İlk sarsıntı olduğunda, tavla  oynadıkları masa hafifçe yerinden  oynadı, atılan zarların tıngırtısı biraz  uzun sürdü, o kadar.
  “Şeş caar!” dedi, dede.
  “Altı beş!” dedi, baba.
  Ve devam ettiler. 
 Ataerkil bir aileydi. Orta halli  bir evde, ana baba, dede torun,  dayı yenge, birlikte otururlardı.  Hırlaştıkları olurdu, ama seviştikleri  günler de vardı.
  İkinci sarsıntı ile duvardaki Ata  portresi yan yattı. Tepedeki lamba  şöyle bir gidip geldi, atılan zarlar  çalkalandı. 
 “Yahu ben penci dü atmıştım, dü  beşe döndü!” diye şaşırdı, dede.
  Torun, telefonda konuşmayı  kesip, “Deprem oluyor!” diye  bağırdı. 
 Dayı televizyonun önünden  fırlayıp, Ata’nın portresinin yanına  asılı mavzeri kaptı, pencereye  seyirtip mevzilendi: 
 “Kimse kıpırdamasın, yakarım!” 
 Ana çığlık çığlığaydı:
  “Oğlum, oğlum! Kirişin altına gir,  koru kendini!” 
 Baba, ilk şaşkınlıktan sonra  tüfeği sokağa doğrultan dayıyı  sakinleştirmeye çalıştı.
  “Sokak kıpırdamıyor birader,  kendine gel, yer sarsıntısı oluyor, yer  sarsıntısı!” 
 Dede, “Bizim zamanımızda yerler  böyle sarsılmazdı!” dedi.
***
 “Bırakın yakayım bu evi  sallayanları!” diye naralanan dayı ile  tüfeği elinden almak isteyen baba,  pencerenin önünde boğuşuyorlardı. 
 Kuran okumakta olan yengenin tiz  sesi, işaretparmağını havaya dikip:  “Dinsizler, imansızlar, kıyamet günü  geldi işte, hesabını verin bakalım  günahlarınızın!” diye çınladı.
  Üçüncü sarsıntıyla birlikte, Ata’nın  sureti yere düştü, tavla devrildi,  zarlar ortaya saçıldı. Dayı, tüfek  elinde hazırola geçti.
  “Saat dokuzu beş geçe, Atam  Dolmabahçe’de gözlerini kapadı,  bütün dünya ağladı, doktor doktor  kalksana, lambaları yaksana, Atam  elden gidiyor, çaresine baksana!” 
 “Elektrik kesildi ama” dedi baba.
  “Zaten bugün bir gitti, bir geldi,  ütü yapamadım!” diye sızlandı, ana. 
 Torun, “Saçmalamayı bırakın!”  diye gürledi. “Derhal evden  çıkmamız gerekiyor!” 
 Dede, yere saçılan zarları  topluyordu.  “Vay canına, şeş beş gelmiş!”
***
 Ana, oğlunun koluna yapıştı.
  “Hayır çıkma! Masanın  altına girelim.” 
 Yenge elindeki Kuran’ı  bırakıp, kendini masanın  altına attı. 
 “Masanın altı benim,  kimse giremez!” 
 Baba, kirişlere sarılmış  ağlıyor, dayı, devrildiği  koltuktan bağırıyordu.  “Bırakın tepeleyeyim bu  depremi yapanları!” 
 Torun, “Canımızı kurtaralım,  dışarı çıkalım, ne olur!” dedi. 
 Ana, “Kal, beraber ölelim” diye  inledi. Baba hıçkırdı: “Evim elden  gidiyor, devlet nerede?” 
 Dede, dört ayak üstünde  tavlanın pullarını arıyordu. Dayı,  kalkamadığı koltuktan mavzerin  kurşunlarını boşaltıyordu  pencereye doğru ve görünmeyen  düşmanların üzerine. Masanın  altındaki yenge, altın bileziklerine  ve banka hesaplarına ağıt  yakıyordu
“Vademi kimler yiyecek aah...  Duamı kimler diyecek vaah!” 
 Dördüncü sarsıntının  şiddetiyle, hepsi yere  yuvarlandılar.  Evin kapıları menteşelerinden  çıktı, ardına kadar açıldı. 
 Deprem gelmişti.
 ***
 Okuduğunuz küçük öyküyü,  1995 yılında yazdım. Elbette ki ne  1999’da olacak depremi öngörmüş,  ne de herhangi bir doğal felaketi  kastetmiştim. Sadece Türkiye  evini ayakta tutan menteşelerin  bir bir attığını, kirişlerin çatladığını  gözlüyordum. O gün bugündür  gözlüyorum... 
Bugün yaşadığımız seçim  gününün anlam ve önemini, bundan  daha iyi anlatamazdım.
  İşte deprem kapıya dayandı.  Acaba kimin depremi geldi?
G N O K T A S I
 Eski Güzel Bir Lise Günüydü 
 Sanki yaşanmamış 
 eski güzel bir lise günüydü 
 daha kaybolmamıştım 
 tek tek sayardım yıldızları 
 geceler de uzardı dersler de 
 ne çok sevinirdik okulla  İstanbul’a 
 gittiğimiz zamanlar 
 kaçıp bir keresinde herkesten 
 küçücük bir  tatlıcıda oturmuştuk 
 uzun bir kırmızıda durmuştu  zaman 
 dönerken Çorlu’ya 
 otobüste aynı şişeden votka  içmiştik
  elimle altı yıldız getirmiştim  sana 
 yalnızca eline dokunmak için 
 gülmüştün bulutlara kadar 
 saçların yağmur gibi yüzüme  değmişti
  bir türlü sığdıramadık ellerimize  yıldızları 
 ekmek kavgaları hüzün ayrılık 
 yeni kutsallarım oldu artık  kitabımda 
 geçen yıllar yığıldı yollarımıza 
 kış üstüne kış misali 
 bir bahar aralığı umut yok
  üstelik ayaklarım da üşüyor
  yanlış sonbaharlar kadar güzel
  koyu yeşil gözlerini unutmadım 
 bütün mevsimlerde kayboldum  şimdi
  çok yaşanmış 
 eski güzel bir lise günüydü.
A.KADRİ ERGİN
“Politikada, tüm dostlukların temelini ortak kinler oluşturur.” ALEXIS DE TOCQUEVILLE

 
                             
                                                                                 
                                                                                 
                                                                                 
                                                                                