Ermenilerin en acı günü

~ 24.04.2014, Nazım ALPMAN ~

Türkiye kamuoyu için 24 Nisan tarihi uzun yıllar pek bir şey ifade etmiyordu. Politik bilincin geliştiği 1970’li yıllarda bile bu konu toplumun geniş bir kesimince bilinip öğrenilememişti.
Oysa bütün dünyada bu konu tartışılıyordu. Batı ülkelerinde Ermeniler 24 Nisan’ı “Ermeni Soykırım Günü” adıyla anıyorlardı.
24 Nisan 1915 tarihinde İstanbul’da bir grup Ermeni aydın tutuklanıp, öldürülmüşlerdi. İçlerinde Krikor Zohrab, Taniel Çubukkaryan, Rupen Zartanyan, Ardases Harutunyan, Adop Yercanyan, Rupen Çilingiryan, Dikran Çöğüryan, Diran Kelekyan, Yervant Sırmakeşhanlıyan gibi Ermeni aydınlarının adları geçiyordu.
Daha sonra bu konu üzerine çalışan tarihçilerden Yusuf Sarınay, Osmanlı Belgelerinde 24 Nisan 1915 Genelgesi üzerine ilk etapta 235 Ermeni Komite mensubunun tutuklanarak Çankırı ve Ayaş’a gönderildiğini belirtiyor. Sarınay, 1916 Ağustosu’na kadar bu sayının 290’a vardığını söylüyor.
27 Mayıs 1915’te de “Tehcir Kanunu” çıkarıldı. Mülki ve askeri yetkililere uygun görecekleri kişilerin geçici olarak başka bölgelere nakledilmesi yetkisi verildi. Artık bu kanundan sonra Anadolu Ermeniler için bir yeryüzü cehennemine dönüştü. Bu cehennem Ermenilerle sınırlı kalmadı. Ermenilerle birlikte Rumlar, Süryaniler, Keldaniler de tehcire dahil edileceklerdi. Müslüman din adamlarına “Hıristiyanların katli vaciptir” fetvaları verdirildi.
Sadece Mardin’e bağlı Sahur Şeyhi, buna uymadı “Hıristiyanların katli vacip değildir!” diyerek gerçek bir din adamı olduğunu gösterdi. Bu yüzden eşsiz bir vefa örneği olarak onun bir portresi Mardin Deyrul Zafaran Manastırı’ndaki Süryani patrikleri ve metropolitlerinin resimlerinin bulunduğu özel bölüme asıldı. Bu küçük ayrıntıyı gazeteci Celal Başlangıç yıllar önce Radikal’deki sayfasında yazmıştı.
Artık dünyada yaşanmış hiçbir şey gizli kalamıyor. Acılar gün ışığına çıkıyor. Türkiye gibi uzun yıllar “kapalı toplum” olarak yaşatılanlar da dahil tarihi gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalıyorlar.
Bütün donanımlarını tarihe karşı kuşandıkları bilgisizlik zırhlarına dayandıranlar ile bu acılı tarihi okumak kolay değil. Ama Türkiye’de artık biliniyor ki, Anadolu’nun otokton halkı olan Ermeniler 1915’te çok büyük bir trajedi yaşadılar. Bu trajedinin izleri günümüze kadar da uzanıyor.
Her 24 Nisan’da kapanmamış yaralar kanıyor. Bundan sonra hiçbir şey yapılamaz diyenler sükûnetle düşünmeliler:
-Anadolu Ermenileri için saygı duruşunda bulunmalılar!

***

Soykırımın karşı yakası

Türkiye kendi sorunlarını uluslararası düzeyde gündeme gelmeden fazlaca üstlenmiyor. 2000 yılıydı. ABD Temsilciler Meclisi gündemine “Ermeni Soykırımı” konusunu almıştı.
Haliyle Türkiye ayaklandı…
Acaba Ermenistan’da durum nasıldı?
Milliyet’in Genel Yayın Yönetmeni Yalçın Doğan önerimizi kabul etti, Garbis Özatay ile birlikte Ermenistan’ın Başkenti Erivan’a gittik.
Otele henüz yerleşmiştik ki, büyük bir yürüyüş olduğunu öğrenip caddeye fırladık. Oh dedik, haberin göbeğine düştük! Garbis, uzaktan bolca fotoğraf çektikten sonra korteje yanaşıp yürüyüşün sebebini sorup yanıma döndü:
-AIDS için yapılıyormuş, kamuoyu oluşturmak amacıyla!..
Biz Erivan’dan düzenli yazmaya başlayınca Türkiye’den diğer gazeteler ve televizyon kanıları ekipler yolladı. Birkaç gün sonra Ermeni medyasında birinci haber haline geldik:
“Erivan’a Türk gazeteci akını!”
Kentin caddelerini, sokaklarını, kafeteryalarını, pazarlarını dolaşıyoruz. Ermeni Soykırımı hakkında görüşler almak istiyoruz. Bizlere en çok şu talepler aktarılıyor:
-Şu sınır kapılarını açın da ticaret yapalım!
Bu konunun en karalı bir savunucusu vardı: Levon Ter Petrosyan!
Kampanyasını Türkiye ile dostluk kurulması üzerine inşa etti. Seçimi kazandı. Devlet Başkanı seçildiğinde ilk ziyaretini Türkiye’ye yaptı.
Türkiye Petrosyan’ın sunduğu olağanüstü fırsatı elinin tersiyle itti. Onu Azerbaycan’a yönlendirdi: Git onlarla anlaş sonra bize gel!
Olmadı tabii…

***

Siyasetin göbek bağları

Ermenistan’da Paris’te yaşayan Konya kökenli Samson Özararat ile karşılaşmıştık. Karadeniz Ekonomik İş Birliği Anlaşması’nda Ermenistan Temsilcisi olarak görev yapıyordu. İstanbul Türkçesiyle konuşuyordu. İki ülke arasında kalmıştı:
-Buraya geliyorum ‘git Cumhurbaşkanına de ki’ diyorlar. Türkiye’ye gidince de aynı uyarıyı alıyorum. Erivan’da Türküm, Türkiye’de Ermeni!..
Söyleşimiz bitmişti. Belli bir ortak dil oluşmuştu aramızda. Güven duydu açıldı:
-Bak Nazım kardeşim, Süleyman Demirel’in Haydar Aliyev ile çok sıkı maddi bağları var. O yüzden elleri kolları bağlı…
Daha sonraki yıllarda Süleyman Demirel’in bir mektubu çıktı ortaya. Baba, Haydar Aliyev’e satışı çıkartılan Azerbaycan Devlet Bankası’nı yeğeni Murat Demirel’e satması konusunda özel bir referans veriyordu:
-Murat Demirel, Türkiye’de itibarlı uzman bir bankacıdır!
O zaman anladık, Samson Özararat ne demek istemişti!

Nazım ALPMAN | Tüm Yazıları
Hits: 1596