorunu ırkçı, cinsiyetçi, mezhepçi dille çözmeye kalkan, sığ bir kasaba tüccarı tavrıyla koca memleketi idare etmeye çalışan bu anlayış er ya da geç çöker. Tarih bunu gösteriyor. Saray, harem türü tartışmaları rastlantı mı sanıyorsunuz yoksa! Diyeceğim; bu karanlık tablonun aşılmasının ilk yolu birbirini fark etmektir. Kabuğuna çekilmek, olan biteni kader sanmak saflık değilse, enayiliktir. Eh bir enayinin de şikâyetçi olma hakkı yoktur. Milyonlarca insan nasıl bir sabah umuda ve direnişe uyandıysa, aynısı yakındır… Yeter ki mücadele gücü olsun…

Hepimiz bu kirli düzende az ya da çok göçmeniz!

 

BİRGÜN

Enver AYSEVER | Tüm Yazıları
Hits: 3953