SOLUKLAŞAN DEVLET SURİYE (III)

~ 09.09.2013, Av. Reha TAŞKESEN ~
Suriye’deki Hıristiyan Toplumu:
 
Hıristiyan nüfusun Esat güçlerinin de ve muhalif güçlerin de saldırısına maruz kaldığı düşünülmektedir1.
Bu nedenle de Hıristiyan nüfus gerek ülke dışına ve gerekse ülke içerisinde yer değiştirmek zorunda bırakılmıştır/kalmıştır.
 
Hıristiyan nüfus imkanlar çerçevesinde komşu ülkelere ya da ABD ve Avrupa ülkelerine geçiş yapma gayreti içerisindedirler. İnsan ticareti yapanlar $ 20.000 karşılığında isteyenlerin ülkeden ayrılmalarını sağlayabilmektedirler.
 
Ülkeden ayrılışın maksadı, artık ülkede can güvenliğinin kalmamış olmasıdır2.
 
Hıristiyan nüfusun karşı karşıya bulunduğu şartlar uluslararası toplum ve bağımsız insan hakları dernekleri tarafından yakından izlenmektedir.
 
Suriye’deki Dürzi Toplumu:
 
Suriye’nin güneyindeki dağlık bölgede yaşayan Dürzi nüfus, çoğunluğu bölge ülkelerinde yaşayan toplam nüfusun %50 kadarını temsil etmektedir. İsrail’de yaşayan Dürzi nüfus ile de yakın ilişkileri bulunmaktadır3.
 
Başlangıçtan itibaren Esat yönetimine karşı olan Dürzi toplumu, muhalif güçlere destek vermiştir4. Ancak, son bir yıl içerisinde muhalif güçlerin tümüyle Sünni anlayış çerçevesinde hareket ettiği ve radikal İslamcı grupların aşırı şiddet uyguladığı algılaması Dürzi toplumun da geri çekilmesine neden olmuştur5.
 
Dürzi nüfus daha tarafsız bir tavır içerisine girmiştir. Esat güçleri içerisinde görev yapanların Dürzi bölgesine geçmeleri ve buna karşılık tek bir Suriyeliye de silah çekmeyecekleri, zarar vermeyecekleri şeklinde açıklamalar yapmışlardır.
Dürzi toplumun başlangıçtan itibaren süreci yakından izlediği ve daha çok kendi varlıklarını savunma amacıyla hareket ettiği düşünülmektedir.
 
Uluslararası Kurum ve Kuruluşlar ile Devletlerin Çalışmaları:
 
BM Güvenlik Konseyi Kararları:
 
Suriye’deki çatışma sürecinin başlaması uluslararası toplumu da harekete geçirmiştir. Başta BM olmak üzere karşı olan/destek veren devletler, hükümet-dışı organizasyonlar (HDO) ve sivil toplum örgütleri de harekete geçmişlerdir.
 
Suriye’de çatışma sürecinin başladığı tarihten sonra BM Güvenlik Konseyi tarafından kararlar alınmıştır. 2012 yılı içerisinde alınan kararlar ile Suriye’ye “Gözlem Görevi Heyeti” ve ayrıca “Denetim Görevi Heyeti” gönderilmiştir.
 
Silahsız 30 askeri elemandan oluşan birinci heyetin görevi, ülkede kapsamlı bir görev kuvvetinin sorumluluk almasına kadar geçen süre içerisinde çatışan taraflar ile temas kurmak suretiyle bir ateşkes için ortam hazırlamaktır6.
 
İkinci heyetin görevi ise (UNSMIS); Kofi Annan tarafından geliştirilen “Suriye Barış Planı”nın” uygulanmasını gözlemlemektir7. Silahsız 300 kadar askeri personelden oluşan ve üç ay süre için görevlendirilen heyet, aynı zamanda 6 aşamalı planın uygulanmasına destek vermek için gönderilmiştir. Ancak, Haziran 2012 ayı ilk yarısında Suriye’de tırmanan şiddet olayları nedeni ile bu görev askıya alınmıştır. Bu heyetin görev süresinin uzatılması konusunda Temmuz 2013 ayı içerisinde yapılan oylamadan olumlu sonuç çıkmamıştır.
 
BM tarafından alınan üçüncü karar ise “Gözlem Heyeti”nin görev süresini; “ağır silahların kullanılmasının önlenemediği, şiddetin derecesinin arzu edildiği şekilde düşürülemediği” takdirde bir daha uzatılmamak üzere son kez 30 gün için uzatmak olmuştur8.
 
BM tarafından alınan kararlardan ve uygulamalardan arzu edilen sonuç elde edilememiştir. Çatışan tarafların destek vermemesi, muhalif güçlerin temsil edilememe sorunu ve BMGK daimi üyesi ülkelerin uzlaşamaması gibi sorunlar olumlu bir sonuç alınmasına engel olmuştur. Annan Planı uygulanamamıştır9. Suriye’deki sivil/iç savaş nedeniyle Suriye’de bir BM gücü bulunmamaktadır.
Suriye’de son bir yıl içerisinde yaşanan gelişmelerin uluslararası toplumun algılamasında da bir değişikliğe yol açtığı/açabileceği düşünülmektedir.
 
Çatışmanın daha çok etnik ve dini bir zemine kaydığı, muhalif gücün ağırlıklı olarak Sünni karakter kazandığı ve ölçüsüz şiddet kullanan (İslamcı) terör örgütlerinin çatışma ortamına müdahil olduğu şeklinde bir kanaat oluşmaya başlamıştır.
 
Bu koşullar altında uluslararası kurum ve kuruluşlar ile uluslararası toplumun yeniden bir durum değerlendirmesi yapması hususunun uzak bir olasılık olmadığı düşünülmektedir.
 
BM, uygun koşullar oluşuncaya değin Suriye’deki uluslararası karakter taşımayan çatışma ortamına müdahale konusunda beklemeyi tercih etmiştir/etmektedir.
 
(AB) Avrupa Konseyi Kararları:
 
Mart 2011 ayı içerisinde Suriye’de şiddet olaylarının tırmanması, askeri ve yarı askeri güçlerin sivil halka orantısız güç kullanması uluslararası kamuoyunun harekete geçmesine neden olmuştur. Bu çerçevede BMGK tarafından kararlar alınmış ve ABD de Suriye’ye karşı önlem alacağını açıklamıştır. Bu gelişmelere paralel olarak AB de aldığı kararlar ile uluslararası toplum ile birlikte yeni koşullara göre Suriye politikasını şekillendirmiştir.
AB tarafından Suriye’deki gelişmeler göz önünde bulundurularak alınan kararlarda önemli hususlara vurgu yapılmıştır10. Uluslararası kamuoyuna yansıyan ve dikkat çeken konular silah sevkiyatının önlenmesi/kaldırılması ile ilgili olan kararlardır. Ancak, “Dışişleri Konseyi” toplantısında Suriye’nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne vurgu yapılarak, Esat yönetimi de dahil olmak üzere taraflar ile iletişim kurulmak suretiyle politik bir çözüm üretilmesine ve demokratik bir geçiş sürecine duyulan ihtiyaca da dikkat çekilmiştir11.
 
Bu arada, 2013 yılının birinci yarısı içerisinde Suriye’de muhalif güçlerin Beşar Esat’a bağlı güçlere bir üstünlük sağlayamaması gerekçe gösterilerek; Suriye’deki bütün taraflara yönelik silah sevkiyatını yasaklayan kararın gevşetilmesi ve muhalif güçlere destek verilmesi istikametinde AB içerisinde bir anlayış ortaya çıkmıştır12.
 
Türkiye’nin uluslararası ortamda bu istikametteki ısrarlı taleplerinin de bu anlayışın ortaya çıkmasına katkı sağladığını söylemek mümkündür.
 
Ancak, AB bünyesinde İngiltere ile Fransa tarafından öne çıkarılan bu talebin uluslararası ortama önemli yansımaları olmuş ve RF ile İİC açıklamalar yapmak suretiyle bu gelişmelere kayıtsız kalamayacaklarını açıklamışlardır13.
 
Suriye’deki çatışma ortamının boyutlarının ve taraflarının genişlemesi ve çeşitlenmesi riski ortaya çıkmıştır. Lübnan’daki İran destekli Hizbullah örgütü ve İran’dan sevk edilen Kudüs Kuvveti aktif olarak Esad güçlerinin yanında Suriye’deki çatışmalara katılmışlardır.14.
 
Bu arada, İngiltere Parlamentosu’nun Suriye’ye silah sevkiyatı yapılmasını mümkün kılmayacak bir karar alması ise dikkat çekmiştir15.
 
Cenevre Konferansı Süreci:
Suriye’de çatışmaların başlamasından sonra BM öncülüğündeki girişimler sonucunda Haziran 2012 ayı içerisinde Cenevre/İsviçre’de bir “Barış Konferansı” düzenlenebilmiştir. Katılımcılar bir metin üzerinde uzlaşma sağlamış ve “Sonuç Bildirisi” yayımlanmıştır16.
 
Konferansa BM, AB, ve Arap Devletleri İttifakı ile 9 ülkenin dışişleri bakanları “Suriye Girişim Grubu” adı altında katılmışlardır17.
 
Katılımcılar Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı, ulusal birliği, toprak bütünlüğü ile ülkede uygulanan şiddet ve insan hakları ihlalleri konularının acilen ve öncelikle ele alınmasını talep etmişlerdir. Suriye öncülüğünde, bağımsız ve demokratik bir zeminde sürdürülecek Suriye halkının da meşru arzularını karşılayacak bir politik geçiş süreci konusundaki mutabakatlarını açıklamışlardır.
 
BM Suriye Özel Temsilcisi tarafından yürütülecek çalışmaların ve Suriye öncülüğünde başlatılacak politik sürecin desteklenmesi konusunda uzlaşma sağlanmıştır.
 
Ayrıca, katılımcılar BM (Suriye Özel temsilcisi) tarafından hazırlanan 6 aşamalı planın ve şiddetin acilen durdurulması hakkındaki BMGK kararlarının tümüyle uygulanması hususunu da tespit etmişlerdir.
 
Konferans tarihinden bu yana bir yıl geçmesine rağmen Suriye’de arzu edilen sonuç alınamamıştır. Çatışmanın tarafları daha da çeşitlenmiş, şiddetin düzeyi artmış, halkın mağduriyeti de önlenememiştir.
 
Mayıs 2013 ayı içerisinde ABD ve RF dışişleri bakanlarının Moskova’da yaptıkları görüşme sonrasında, Cenevre’de bu kez çatışan tarafların da temsil edildiği ikinci bir konferans toplanması için girişimler başlatılmıştır18. Ancak, bu konferansta tarafların nasıl temsil edileceği hususu ve katılımcı ülkelerin belirlenmesi ile Suriye’nin geleceğine ilişkin görüş ayrılıkları konferans için uygun bir ortamın oluşmasına engel olmuştur. Suriye Özel Temsilcisi’nin bu konudaki çalışmaları devam etmektedir19.
 
Çatışan bütün taraflar ile Kürt tarafın ise konferans tarihine kadar Suriye’de durum üstünlüğü sağlama gayreti içerisinde olacakları düşünülmektedir.
 
G8 Zirvesi:
 
Haziran 2013 ayı içerisinde toplanan G8 ülkeleri Suriye ile ilgili saptamalarını ve sorunun çözümüne ilişkin ortak görüşlerini sonuç bildirgesine yansıtmışlardır. Katılımcılar, insani kayıpların önlenmesi, barış ve istikrarın sağlanması için politik yöntemleri kullanmak suretiyle Suriye halkına destek verecekleri konusundaki kararlılıklarını ifade etmişlerdir.
 
G8 ülkeleri birleşik, her kesimi temsil eden ve demokratik bir Suriye için politik bir sürecin desteklenmesi istikametindeki taahhütlerini yinelemişlerdir20.
 
 
Üçüncü bölümün sonudur.
 
 
 
Av. Reha Taşkesen
Ankara, 25.08.2013
 
1 RT, Suriye bağımsızlığını kazandığı 1945 yılında %20 olan Hıristiyan nüfusun ülkeden ayrılışı, Hafız Esat’ın 1971 yılında Suriye’de iktidarı ele geçirmesinden sonra hız kazanmıştır. Bu oran 1980 yılında %16,5’a (2,5 milyon) ve 1990 yılında ise %11,5’a gerilemiştir. Suriye’de çatışmaların başlamasından önce oran %’9’du (Maronit/Katolik/doğu Katolik dahil 2 milyon). Suriye’deki Hıristiyan nüfus 2000 yıldır burada yaşamakta olup, konuştukları Aramik dili dinin doğuşunda bölgede kullanılan dili temsil etmektedir.
2 http://www.nationalreview.com/corner/340216/silent-exodus-syria-s-christians-nina-shea
Suriye’li Hıristiyanların Sessiz Kaçışı (The Silent Exodus of Syria’s Christians), Nina Shea, 08.03.2013, aynı zamanda Hudson Enstitüsü Din Özgürlüğü Merkezi Yöneticisi ve Yazar (Mazlum (Persecuted), Thomas Nelson Yayınları, Mart 2013, “Bütün göçenlerin korkusu (aşırı) İslamcılardır. Jihad yanlısı muhalif birlikler ortaya çıkıp bir köyü/kasabayı Resulayn’da olduğu gibi ele geçirdikleri zaman bir gecede Hıristiyan nüfus varlığı sona ermektedir. Çok adı geçen ÖSO, ayaklanmacılar ya da Batıda onlara ne derseniz deyin bir gecede köydeki/kasabadaki Hıristiyanları ayrılmaya zorlamaktadırlar. Yakında ülkede bir tane Hıristiyan bile kalmayacaktır.”
3 İsrail’de 20.000 kadarı Golan tepeleri bölgesinde olmak üzere 150.000 kadar Dürzi yaşamaktadır.
4 RT, Bani Maarouf Taburu, Aralık 2012’de teşkil edilmiştir. Şam’a yakın bölgelerde faaliyet göstermiştir.
5 Gary Gambill, Dış Politika Araştırma Enstitüsü, Mart 2013, “Dürzi lider Şeyh al-akl Hinawi’nin gelişmeler karşısında daha tarafsız bir tavır sergileyeceği konusunda işaretler bulunmaktadır. Dürzi toplumun çatışmanın bir parçası olmak istemediği şeklinde açıklama yapmıştır.”
6 BMGK, Karar No: 2042, 14.04.2012, (Syria Observer Mission) Oybirliği ile geçen karar, 30 silahsız askeri gözlemcinin Suriye’de çatışan taraflar ile temas kurmak suretiyle, geniş kapsamlı bir BM faaliyeti öncesinde ateş kes için ortam oluşturmasını öngörmektedir.
7 BMGK, Karar No: 2043, 21.04.2012, (UN Mission-Syria/UNSMIS) Suriye’deki sivil savaş ile ilgili olarak Kofi Annan tarafından hazırlanan “Suriye Barış Planı”nın uygulamasının gözlemlenmesini öngörmektedir.
8 BMGK, Karar No: 2059, 20.07.2012, “Suriye’de Gözlem Görevinin 30 Gün Uzatılmasına İlişkin İttifakla Alınan Karar.”
9 http://www.yuksekovahaber.com/haber/pydden-kremline-ozerklik-dosyasi--72474.htm
Salih Müslim Muhammed, 26.04.2012, “Annan Planı çökerse Suriye, sonu karanlık bir tünele girecektir. İç savaş ve parçalanma yaşanabilir. Batıda Sünni-Alevi, Dürzi-Müslüman ve kuzeyde Arap-Kürt çatışması yaşanabilir. Rejimin elinde kimyasal silah bulunmaktadır. Kullanılması halinde Ortadoğu karışır. Müdahaleden söz ediliyor. Ancak, bu uluslararası güç dengeleri ile ilgili bir konudur. Müdahaleyi en çok Türkiye istiyor. Çünkü bazı güçlere Ortadoğu’daki planlarına ve siyasi İslam’ın yerleşmesine destek vereceğine söz vermiştir. Tunus, Mısır ve Libya’da gördük. Suriye’de de benzerdir. Destek sözü vermiş siz de Kürt sorununu benim istediğim gibi çözeceksiniz demiştir. Bunu sağlayamazsa Kürt meselesinin kontrolden çıkabileceğini düşünüyor. Bu nedenle de müdahale etmek istiyor. Türkiye’yi müdahale için teşvik ediyorlar. Türkiye’de NATO’yu arkasına almak istiyor. Rusya ziyaretimiz olumlu geçti. Suriye halkının çıkarlarını korumak için veto imkanını kullandıklarını söylediler. Batılı güçler her şeyi tersyüz ediyor. Bunun arkasında Körfez ülkelerinin para ve medya gücü var dediler. Bizi demokrat ve yurtsever olarak görüyorlar. Suriye’de SUK (Burhan Galyun) Kürdistan yok demektedir. Bu SUK, halkların davasından çok kişisel çıkarı olanların bir araya geldiği yapılanmadır. Suriye’de iki muhalefet çizgisi vardır. Demokratik iç dinamiklere dayanan muhalefet Ulusal Koordinasyon Kurulu çatısı altında buluşmuştur. Diğeri ise iç dinamikler ile değil dışarıdan yönlendirmeler ile oluşturulan Suriye’de kökü olmayan ve istikrarsız muhalefet hareketidir. Çoğu AKP tarafından oluşturuldu. Bu nedenle de AKP Kürt sorununa nasıl yaklaşıyorsa, onlar da öyle yaklaşıyor.
10 Avrupa Konseyi 09.05.2011 ile 31.05.2013 tarihleri arasında iki yıl içerisinde 5 Konsey Kararı ve 4 Uygulama Talimatı olmak üzere Suriye hakkında 9 karar almış (Kararlar/Decisions: 2011/273, 2012/420, 2012/739, 2013/109, 2013/255; Uygulama Talimatı/Regulations: 442/2011, 36/2012, 509/2012, 325/2013) ve bir de Dışişleri Konsey Toplantısı kararı yayımlamıştır (3222/2013. Foreign Affairs Council Meeting).
11 3222. Dışişleri Konseyi Toplantı Sonucu, 18.02.2013, Önemli hususlar: 1.BM ve Arap Devletleri İttifakı (The Leauge of Arab States) Özel Temsilcisi Lakhdar Brahimi’nin politik bir çözüm istikametindeki girişimlerine tam destek verilmesi, 2.Suriye Devrimci ve Muhalif Güçler Ulusal Koalisyonu Başkanı Moaz al-Khatib’in taraflar ile politik iletişim kurma gayretlerinde (Esad dikkate alınmadan) çözüm olamayacağı hususuna vurgu yapılması, 3.30.01.2013 tarihindeki Kuveyt Yardım Toplantısı’nda (Syria Donor Meeting) işaret edildiği gibi devletlerin yardımlarını tarafsız, adil ve yeterli şekilde yapmaları hususu, 4.İnsan hakları ve uluslararası insani hukuk ihlallerinin araştırılmasına ve sorumluların tespitine yönelik olarak BM tarafından Uluslararası Ceza Mahkemesi nezdinde girişim başlatılması (14.01.2013 tarihli BMGK’ne yazılan İsviçre Mektubu/Swiss Letter) ve bu bağlamda Suriye Bağımsız Tahkikat Komisyonu çalışmalarının desteklenmesi.
12 AB yine de konuya ihtiyatla yaklaşmıştır. 3241. Konsey Toplantısı kararları ile üye ülkeler, silah ambargosunun kaldırılmasının nasıl uygulanacağı konusunda bilgilendirilmiştir (Konsey Basın açıklaması/27, 27.05.2013). Silahların Suriye içerisindeki şartların iyileştirilmesi maksadıyla kullanılabileceğine, sevkiyatta SUKOA’nın muhatap alınacağına, sevkiyat yapacak ülkenin son kullanıcı/son yer konusunda hassasiyet göstermesi gerektiğine, Konsey’in 01.08.2013 itibarıyla ABD-RF girişimleri ve Suriye’deki tarafların konuya ilgi dereceleri bağlamında konuyu gözden geçireceğine vurgu yapılmıştır.
13 RT, RF Dışişleri Bakanlığı “Suriye’deki muhaliflere daha fazla silah gönderilmesinin tehlike yaratacağını ve bu gelişmenin Suriye’nin de sonunu getirecek bir askeri (müdahale) seçeneğini gündeme getirebileceğine” dikkat çekmiştir.
İran Dışişleri Bakanlığı ise “Suriye’de muhalif güçlerin silahlandırılmasının Cenevre sürecini engelleyeceğini ve de daha çok insanın ölümüne neden olacağını” öne sürmüştür.
14 Kudüs Kuvveti/Tugayı (Quds Forces)
İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun özel bir birimidir (Army of the Guardians of the Islamic Revolution). İran İslam Devrimi anlayışının sınır ötesine taşınması ile görevlendirilmiştir. Sınır ötesi topraklarda faaliyet gösterme sorumluluğu bulunmaktadır. İran’ın yüksek (dini) liderliğine bağlıdır. Bir tümgeneral tarafından yönetilen birliğin 15.000 kadar elemanı olduğu düşünülmektedir. İran-Irak savaşı (1980-1988) sırasında kurulan birliğin Irak kuzeyinde Kürtleri, 1980’den sonra Afganistan’da Muhammed Necibullah yönetimine karşı Şii liderliğini, Taliban’a karşı Kuzey İttifakı lideri Ahmet Şah Mesut’u, Hamid Karzai’ye karşı Taliban’ı, Bosna’da Sırplara karşı Müslümanları, Suriye’de Esad’ı desteklemiştir.
Hizbullah (Allah’ın Partisi, Party of Allah/Party of God)
Lübnan’da faaliyet gösteren Şii yarı askeri grubu ve partisidir. Arap ve Müslüman dünyada direniş hareketlerine destek vermektedir. Lübnan ordusundan daha güçlü olduğu düşünülmektedir. Suriye’deki sivil/iç savaşta Esat’ı desteklemektedir ve stratejik konumdaki Qusayr kasabasının geri alınmasında önemli rol oynamıştır. İsrail’in Lübnan’ı işgali sırasında Suriye’nin onayı ile İran’dan gelen 1500 kadar devrim muhafızı (Kudüs Kuvveti) tarafından kurulmuştur/eğitim verilmiştir. İran yüksek (dini) liderliğine bağlıdır. İsrail devletinin yok edilmesi ile ilgili açıklamaları bulunmaktadır. Örgüt “devlet içerisinde devlet” olarak tanımlanmaktadır. ABD, AB, Hollanda, Fransa, İngiltere, Körfez İşbirliği Teşkilatı, Avustralya, Kanada, İsrail tarafından “terör örgütü” olarak tanımlanmıştır.
11.07.2013, İngiltere parlamentosu İngiltere’nin Suriye’deki muhalif güçlere silah sevkiyatının Başbakan David Cameron tarafından (sembolik) veto etmesine imkan veren bir karar almıştır. Bir hükümet kaynağı böyle bir hususun gündeme gelmesi durumunda, önerinin Parlamento alt kanadının (Lower House) 650 üyesi tarafından reddedileceğini ifade etmiştir. İngiltere böyle bir kararın Suriye’de ve bölgede çatışmaların yaygın hale gelmesine ve bölgeye intikal edecek silahların İslamcı şiddet uygulayan örgütlerin eline geçmesine neden olabileceğini öngörmektedir.
16 Suriye Girişim Gurubu, Sonuç Bildirisi, (Action Group of Syria, Final Communique), 30.06.2012, Bildiride şiddetin ve insani kayıpların acilen ve öncelikli olarak durdurulması yanı sıra, Suriye’nin nasıl bir geçiş süreci yaşayacağı ve nasıl bir Suriye olacağı konusuna da vurgu yapılmaktadır. “Demokratik ve yeni siyasi kimliklere de yer veren çoğulcu…uluslararası standartlarda bir insan hakları anlayışı...bağımsız yargı…hukukun üstünlüğü…din, mezhep, etnik, dil ve diğer çeşit ayrımcılığa yer verilmemesi gibi hususlara dikkat çekilmektedir.
17 Katılımcı ülkeler; ÇHC, Fransa, RF, İngiltere, ABD, Türkiye, Irak, Kuveyt ve Katar’dır (Action Group for Syria). Konferansa BM Genel Sekreteri başkanlık yapmış, Arap Devletleri İttifakı (The Leauge of Nations) Başkanı ile AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi de konferansa katılmışlardır.
25.06.2013, ABD, RF ve BM temsilcilerinin katıldığı Cenevre’de sürdürülen müzakerelerden bir sonuç alınamaması üzerine ABD ve RF Dışişleri Bakanları John Kerry ile Sergey Lavrov’un bir hafta sonra bir araya gelerek görüşme yapmalarına karar verilmiştir.
19 Lakhdar Brahimi, Washington, 23.07.2013, “Henüz çözümlenemeyen sorunlar bulunmaktadır…Masada kimlerin oturacağı konusunda sıkıntılar vardır…İran’ın katılımı konusunda ABD ve RF farklı düşünmektedirler…BM olarak ülkeler/üyeler arasında bir ayrım yapmamak bakımından bizim tutumumuz bellidir…En iyimser tahmin ile konferansın Eylül 2013 ayı içerisinde toplanabileceği söylenebilir.”
20 G8 Toplantısı Sonuç Bildirisi, Lough Erne/Kuzey İrlanda, 18.06.2013, Önemli hususlar:1.Barış ve istikrarın politik yöntemler kullanılarak sağlanması, 2.BM tarafından 2013 yılı için öngörülen $ 5,2 milyon tutarındaki insani yardım ihtiyacının $ 1,5 kadarının katılımcıların sağlayacağını ve durumun ciddiyetine göre daha fazlasının da karşılanabileceği, 3.Demokratik birSuriye için politik bir çözümün sağlanmasına olan taahhüdün bir kez daha ifade edilmesi ve 30.06.2012 tarihli Cenevre Bildirgesi esaslarının (askeri ve emniyet unsurlar da dahil olmak üzere) yaşama geçirilmesi, 4.Suriye’de yükselen terörizm ve aşırıcılık ile mezhepcilik konusunun rahatsızlık yarattığı ve Cenevre Konferansı’nda al-Qaeda bağlantılı ya da diğer terörizm bağlantılı unsurların etkisiz kılınması ve dışlanması konusunda taahhütte bulunulmuş olması, 5.Çatışan tarafların kimyasal silah kullanılması konusunun araştırılması için Kimyasal Silahların Önlenmesi Teşkilatı (Organisation for the Prohibition of Chemical Weapons-OPCW) ve Dünya Sağlık Teşkilatı (World Health Organisation-WHO) uzmanlarının da bulunduğu BM inceleme heyetine izin verilmesi..

SOLUKLAŞAN DEVLET  SURİYE  (I)

SOLUKLAŞAN DEVLET  SURİYE  (II)

Av. Reha TAŞKESEN | Tüm Yazıları
Hits: 2309