1957 yılı, Ankara. 
 Bahçelievler Deneme  Lisesi’nin açıldığı gündü.  Birinci sınıf öğrencileri  arasında Sivas’tan gelen bir  delikanlı, “büyük şehir”e alışkın  diğerlerinin arasında biraz  kaybolmuş, biraz çekingen  duruyordu. Bıçkın olduğu  besbelli bir sınıf arkadaşı  yanına geldi. 
 “Senin adın ne?”
  “Uğur.”
  “Benim adım da Uğur. Sen  benim yanımdan ayrılma!” 
 Ankara bıçkını Uğur Mumcu,  Sivaslı Uğur Yurdakul’u o  günden öteye kanatları altına  aldı. 
 Zaten ikisi de Bahçelievler’de  oturuyor, okul dışında da pek  ayrılmıyorlardı. 
 Deneme Lisesi’nde ikinci  sınıfı okudukları yıl, bir gün Uğur  Mumcu, adaşına “Gel benimle”  dedi. “Ama nereye, diye sorma!” 
 Yüzünde muzip bir ışıltı vardı.  Uğur Yurdakul, kankasına  “Nereye?” diye sormadı. Meraklı  bir heyecanla, takıldı peşine.
***
 On altı yaşındaydılar.
  İsrail Evleri diye anılan mahalleye  gittiler. Bir apartmanın ikinci katına  çıktılar. Uğur Mumcu zili çaldı. Uğur  Yurdakul, arkadaşını tam bir güven,  ama bir o kadar şaşkınlıkla “acaba ne  yapacak” merakıyla izliyordu. 
 Kapıyı orta yaşlı bir adam açtı.  Kendisinden yaşça çok genç iki  Uğur’u, “Hoş geldiniz, hoş geldiniz!”  diye karşılarken, gerçekten sevindiği  belliydi. 
 İçeri girdiklerinde, Uğur Yurdakul’un  şaşkınlığı tavan yaptı. Evin salonu, her  yaştan erkekle doluydu. Kimi otuz,  kimi altmış yaşında, ama hepsinin  on altı yaşın çok üstünde olduğu  erkekler. Uğur Yurdakul, artık küçük  dilini yutmak üzereydi. Oysa Uğur  Mumcu bir neşeli, bir neşeli...  Tanışma turları ve eller uzanmaya  başladı:
  “Ben Uğur, ben de Uğur, ben  Uğur, ben de Uğur, ben Uğur, ben de  Uğur...” 
 On altı yaşında bile zekâsı  mizahıyla yarışan, fırlamanın önde  geleni Uğur Mumcu, kaç gün, kaç  hafta harcamıştı, hatta nasıl, hangi  yöntemle aramıştı bilinmez; ama Uğur  adını taşıyan Ankaralılara ulaşmayı ve  otuz kadar Uğur’u işte o gün, o evde  buluşturmayı başarmıştı!
***
 Düşünün ki o yıllarda bırakın  interneti, cep telefonunu; ev telefonları  bile parmakla gösterilecek kadar  azdı. Telefon rehberi vardı belki, ama  rehber de soyadlarına göre sıralı,  dolayısıyla kolay değildi Uğur adını  taşıyan Ankaralıları toparlamak. 
 Muhteşem tanışma töreninden  sonra, sımsıcak bir sohbet başladı,  her yaştan Uğur arasında. 
 Uğur Yurdakul, gözlerinde özlem  ışıkları, “İşte böyle biriydi, Uğur...”  diyor. “Her yerde, her ortamda  rahat eden ve ettiren, insanları  dostluk çerçevesinde birleştiren,  buluşturan bir insan.” 
 Ahbap çavuş Uğur’ların okul  yolları, et ve tırnak gibi yaşadıkları  lise bitiminde ayrıldı. 
Uğur  Mumcu, AÜ Hukuk Fakültesi’ne  yazıldı. Uğur Yurdakul, ODTÜ  Makina Mühendisliği’ne.  Uğur Mumcu, dünya çapında  gazeteci, basında ahlak ve  başarının simgesi oldu.
  Uğur Yurdakul, dünya  çapında devasa inşaatlar yapan,  sektörün ahlak ve başarı simgesi  GAMA’nın ortağı oldu. 
 Dostlukları sürdü. Aynı  aydınlığa inandılar, aynı ışığı,  demokrasiyi, uygarlığı, insanlığı  savundular.
***
 Uğur Mumcu’ya doğruları  başarıyla savunmasının ve  ününün bedeli, hayatıyla ödetildi. 
 Kankası Uğur Mumcu’yu yitiren  Uğur Yurdakul da ağır bedeller  ödedi. En son, 22 Şubat 2012  akşamı, yağmur altında, kardeşi  gazeteci yazar Doğan Yurdakul’un  tahliyesini bekliyordu.
  Türkiye böyle bir yer. 
 Uğursuzların ödüllendirilip,  Uğur’ların cezalandırıldığı bir cinnet  vatan. 
 Ben de çok özlüyorum, ağabeyim  ve ustam Uğur Mumcu’yu. Tıfıl bir  gazeteciyken, köşe yazılarında,  “Bilbao muhabirimiz Mine  Saulnier’nin bildirdiğine göre...”  diye Cumhuriyet’e geçtiğim  haberlere değer ve destek veren,  her görüştüğümüzde yüreklendiren,  yol gösteren dostumu özlüyorum. 
 Artık Uğur’lar olsun, Uğur’lar yensin  uğursuzları. Bitsin bu uğursuzluk.  Uğurlu olsun yarınlar, artık.
G NOKTASI
  Yargıç ve Zaman 
 Geçen zamanların suçu yok 
 hükmünübaşka yerlerde ara 
 bu şehir kaç kere geçti elinden
  kaçmaların göçmelerin bitti 
 Paris köprülerinde de  Ankara sokaklarında da fark  etmez
  sabah her yerde sabah işte 
 kalkıyor herkes
  pencerendeki yağmur acılarını  boşver 
 sil sil bitmez 
 arala perdelerini 
 gözlerin sokağın başında kalsın  gene 
 birazdan yalnızlığını da bozar  gürültülü sesler 
 hele bir ayağını at kapıdan 
 sevinirsin belki kalabalıklarla 
 gün bazen hayatlardan da uzun  sürer 
 ellerini düşünme kimseleri  olmadı ki zaten 
 anılarına dikkat et 
 kaybolmasınlar akşam olurken  güvercinlerle 
 eve dönüşte senden önce girer 
 paslı bıçaklarla uykusuz geceler
  vurur gözlerine 
 infazcı çaresiz bir yargıç gibi
  geçersin defterinin başına 
 kararını yazmaya başlarsın 
 geçen zamanların suçu yok 
 hükmünü başka yerlerde ara 
 A.Kadri Ergin
? “İktidar yolsuzlaştırır. Mutlak iktidar mutlaka yolsuzlaştırır!” EMERICH ACTON

 
                             
                                                                                 
                                                                                 
                                                                                 
                                                                                