Ukrayna’da olanlara  ilişkin haberlere baktığımda,  Türkiye’de sansürlü  sansürsüz tüm medyanın,  gazeteciliğin en temel  kurallarını yitirdiğini ya da hiç  edinmediğini düşünüyorum.  Bilmiyorum bize mi yanlış  öğretildi: Ukrayna’daki gibi  jeopolitik sonuçları olabilecek  toplumsal bir kalkışmaya  ilişkin haber verilirken ülkenin  küçük bir haritası konulur,  nüfusunun nasıl AB ve Rusya  yanlıları arasında bölündüğü  kadar, kalkışmanın nedenini  açıklayacak kısa bir tarih  özeti verilir. 
 Hapisten çıkan eski  başbakan Yuliya bir zamanlar  pek sarışın ve güzeldi ya,  bu ülke Nataşa ithalatımızda  önemli bir yer tutuyor, bizim  abazanlar da “turist” gidiyor  ya, zaten Fethullah Gülen’in  Uluslararası Meridyen  okulu da var ya, sürü sepet  cemaat ve inşaat şirketi de  Kiev’de cirit atıyor ya; bizim  çokbilmiş milletin Ukrayna’yı  da derinden bildiğini sanıyor  zahir, bizim medya!  Oysa bir olasılık daha var:  Cumhuriyet’te konuya gayet  hâkim yazılar yazan sevgili  Özgür Ulusoy haricinde,  sanırım Ukrayna haberi  yapan gazeteciler de neden  söz ettiklerini bilmiyorlar!
***
 Ukrayna halkını ikiye bölen  ve SSCB çöktüğünden  beri AB’ciler ile Rusya’cılar  arasında süregelen çekişme,  kökü çok eskilere uzanan  bir din savaşıdır, sevgili  okurlarım. Bu savaşta dil  de din ayrışmasının bir  parçasıdır. 
 Yüzölçümüyle Avrupa  kıtasının ikinci büyük ülkesi  olan Ukrayna, tarihte  Hıristiyanlığı oldukça geç,  988 yılında kabul eden  ilk Slav devleti. O çağda  Hıristiyan âlemi mezheplere  bölünmüş değildi ve  yönderlik merkezi Roma  başkenti Konstantinopolis’ti.  Ülkenin Hıristiyan olmasıyla  birlikte kurulan Kiev  Patrikliği de doğal olarak  Fener Rum Patrikhanesi’nin  “ekümenik”liğini kabul  etti, hükmüne bağlandı.  Hatta Kiev’de temeli 1037  yılında atılan katedral,  adını büyük Ayasofya’dan  almakla kalmadı. İç mimari  malzemesinin büyük  bölümü, mozaikler, çiniler  ve bunları döşeyecek  zanaatkâr ve fresk ustaları  da Konstantinopolis’ten  gitti, büyük  Ayasofya’daki  önemli sanat  eserlerini  Kiev’deki  katedrale  kopyaladılar.
***
 Ukrayna o  kadar bağlıydı  ki başkenti  Konstantinopolis  olan Doğu  Roma’ya,  1453’ten  sonra bile Fener Rum  Patrikhanesi’nin “ekümenik”  yönderliğinden ayrılmadı.
  Ne var ki Rusya, 1686  yılında Ukrayna’nın  Doğu’sunu yuttu ve Kiev  Patrikliği’ni, Moskova  Patrikhanesi’ne ilhak etti.  Ülkenin Batı’sını da Polonya  ve Litvanya işgal edince,  zaman içinde Batı Ukrayna  halkı Katolik mezhebi ve  türevlerine geçip Papa’nın  hükmüne bağlanırken;  Doğu Ukrayna, Moskova  Patrikliği’ne sadık Ortodoks  kaldı. Batı’dakiler özgün  Ukrayna dilini konuşurken,  Doğu’dakiler Rusçayı  benimsedi. 
 Sadece 60 yıl süren  “dinsiz” Sovyet dönemi,  tarihin derin izlerini elbette  törpüleyemedi, hatta  ayrışmayı besledi. SSCB’nin  yıkılması ve Ukrayna’nın  -sözde- bağımsızlaşması  sonucu ülkenin iki yakası  arasındaki dinsel ve dilsel  aidiyet gerilimi, yeniden  hortladı.
***
 İşte bu yüzdendir ki  Ukrayna’nın yüzyıllar  boyunca Polonya’nın  etkisinde ve Katolik olan  Batı’sı, kültürel anlamda  benimsediği Batı Avrupa’ya  dahil ve AB üyesi olmak  istiyor. Aynı yüzyıllar  boyunca Rusya’nın etkisinde  ve Ortodoks kalan Doğu’su  ise Rusya’ya bağlı kalmak… 
 Rastlantıya bakın ki,  Ukrayna’ya dair anlattığım  din ve dil bölünmesi, Kırmızı  Kedi Yayınları’ndan çıkan  son kitabım Bir Hıristiyan  Masalı’nda da yer aldı.  Kitap çıktıktan iki hafta  sonra, muhaliflerin üstüne  ateş açtıran Ukrayna  Devlet Başkanı Viktor  Yanukoviç kayıplara karıştı.  Yolsuzluktan falan önce,  toplu cinayet suçundan  aranıyor. 
Peki, şimdi ne olacak?  Rusya, tarihi tekrarlar ve  silah gücüyle Ukrayna’ya  girer mi? Yoksa ülke, Batı ve  Doğu olarak bölünür mü? 
 Keza, 1.5 milyon  nüfusunun çoğunluğu  Müslüman ve Ukrayna’ya  bağlı özerk bir cumhuriyet  olan Kırım da sorun… Hangi  yakaya özerk takılır ya da  bağımsızlık mı ilan eder? 
 Bilmiyorum. Sanırım  Ukrayna’da tarih yazanlar  da henüz bilmiyor, yazılanı  bozacak olanlar da…
 G NOKTASI 
 Ukrayna PEN Başkanı  Miroslav Marinoviç,  Türkiye Başkanı Tarık  Günersel aracılığıyla PEN  üyelerine bir mektup iletti.  “Size, Brejnev  döneminin eski bir düşünce  suçlusu olarak yazıyorum.  Ama Ukrayna’nın kanayan  Maidan Meydanı varken,  başka unvan anlamsız” diye  başlayan mektup, bir çığlığı  andırıyor.
  Ne var ki Marinoviç’in,  Akileus’un topuğundan  Lord Byron’a Batı  kültürünü oluşturan  referanslarla dolu  mektubunu, anlattığı
Ukrayna tarihini  bilmeden tam olarak  anlamak mümkün değil.  Marinoviç’in mektupta  “Güvenli alanlarınızdan  çıkın! Geçmişte bunu  yapmayı reddeden  Romalıları hatırlayın”  uyarısı, bu özgürlük  savaşçısı entelektüelin Batı  kültürüne ne kadar bağlı  olduğunun da kanıtı.  Ukrayna PEN Başkanı,  ülkesinin bölünmesine de  karşı, Putin’in kontrolüne  girmesine de. Oysa ikisi  birden gerçekleşmesine  imkân olmayan bu dilekler,  çok zor durumdaki  ülkede, kafaların da ne  kadar karışık olduğunu  gösteriyor.   
?“Bilge düşünedursun, deli işi bitirir.” RUS ATASÖZÜ
