Venezuela "devrimi"nin sonu mu?

~ 07.12.2015, Kemal OKUYAN ~

Anlaşılıyor ki, Venezuela’da parlamento seçimlerini Demokratik Birlik denilen sağcı koalisyon kazandı. Henüz resmi sonuçlar açıklanmadan yazdığım bu yazının, tersi bir sonuçla karşılaşılması durumunda da boşa çıkmayacağını düşündüğüm için rahatım.

Yazı konusunda rahatım ama üzgünüm.

Her tür eleştiri ve değerlendirmenin ötesinde, Venezuela’da Chavez liderliğinde gelişen sürecin büyük anlamı vardı. Koca kıtaya umut vermiş, ilerici, devrimci hareketleri ayağa kaldırmıştı Bolivarcı Venezuela. “Dünyada karşı devrimci dönem sona eriyor” iyimserliği hepimize yerleşmişti. Küba hem ekonomik hem siyasal alanda soluk almıştı Chavez sayesinde. Ve en önemlisi, Venezuela’da yoksul kitleler ilk kez kendilerini düşünen ve kendileriyle hareket eden bir iktidara sahip olmuştu.

Şimdi Başkan Maduro, 167 koltuklu Ulusal Meclis’te muhalif bir çoğunlukla yürümeye devam etmek zorunda.

Bilelim ki, devrimler böyle yürümüyor.

Devrim dediğiniz şey, seçimle başlayıp seçimle bitmez.

Venezuela’da Chavez çok önemli şeyler hayata geçirdi. Ama mülk sahibi sınıfların belini kıramadı. Kritik sektörlerde gerçekleşen devletleştirmeler ülke ekonomisine sosyalist karakter kazandırmaya yetmedi. Ve buna paralel olarak, öncesinden devralınan devlet mekanizmasını baştan aşağıya değiştirmek yerine, adım adım düzeltmeye yönelindi.

Olmaz.

Kapitalist devlet yama tutmaz. Kapitalist ekonomi içeriden dönüştürülemez.

Burada bir ideolojik tez ileri sürmüyoruz. Bunlar bilimsel gerçekler.

Venezuela’da Chavezci süreç yalnızca ABD’ye değil bu bilimsel gerçeklere kafa tutmaya kalktı. Pek söylemiyorduk ama hepimiz biliyorduk ki, er geç bu kararsızlık sağcı güçler tarafından fırsata çevrilecek ve “rüya” kesintiye uğrayacak.

Bizim talihsizliğimiz bu. Chavez olağanüstü bir kişilikti; etkileyici, kıvrak, cesur ve biricikti. “Bu iş böyle gitmez” demek insafsızlık oluyordu. Hem hiçbir şeyi beğenmiyoruz ya!

Ama artık insafsızlık etmek için değil, sonrasında büyük hüsranlara dönüşecek yanılgıları engellemek için açık konuşmak gerekiyor. Allende Şilisi için de aynısı geçerli. Salvador Allende de etkileyiciydi. Büyük bir rüzgar estirmiş, belki de sosyal demokrat bir çizgiden çıkabilecek en ileri noktaya yerleşmişti. 1970’lerin başıydı, koşullar farklıydı bugünden ama Allende dönemini yeterince eleştirmemenin, değerlendirmemenin bedelini daha sonra çok ödedik, ödemeye devam ediyoruz.

Şili’de Pinochet faşizmi tarafından devrilen Halk Birliği hükümeti, yıllarca “sosyalizmin seçimle gelebileceği”ne örnek olarak gösterildi. Oysa tartışılması asıl gereken “seçim” değil, Allende liderliğindeki hükümetin gerçekten sosyalist devrimci bir karaktere sahip olup olmadığıydı. Allende’nin hükümet programı kapitalizmin islahını hedefliyordu. Tekrar söyleyelim: Kapitalist devlet yama tutmaz. Kapitalist ekonomi içeriden dönüştürülemez.

Allende yiğitçe öldü, onu öldürenler dokunmadığı hatta hep savunduğu, göklere çıkardığı devlet aygıtının subaylarıydı!

Tarihte hiçbir devrim burjuva ya da sosyalist, seçime sığmaz. Fransa’da 1789’da sığmadı, 1917 Ekimi’nde Rusya’da sığmadı, Küba’da sığmadı, Vietnam’da sığmadı, Çin’de sığmadı. Türkiye’de de sığmadı.

Çünkü mevcut düzenin siyasal ve ekonomik çerçevesinin ötesine geçecek bir enerji için daha fazlasına ihtiyaç var. Bu toplumsal enerji sayesinde iklim değiştiğinde seçimler değer kazanıyor.

Bakın Erdoğan’ın seçim zaferlerinin meşruiyeti hâlâ tartışılıyor. Bu saydığım devrimlerin çoğu yıkıldı ama meşruiyetlerini sorgulayanlar gericilikle, ahmaklıkla damgalanıyor hemen.

Devrim yoksa, devrimci bir iklim yaratılmamışsa sandıktan öyle ya da böyle öcü çıkar.

Yalnız bizim başımız mı dertte sanıyorsunuz?

İşte Venezuela. Fransa’da Le Pen geliyor, olanca ırkçılığıyla. ABD’yi Latinolardan ve Müslümanlardan arındırmayı hedefleyen manyak işadamı Trump önümüzdeki seçimlerin en güçlü adaylarından.Lütfen bu tabloya bakıp, “e siz de Holllande’ı, Obama’yı beğenmiyordunuz buyrun şimdi daha beterini” demeyin. Beğenmiyoruz, çünkü sistem olduğu gibi durdukça hep daha manyakları, daha zorbaları, daha aptalları çıkacak. Sistem zaten bu.

Obama ile Trump’ı, Le Pen ile Hollande’ı, Kılıçdaroğlu ile Tayyip’i aynı sistem üretiyor.

Venezuela’ya dönecek olursak. İşte şimdi asıl kavga başlıyor. Chavez’in yaptığı en büyük iyilik Venezuela’nın yoksullarına kişilik, özgüven aşılaması ve onları örgütlü kılmasıydı. Umarız ki, sağcı muhalefet aptalca hamleler yapar ve son yıllarda heyecanını yitirmeye başlayan Venezuela’nın yoksul halkı, bunların karşısına dikilir.

Ve gerçek bir hesaplaşma başlar.

Neydi? Devrim televizyondan yayınlanmıyor muydu? Devrim sandığa da sığmıyor senyorita.

 

 

solhaber

Kemal OKUYAN | Tüm Yazıları
Hits: 1155