KÜRESEL TÜNELLER YA DA MİLLET İRADESİ

~ 26.06.2011, Av. Sami AKDAĞ ~
        Çıkarılan her krizde milletin iradesine ipotek konulamayacağını söyleyenlere yaranmak suretiyle kendisine çıkar sağlayan bir yandaş TV kanalı, seçim sonucu meclise girmeye hak kazanan iki milletvekilinin bu durumunu “Silivri’den meclise tünel” diye yorumlayınca, doğrusu gözlerime ve kulaklarıma inanamadım. Daha sonra tünel teknolojileri üzerinde düşünmeye başladım.
 
       Tünelle eşleştirilen yukarıdaki yakıştırmayı bir TV kanalında görür görmez, “milletin yegane iradesini temsil eden kurum TBMM’dir. Dolayısı ile seçilmiş hükümettir (yani bendenizim)” diyerek ülkedeki tüm kurumları tek tek ipotek altına alanlarla, yukarıdaki tünel benzetmesi yapanların zihniyeti ve bu zihniyetlerle tünel teknolojisi arasındaki bağlantıları düşünürken, diğer yandan da bunu yapanların sık sık iradesinden söz ettikleri millet ile seçilen tutuklu iki milletvekilini seçen milletin aynı millet olup olmadığını da düşünmeye başladım.
 
       Bu milletin bir kesimi, seçtiği milletvekilleri ile hemen hemen her kurumu (kendilerince haklı nedenlerle) istedikleri gibi dönüştürebiliyor, cumhuriyetin temellerini yeniden sorgulayıp yorumlayabiliyor ve hatta kuruluş felsefesini bile tartışılır hale getirebiliyorken, diğerleri kendi iradelerini ortaya koyacak temsilcilerini (milletvekillerini) seçebildikleri halde, vekillerinin temsil yetkisine dair özgürlüğünden yoksun bırakılması nedeniyle, aslında bizzat kendilerinin özgürlüklerinden yoksun bırakılmış olduğu duygusu ile, aynı ülkede üvey evlat olarak etkisiz, pasif, hatta kısıtlı muamelesi görerek yaşamına devam ettirmek zorunda bırakılabiliyor.
 
    Hatta kendi özgür iradesiyle seçmiş olduğu milletvekilleri için “cezaevi firarisi imajı”nı çağrıştıracak bir benzetme ile o milletvekilleri hakkında, saygısız bir şekilde yandaş televizyonlarda “Silivri’den TBMM’ye tünel kazan kişiler” yakıştırması yapılabiliyor ve bir yandan milletin vekillerini tutuklu değil hükümlü gibi kamuoyuna lanse ediyorken, diğer yandan da seçmenlerini de bu firarilere yardım ve yataklık eden kişiler konumuna sokabiliyor.
 
    O zaman bu ülkede iki ayrı millet mi yaşıyor? diye sormak geliyor insanın içinden.
   
     Sonuç olarak, eğer seçilenlerin milletvekilliklerinin geçersizliği iddia ve ispat edilemiyorsa, seçimde kullanılan şaibesiz oylarla somutlaşan “sözde değil özde millet iradesi” üzerinde yerel veya küresel tüneller aracılığı ile konulmuş herhangi bir ipoteğin mevcut olup olmadığı, ancak ve ancak, bu yandaş yayın kuruluşunun değil, bundan daha önemlisi meclise aynı milletin ortak iradesi ile girmiş olan tüm milletvekillerinin olumlu veya olumsuz tutumları ile ortaya çıkacaktır.
 
     Zira sağduyusu yüksek Türk milletinin kolektif iradesinin ortaya koyduğu bu samimiyet testi karşısında, gerçekten millet iradesinin yanında olduklarını gösterebilenler, seçim sonuçlarının ortaya koyduğu tercihleri cansiperane savunanlar olacaktır. Eğer bu milletvekillerinin seçilmesinde hukuka ve yasaya aykırı bir durum yoksa bu aynı zamanda tüm seçilmişlerin kendi seçilmişliklerinin meşruiyetinin (gücü tamamen milletin iradesinden aldıklarının) teyidi anlamına da gelecektir.
 
Aksi halde, Silivri’den Meclise tünel kazıldığı iddiasında olanların, Silivri’de tutuklu bulunanları seçenleri (milleti) inkar etmeleri sebebiyle, kamu vicdanında mahkum olmaları kaçınılmaz olacaktır.   
Av. Sami AKDAĞ | Tüm Yazıları
Hits: 2183