"Yeni-Osmanlı düştü düşecek"

~ 10.02.2016, Fatih YAŞLI ~

“Buralar yüz, yüz elli yıl önce bizimdi, şimdi neden yeniden bizim olmasın?” Hiçbir abartı payı olmaksızın söylenebilir ki, iktidar partisinin dış politikası, baştan aşağı çarpık ve sorulması dahi abes olan bu soru ve bu sorunun üzerine inşa edildiği algı üzerine kurulmuştur.

Her şeyden önce oradaki “biz”, biz değilizdir; Osmanlı İmparatorluğu çoktan tarih sahnesine karışmıştır ve yerine Osmanlı’nın anti-tezi bir devlet kurulmuştur: Hilafeti, saltanatı kaldıran, egemenliği gökyüzünden yeryüzüne indiren, ümmet değil ulus esasına dayalı bir devlettir bu. 1923 Cumhuriyeti büyük ölçüde çökertilmiş olsa da Osmanlı’ya dönüş imkânsızdır, mümkün olmayacaktır.
Dahası, “bizim olsun” denilen yerlerin tekrar bizim olmaya dair en ufak bir istekleri, arzuları yoktur. “İslam âlemi” diye kodlanan coğrafyanın siyasal bir birlik istediğine, bu siyasal birliği halifelikle taçlandırmayı arzuladığına, hilafetin mirasçısı olarak da Türkiye’yi gördüğüne dair somut hiçbir veri bulunmamaktadır.

 

Bundan başka, emperyalizme göbekten bağımlı, 400 milyar dolar dış borcu bulunan, yerli silah sanayi gelişmemiş, kendi içinde derin sınıfsal ve etnik çatlaklar yaşayan bir ülkenin “emperyal bir güç olma” şansı yoktur, eşyanın tabiatına aykırıdır bu.
Velhasıl, “yeni-Osmanlıcılık” bir fanteziden ibarettir ve tam da bu nedenle kaçınılmaz olarak ikide bir hakikat duvarına toslamakta, kendi düşsel dünyasında yarattığı kurgular tuzla buz olmaktadır.

Yeni-Osmanlıcılık bir fanteziden ibarettir ama bu onun hem Türkiye hem de bölge halkları için bir felaket anlamına geldiği gerçeğini değiştirmez. Geriye kalan beş yılda, Yeni-Osmanlıcıların emperyal fantezileri en çok Suriye’yi vurmuş, milyonlarca Suriyeli sınırların açılmasından, cihatçı akışından ve silah sevkiyatından doğrudan etkilenmiş, insanların hayatları alt üst olmuştur. Egemen ve komşu bir devlete karşı böylesine düşmanca bir tutum nadiren rastlanan bir olgudur ve bu düşmanlık bugün de büyük bir ihtirasla devam etmektedir.

Ancak bir süredir işaretleri zaten fark edilmekte olan bir gerçek artık açık seçik bir şekilde görülebilir hale gelmiştir: Yeni-Osmanlıcılık iflas etmiş durumdadır ve gelişmelerin seyri bu iflası resmileştirme yönündedir, ortada çökmüş bir dış politika bulunmaktadır. Çünkü Suriye siyasetinin temelini oluşturan; bir, Esad’ın devrilmesi ve iki, Rojava’nın siyasi bir birim haline gelmemesi hedeflerinin ikisi de bütünüyle geçerliliğini yitirmiş görünmektedir.

İflastaki kritik eşik ise Rusya’nın doğrudan sahaya inmesi olmuştur. Rusya’nın aylardır sürdürdüğü hava saldırıları sadece cihatçıları değil, yeni-Osmanlıcı dış politikayı da vurmaktadır ve Suriye ordusu Rusya’nın hava desteğiyle üst üste başarılar kazanmakta, cihatçıların ellerindeki toprakları geri almakta, hem cihatçı hem de silah akışını engellemek için Türkiye sınırına doğru yürümektedir.

Suriye ordusunun Lazkiye’deki ilerleyişinin yanı sıra Türkiye’den Halep’e giden ikmal hattını da büyük ölçüde kontrol altına alması hem cihatçılar hem de yeni-Osmanlı için sonun başlangıcı anlamına gelmektedir. Fırat’ın batısına geçmesi “kırmızıçizgi” ilan edilen YPG ise, hem ABD’nin hem de Rusya’nın desteğiyle, üstelik çoğu zaman Suriye devletiyle koordineli bir şekilde Fırat’ın batısında IŞİD’e karşı mevzi kazanmaya devam etmekte ve Afrin’le Kobane’yi birleştirme hedefine doğru hızla ilerlemektedir. Tüm bu gelişmeler, yeni-Osmanlı’nın Suriye siyaseti açısından birtakım değişikliklerin gündeme geleceğine işaret etmektedir.
Peki yeni-Osmanlıcı dış politika bundan sonra ne yapacaktır? Olan biteni kabullenip yeni baştan bir Suriye siyaseti mi kurgulayacaktır yoksa mevcut siyasetini daha mı derinleştirmeye çalışacaktır? Bu saatten sonra, istense bile “biz gidiyoruz” deyip Suriye’den çıkmak mümkün görünmemektedir. Mülteci kamplarında ve şehirlerde milyonlarca göçmen yaşarken, cihatçı güçler ülkeye sızmışken, Kürt sorununda sınırın öte tarafı ile bu tarafı iç içe geçmişken ve ülke ekonomisi bütünüyle petro-dolar bağımlısı yapılmışken bu öyle kolay bir iş değildir.

O halde gelmekte olan bir savaş mıdır? Bu soruya kesin bir şekilde “evet” demek mümkün değilse de, işaretler bu ihtimalin giderek yükseldiğini göstermektedir. Suud rejimiyle kurulan ilişkiler, yapılan askeri ziyaretler, “Sünni Ordusu”nun bileşeni olma ve son olarak Suud rejiminin “Suriye’ye kara birliği yollayabiliriz” açıklaması, Cenevre görüşmelerini baltalayan Suud ve yeni-Osmanlı’nın Suriye’de savaşın devam etmesi için birtakım yeni planları yürürlüğe koyacağını göstermektedir. Halep’in “düştü düşecek” olmasına bir de başkanlık süreci eklendiğinde, yeni-Osmanlı’nın bugüne kadar gördüklerimizden çok daha çılgınca işlere girişmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

 

birgün

Fatih YAŞLI | Tüm Yazıları
Hits: 3527