"Yeşil devrim"

~ 12.11.2014, Soner Yalçın ~

Tarım uyanışına ihtiyacımız var.
Bize/insanlığa ve doğaya neler yaptıklarını bilmelisiniz.
1970’li yıllara gidelim…
Vietnam Savaşı yenilgisi ve ardından petrol krizi ABD ekonomisini çıkmaza soktu.
Diğer yanda Üçüncü Dünya Ülkeleri’nde milli uyanışlar başlamıştı. Kimi bağımsızlığına kavuşuyor kimi toprak reformu gibi talepleri yüksek sesle dile getiriyordu.
ABD’ye göre, 30 ülkede “siyasal endişe” vardı; ve bu ülkelerden biri Türkiye idi…
Herkesin kafasında “kapitalizmin kalesi ABD yıkılıyor mu” sorusu vardı. Dışişleri Bakanı Henry Kissinger başkanlığında toplanan ABD Ulusal Güvenlik Kurulu bir rapor hazırladı: Ulusal Güvenlik Araştırması Raporu 200: Dünya Nüfus Artışının ABD’nin Güvenliği ve Denizaşırı Çıkarlarına Etkisi.
Tarih: 10 Aralık 1974 idi…
Kissinger, 123 sayfalık raporu ABD Başkanı G. Ford’a sundu. Dedi ki: “Petrolü kontrol edersen ulusları, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin!”
BM’nin Roma’da düzenlediği dünya gıda konferansına ülkelerin tarım bakanları katıldı. Sadece ABD’nin tarım bakanı Earl Lauer Butz dışında ayrıca Dışişleri Bakanı Kissinger vardı.
Çünkü Kissinger’a göre, “tarım, Tarım Bakanlığı’nın ellerine bırakılmayacak kadar önemliydi.”
Kissinger tarımı, Amerika’nın petrol politikasıyla beraber en ön sıraya koydu; gıda bir silahtı. Toplantıda niyetini hiç gizlemedi: “İnsanların size güvenip dayanmalarının, size bağımlı olmalarının ve bu şekilde sizinle işbirliği yapmalarının yolunu arıyorsanız, onları gıdaya bağımlı hale getirmek mükemmel bir yöntemdir.”

Rockefeller çömezi

Kimdi bu Kissinger?
Alman Yahudisiydi. Nazilerden kaçıp ABD’ye sığınmıştı. İkinci Dünya Savaşı’nda Amerikan Ordusu’nda istihbaratçı olarak görev yaptı. Savaş sonrası askeri istihbarat okullarında ders verdi. 1956’da dünyanın en zengin ailelerinden Yahudi Rockefeller Ailesi’nin yanında çalıştı. Rockefeller önemli isimlerinden Nancy Maginnes ile evlenerek bağlantılarını kuvvetlendirdi.
Rockefeller Ailesi; petrol şirketi Standart Oil Company’den (Exxon, Mobil ve Chevron), Amerika’nın en büyük bankalarından 3 trilyon dolarlık Chase Manhattan Bank’a kadar dünyanın en büyük şirketlerin sahibiydi.
Rockefeller tarım sektöründe de güçlü bir yatırımcıydı!
Ve evet gıda artık silahtı!
Amerika küresel politikalarında değişiklik yapıp; günlük ihtiyaç maddelerini bir araç gibi kullanarak, çatışarak giremedikleri ve sömüremedikleri toplumlara barışçı bir hava içinde girecekti.
Kissinger’in hazırladığı o “NSSM 200” başlıklı gizli proje, torun John D. Rockefeller’ın isteğiyle başlatılmıştı.
Ah ne tesadüf!
ABD Başkanı Richard Nixon’ın gizemli Watergate ilişkisi ortaya çıkarıldığında, bazıları bunun Dışişleri Bakanı Kissinger ile Nelson A. Rockefeller’ın bir entrikası olduğunu söyledi. Ve…
Nixon’ın koltuğuna oturan Demokrat Gerald Ford’un ilk yaptığı, Cumhuriyetçi Nelson Rockefeller’ı yardımcısı olarak almak oldu!
Rockefeller Ailesi, Kissinger ile birlikte tam anlamıyla iktidara hakimdi.
Hep yazarım; biri Nobel Ödülü aldı ise ondan mutlaka kuşku duyun! Kissinger 1973’te Nobel Ödülü verildi.
Ve: Rockefeller Ailesi’ni bilmeden tarımın küresel dönüşümünü anlamak imkansızdır

Modern köleleştirme

Tarım yedi bin sene önce yapılmaya başlandı; ve o günden bu güne köylüler her yılın mahsulünden bir kısmını ertesi seneye tohumluk ayırırdı. İşte bunun sonuna gelinmişti; tohum (tabii ki ABD) şirketlerinden alınacaktı!
Rockefeller, geleneksel tohum yerine “verimli tohum” aldatmacıyla “ari tohum ırkı” yarattırdı! İlk Meksika/ Sonora bölgesi, bu tek üretimlik F1-hibrit (buğday ve mısır) tohumculuğa açıldı. (Bizim Güneydoğu Anadolu’da da denenecekti; TÖS, DİSK gibi devrimci örgütlerin karşı çıkmasıyla yapılamadı.) Kimyasal gübre ve zirai ilaçlar sayesinde üretim artışı 3 katı oldu! “Cüce buğdaylar” Pakistan ve Hindistan’a da ihraç edildi; üretim rekoru kırıldı. Bunun üzerine -basının da pompalamasıyla- hibrit tohumlar, kimyasal gübreler ve zirai ilaçlar Türkiye’ye geldi.
Sözde savaşlar bitmişti ama savaş sanayinin ortaya çıkardığı nitrojen bombası, nitrat gübresi; sinir gazı ise böcek ilacı olarak kullanılıyordu!
Üstelik, üretimi artıracak denen hibrit tohumları, toprağı zamanla öldüren sentetik kimyasal gübreler ve bitki hastalıklarına karşı kullanılan zehirler, sadece toprağı değil insanı da hastalandırıyordu.
Sonuçta gıda savaşlarının en önemli adımı atıldı; tohum köylünün elinden alınıp şirketlere verildi. Tabii önce çok ucuz ve sonra pahalı satılarak…
Bunun adı, “modern köleleştirme” idi.
Bitmedi; daha tehlikelisi vardı:
Küresel gıda kontrol süreci, birkaç on yıl sonra “kalıtım devrimi”yle tamamlandı. Bu amaçla Rockefeller, Harvard Üniversitesi’nde çok az kimsenin farkında olduğu bir araştırma yürüttü; Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar” (GDO)!
Gıdalara kimyasal bulaştırmaya “Yeşil Devrim” diyorlardı! (Öncüsü denilen Norman Ernest Borlaug 1970’de Nobel Ödülü aldı.)
Evet tarım, Rockefeller Ailesinin endüstriyel şekillendirmesiyle küreselleşiyordu.
Ve…
Kırma tohumlarla başlayan süreç Amerika’yı, -şirketleri aracılığıyla- dünya tarımının sahibi haline getirdi. ABD’nin küresel imparatorluğunu güçlendirmek için “Mahşerin Dört Atlısı” devredeydi; Monsanto, Du Pont, Dow Agro Scinces ve Syngenta!
Pirinç, buğday, mısır, pamuk, soya fasulyesi, sebzeler, meyveler… Dünya tarımının yüzde 90’ını bu firmaların kontrolü altına girmiş durumda. Bu durum dünya çapında tehlikeli bir ekonomik bağımlılığın ve beslenme sonucu oluşan kanser, alzheimer gibi hastalıkların sebebi.
Evet, tarım uyanışına ihtiyacımız var.
Yarın devam edeceğiz…

Soner Yalçın | Tüm Yazıları
Hits: 1583