ESKİ OYUNUN YENİ OYUNCULARI

~ 24.06.2011, Av. Abdurrahman BAYRAMOĞLU ~
(“Milletvekili seçilebilirsin ama milletvekili olamazsın.” diyen YSK’ya…)
 
Toplumun büyük çoğunluğunun anlamını pek bilmediği kavramların siyasi amaçlarla eğilip bükülmesi, sıkça başvurulan bir propaganda yöntemidir. Bu bir siyasi manipülasyon yöntemidir. Oldukça eski ve etkili bir yöntem de…
Bu kavramlardan biri de son zamanlarda iktidar ve yandaşları tarafından kullanılan “statüko” kavramıdır. Son tahlilde, yalnızca siyasi aktörlerin yani statülerin değişiminden başka bir anlamı olmayan Türkiye’deki gelişmeleri, toplumun değişim taleplerini karşılayacak bir statüko (durum/oyun) değişikliği olarak sunmak; iktidarın her defasında daha yüksek bir oyla yeniden seçim kazanma becerisinin arkasında yatan önemli etkenlerden biridir diye düşünüyorum.
Statüko, kısaca “öncekinin şimdiki hali” diye tanımlanabilecek bir kavramdır. Statüko korununca, önceki ile şimdiki arasında fark olmaz. İki hal arasında fark varsa statüko değişmiştir. Bu durumda ise, yeni bir statükodan söz etmek gerekir. Dolayısıyla statüko aslında, her koşulda var olan bir durumu tanımlar bir bakıma.
Statükoya karşı olmaksa, her koşulda var olan iktidar durumuna karşı olmaktır. Bu ise kesinlikle devrimci bir niteliktir ve muktedir güce karşı olmayı gerektirir. Yani, her zaman egemen gücün çıkarlarına hizmet eden kurulu düzene karşı olmak, statülere (oyuncu/rol) karşı olmaktan öte bir durumu ifade eder.
***
Arkasına küresel güçlerin desteğini alan iktidar partisi, ilk olarak büyük bir propaganda başarısıyla, statükoya karşı olduğu ve onunla mücadele etmek için halkın desteğinin gerektiği, algısını zihinlere yerleştirmiştir. Sonra da muhteşem bir illizyon şovuyla mevcut oyundaki (statüko) tüm rollere (statü) kendi oyuncularını yerleştirmiştir.
Artık eski oyunu yeni oyuncular oynamaktadır.
Senaryo değişmemiştir.
İyi de, AKP’yi Türkiye’ye yutturmakla görevli liberal kalemşorların sebebi hikmetlerini anlamak olası da, muhafazakar (AKP tüzüğündeki tanım) bir partiden devrimci uygulamalar bekleyen saflara ne demeli…
Ya da, iktidar sahiplerinin kendi iktidarlarını sınırlayacak adımları atacağını halkın zekasıyla alay edercesine savunagelen iktidar yandaşlarını anladık ta, bu masala inananlara ne demeli…
***
Şimdi AKP’nin karşı olduğuna dair kuvvetli bir algı yaratılan statükoya biraz yakından bakalım.
Herkesin karşı olduğu ve hatta hayır oyu bile vermiş olduğu (Nasıl olduğuna aklım ermemekle birlikte, neredeyse bu ülkede yaşayanların %92 sinin, hayır oyu veren %8 e dahil olduğuna inanası geliyor insanın.) 12 Eylül Anayasası’na göre, yani “muhafazakar devrimci” AKP’den önce satatüko;
Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı, Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, Bakanlıklar, MGK, YÖK, Radyo Televizyon Üst Kurulu, Diyanet İşleri Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi, YSK, Yüksek Mahkemeler, HSYK, DGM, Yüksek Hakem Kurulu, yasaklar, barajlar, vs vs…
Uzayıp giden “yüksek” makamlar ve o makamlara kurulmuş pek sayın zatı muhteremler. Baş rollerini kabaca sıraladığım oyunda, oyunculardan başka ne değişti?
Statüko karşıtı AKP’nin ileri demokrasinin üstün vasıfları nedir?
Bu soruların yanıtı için bugüne bakalım. “Muhafazakar devrimci” AKP’den sonrasına yani…
Anayasal bir düzenleme olan DGM’lerin yerine, hukuku hiçe saymakta DGM’lere rahmet okutan CMK. 250. Madde kapsamında görevli Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin konmasını saymazsak, yukarıda sıralanan baş rollerde hiçbir değişiklik yoktur. Ele geçirilen her kurum, sıkı bir güçlendirme operasyonu ile eskisinden daha kudretli hale getirilmiştir hatta.
İlaveten, her şeyi gören keskin gözleri ve her sesi duyan koca kulakları ile her yerde hazır ve nazır, Teknik Takip adlı bir cinimiz de var artık.
Pek kalabalık eş dost ve akrabayı taallukata yer bulmak için oluşturulan yeni makamlar…
Özel gündemlerini başarıyla saklı tutarak, YÖK’e, askere ve yargıya karşı verdikleri ortak mücadele sırasında bir kısım romantik solcuları kendilerine aşık eden, gerici, ümmetçi ve menfaatçi yeni kadro, artık egemen konumundadır.
Statüko karşıtlarına duyurulur.
Statüko artık AKP’dir.
***
Laiklik başta olmak üzere batının aydınlama felsefesini, Jakoben yöntemlerle topluma benimsetmeye çalışan, görece daha modern kadroların tümü tasfiye edilerek, onların yerine, uluslararası sermaye ve ABD projelerine bağlılık konusunda seleflerine nal toplatan, dinci ve yeni Osmanlı aktörler getirilmiştir.
Olan biten bundan ibarettir bence.
Türkiye’nin Dünya siyaset sahnesindeki konumu ve ittifaklarında da hiçbir değişiklik olmamıştır. Olmayacak.
Ekonomik alandaki değişiklikler ise (uluslararası sermayeyle entegrasyon, özelleştirme vb. yeni yapılanmalar) 12 Eylül darbesiyle birinci aşaması tamamlanan ve son 30 yılda tüm iktidarların sadakatle bağlı kaldıkları bir küresel projenin uygulamasından ibaret olup, esasen önceki kadroların halkın gözünde itibar kaybetmelerinin de bir nedenidir.
***
İzleyicilere gelince.
Kısmen ön sıra koltuklara yerleşik mabadlar değişti o kadar.
Oyun da değişmedi, seyirci de.
Sözün özü; değişen oyunculardır yalnızca.
Av. Abdurrahman BAYRAMOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 2766