Avrupa'ya vize yok: Davutoğlu niye sırıtıyor?

~ 01.12.2015, Kemal OKUYAN ~

“Avrupa’ya vizesiz girebileceğiz…”

Zamanında Avrupa Birlikçi liberal-İslamcı lobinin kozlarından biriyidi bu. İnsan hakları, zenginlik, refah, demokrasi masalları ikna edici olmuyordu da Avrupa’ya istendiğinde gidebilme hakkı hemen herkesin ilgisini çekiyordu.

Muhafazakar ama hareket etmeyi seven bir toplumduk ne de olsa!

Akşam yemeğini Paris’te ünlü bir restoranda yiyip geri dönebilme özgürlüğü ile aynı restoranda bulaşıkçılık yapabilme özgürlüğü birleşiyordu.

Bir de AB ülkelerinin konsolosluklarında aşağılanmaktan, form doldurmaktan, sorgulanmaktan kurtulacaktık.

Sonra işler tavsadı, liberal-İslamcı lobi başka masallarla oyalamaya başladı, Avrupa Birliği ise masal kahramanı olamayacak kadar makineyi dağıttı. Zaten AKP eliti kırmızı ya da en azından yeşil pasaport sahibiydi, geri kalan zengin tayfaysa sorunu para ile çözüyordu.

Her ne ise, bu vize meselesi büyük ölçüde gündemden düştüğü bir sırada Davutoğlu’nun hemen her saniyesinde güldüğü (sırıttığı da denebilir aslında) bir toplantı sonrasında Türkiye’nin 2016’da vatandaşlarına AB ülkelerine vizesiz giriş hakkı elde ettiği müjdeleniverdi.

Toplantı dediğimiz, insan pazarlığı!

Üzerinde durulması, tartışılması gereken bir sürü başlık var, ayrıca bu görüşmelerin geçmişiyle ilgili hatırlatılması gerekenler. Ama önce her tür “teknik”, “hukuki” konunun ötesini konuşmalıyız.

O pazarlık masası, ahlaksızların masasıdır.

AB bir bütün olarak ve Türkiye Cumhuriyeti, Suriye’de insanların yurtlarını, evlerini, işlerini, akrabalarını terk ederek ölümün, açlığın, aşağılanmanın kol gezdiği bir maceraya atılmalarından en az ABD kadar sorumludur. Suriye’nin bir sürü sorunu vardı ama bu ülkede milyonlarca kişiye yaşatılan kabus oraya tamamen dışarıdan taşındı.

Şimdi o kabus Avrupa’ya yaklaşmasın diye önlem alıyorlar!

Her şeyden önce o masada Suriye’den temsilciler de olmalıydı. Ama yapamazlar, onların Suriye’deki “adamları” IŞİD, El-Nusra, ÖSO….

Yok, kan gölüne çevirdikleri bir ülkede “insan” yaşamıyor onlara göre…

Yan yana gelmişler, Suriye’den kaçanların Avrupa’dan nasıl uzak tutulacağını tartışıyorlar. Ve en faydalı kısmının seçilip nasıl Avrupa’daki işgücü açığını kapatmak için kullanılacağını. Köle açığı diye anlayabilirsiniz…

Geri kalanı ise Türkiye tutacak. Bunların bir bölümü zaten tekstil atölyelerinde, inşaatlarda utanç verici koşullarda çalıştırılıyor. Avrupa Birliği’nin kodamanları Türkiye’ye al 3 milyarı bunlara istihdam yarat, yaratamadıklarını kamplarda tut, kimse yerinden kıpırdamasın demekte!

Bizimkisi bu yüzden sırıtıyor. İnsanları ucuza, karın tokluğuna çalıştırmak konusunda da, tutsak etme konusunda da epey deneyimliler. Memleketin tamamını toplama kampına çevirmek en büyük hayalleri de, tam olarak bir türlü beceremiyorlar; o kadar da güçlü değiller.

Sonuçta, “Suriyeliler sende kalsın” dediler AKP’ye. Ve karşılığında “sizinkiler buralara daha kolay gelebilir”…

Vay canına!

On gündür Brüksel sokaklarında (hani AB’nin başkenti) yalnızca polisler ve askerler dolanıyor. Paris’te savaş hâli! Ne kolaylığı?

Dünya düzeni artık olağanüstülüğü, olağana çeviriyor her yerde. Buna karar verdiler. Dolayısıyla Avrupa’ya vizesiz girmek (bundan yan çizebilecekleri olasılığına hiç değinmiyorum bile), bir toplama kampından bir başka toplama kampına girip çıkmaya benziyor. Vize yok; havaalanlarında saatlerce sorgulanmak, geri postalanmak, sokakta durdurulup sınır dışı edilmek, ters kelepçe ile karakollara götürülmek var.

Avrupa standartları bu.

Henüz Paris katliamından önce, bir toplantı için gittiğim Frankfurt’ta 5 santime 8 santim boyutlarındaki kumaş parçası, gözlük sileceğim takıldı güvenliğe… Hangi serbest dolaşımdan söz ediyorsunuz?

Şaka değil, bildiğiniz gözlük sileceği cebimden çıkarıldı, x-ray cihazı için tek başına sepete kondu ve bütün bu merasime tek bir kişi dahi gülmedi.

Normal yani!

Ama Davutoğlu kahkahalar atıyor, atmadığında sırıtıyor.

“Parayı aldık, Suriye’yi elbirliğiyle yaktık-yıktık, garibanları aramızda pay ettik köleleştirmek için, arada vize muafiyetini de kaptık, artık vatandaşlarımız Brüksel’de özgürlüğün tadını doya doya çıkarır, çelik yelekli askerlerle selfi çektirir.”

Gülmek devrimci bir eylemdi de, sırıtmak neyle açıklanıyordu?

Kemal OKUYAN | Tüm Yazıları
Hits: 1013