21.yüzyılda çocuk manzaraları

~ 08.05.2014, Av.Feyzi Çelik ~

10.12.2000 tarihli gazetelerde bir haber vardı. Haberin başlığı "Zabıtadan kaçarken otomobilin çarptığı mendil satan çocuk öldü"  idi. Ölen çocuğun adı Bülent olup, ilköğretim 8.sınıf öğrencisiydi.13 yaşındaydı. Çocukluğunu yaşayamadan ailesinin geçimini sağlamak ve aile bütçesine katkı sunmak için sokaklarda, duraklarda,trafik ışıklarında, akan trafikte kağıt mendil satıyordu. Bülent, ne kadar büyük bir yükün altına girdiğinin farkında değildi. Haberde ölen çocuğun babasının işsiz olduğu da yazıyordu. Böylece ailenin felaketinin babanın işsiz kalmasıyla başladığı haber veriliyordu. Sonuçta işsizlik ve yoksullukla başlayan felaket küçük Bülent'in ölümü ile doruğa ulaşıyordu. Her ne kadar Bülent'in ölümü gazete manşetlerine geçse de daha sonraki günkü gazetelerde bu haberden eser yoktu. Gündemde ancak bir gün kalabilmişti.

Bülent'in yoksul ve işsiz anne babası Bülent'in yasını tutarken Bakırköy Ceza Mahkemesinde başka bir baba sokakta çocuğunu çalıştırdığı gerekçesiyle sanık olarak ifade veriyordu. Baba suçlu bulunursa bir yıla kadar hapis cezasıyla da karşı karşıyaydı. Aslında baba niçin mahkemeye çağırıldığının farkında da değildi. Sanık mı? Mağdur mu? Onu da bilmiyordu. Çocuğun annesini de mahkemeye çağırmışlardı. Onu da daracık mahkeme salonuna aldılar. Nerede oturacaklarını bilmiyorlardı. Hakim iddianameye bakarak babanın sanık olduğunu, annenin ise mağdur olduğunu söyleyerek onları ayrı ayrı yerlere oturttu.

Baba okunan iddianameden çocuğunu sokakta çalıştırdığı için suçlandığını anladı. Baba çocuğun kendisinden habersiz olarak sokakta çalıştığı şeklinde beyanda bulunarak kendisini savundu. Hâkim anneye de kocasından şikayetçi olup olmadığını sordu. Anne şikayetçi olmadığını söyledi.

İddianamede şikayetçi olarak Çocuk Esirgeme Kurumu, mağdur olarak küçük çocuğun adı yazılı idi. Çocuk Esirgeme Kurumu ve Çocuk bu davanın asli unsurları olmasına rağmen mahkemeye gelmemişlerdi. Dosyadaki belgelere göre sokakta çalıştırılan çocuk ailesinden alınıp Çocuk Esirgeme Kurumunca koruma altına alındığı yazıyordu. Hâkim çocuğun anne babasına çocuğun nerde olduğunu sordu. Onlar çocuğun yanlarında olduğunu, okula gittiği için mahkemeye gelmediğini söylediler. Oysa dosyadaki bilgilere göre çocuğun Çocuk Esirgeme Kurumunda koruma altında olduğu görünüyordu. Daha da ileri giderek çocuğun babasının cezalandırılması için Çocuk Esirgeme Kurumu davaya katılmak için talepte bulunmuştu. Mahkeme bu talep konusunda karar vermek ve "mağdur" çocuğun babasından şikayetçi olup olmadığını sormak için davanın ileri bir tarihe ertelemesine karar verdi.

Sokakta çalışan çocuğun ailesinin sorumluluğu konusunda  İstanbul Valiliğinin 9/8/2000 tarihli 2000/1 karar sayılı "Sokakta Yaşayan veya Sokakta Çalıştırılan Çocukların Korunması Suretiyle Kamu Esenliğinin Sağlanması" ile İlgili Güvenlik Kararı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu karar gereğince çocuklarını sokakta çalıştıran anne babalara Türk Ceza Kanununun 233/1 maddesinde düzenlenmiş bulunan Aile Hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali suçundan dolayı bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaları öngörülmektedir. Bu maddeye göre cezalandırılmasına karar verilen anne ve babalar bir takım temel haklarından yoksun kalmakla da karşı karşıya kalmaktadır. Kamu düzeninin sağlanması için çocuğun anne babasına ceza verilmekle aslında çocuk cezalandırılmış olmaktadır. Böylece sokakta çalışan çocuklar ya trafiğe kurban gitmekte ya da anne babaları cezalarla karşı karşıya kalmaktadır.

Uğur Kaymaz da küçük bir çocuktu. Çocuk olması onu polisin kurşunlarına hedef olmaktan kurtarmadı. Onunla birlikte babasını da vurdular. Böylece çocuğun babasızlık acısını yaşamasına, babanın çocuksuzluk acısını yaşamasına yetebilecek küçük bir yaşam şansı bile tanımadılar.

Uğur Kaymaz'ın öldürülmesi ile başlayan süreçte yeni Ceza Yasaları yürürlüğe girmişti. 18 yaşını doldurmayan herkes çocuk sayılıyordu. Bu nedenle ceza alması halinde cezasından büyük indirimler yapılıyordu. Onlar için Çocuk Mahkemeleri kuruluyordu. Ancak bu uzun sürmedi. Kısa bir süre içinde çocuklara yönelik ceza indirimlerinin bir bölümünden vazgeçildi. "Terör" olarak adlandırılan suçlarda çocuk olmanın yaşı 15'e indirildi. Böylece 18 yaşını doldurmamış çocukların Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılamalarının yolu açıldı. Bu şekilde ağır cezalarla karşı karşıya kalan çocuk tipi ortaya çıkmaya başladı. Diyarbakır ve Adana'da görüldüğü gibi bu çocuklar hakkında tutuklama kararları verilerek onlarca yıl hapisleri istenildi. Adana Valisi daha da ileri giderek bu çocukların anne ve babalarına yapılacak sağlık yardımlarının kesilmesini dahi önerdi. 

İşte 21.yüzyılda ülkemizden birkaç çocuk manzarası. Hiç de iç açıcı bir durum yok. Geleceğimizi teslim edeceğimiz çocukların anayasa ve uluslar arası hukuktan doğan haklarını hatırlayalım ki onlar büyüdüklerinde çocukların haklarını gözetebilsinler.

 

Av.Feyzi Çelik | Tüm Yazıları
Hits: 1438