 
                            1970’lerden günümüze bu ülkede insanlığa karşı işlenen suçların birebir mağduru ve tanığı Nihat Behram, “Darağacında Üç Fidan” kitabında idam sahnesi kadar dehşet verici bir gaddarlığı şöyle anlatır:
“Görevlilerin eğlence konularından en korkuncu, idamcılık  oyunuydu. Hazırlanan senaryo gereği bir nöbetçi yüksek sesle, sözgelimi,  ‘Komutanım, 45 No’lu esirin idam kararı geldi’ diyor ve o hücre açılıp tutuklu dışarı çıkarılıyordu.
Daha sonra sanığa beyaz gömlek giydiriliyor, son sözü ve son ihtiyacı soruluyordu...
Denizler’in  asılmış olduğu bir dönemdi. Yani Türkiye’de üç insan darağacında can  vermişti. Ve asılma konusu artık bir eğlence haline getirilmişti...  
Son  sözleri sorulan bu masum insan, hazırlanan ilmiğin karşısına  getiriliyor, ilmik boynuna geçiriliyordu. Ve yine senaryo gereği bir  nöbetçi, ‘infazın yeni bir emirle ertelendiği’ haberini getiriyordu.”
Nihat Behram’ın bu satırlarını andığım gün, Cumhuriyet gazetesinde 2010 yılında gözaltına alındığı “Emniyet”te 13 polis tarafından günlerce dövülen ve karakola tekrar çağrılınca yeniden işkence görmektense intihar eden gencecik mimar, Onur Yaser Can’ın fotoğrafı ve yitik oğlu anan ailesinin yürek yakan ilanı vardı. Yine aynı gün, Ankara’da yine bir genç fidanın katili, işçi Ethem Sarısülük’ü 1 Haziran’da gerçek mermiyle vurup öldüren polis Ahmet Şahbaz, geçen pazartesi çıkarıldığı mahkeme tarafından serbest bırakıldı.
 
Düşündüm. 
1970’lerde gencecik masumları idam sehpalarına yollayanlar, işkence altında öldürenler ve ölmeyenlere uyguladıkları “infaz oyunu”yla  eğlenenler cezasız kaldığı için mi, 1980’lerde aynı gaddarlık binlerle  katlanarak, daha çok idam, daha çok işkence, daha çok faili meçhul ile  sonuçlanmıştı acaba?
Yoksa 1980’lerde gencecik insanları önce  birbirine kırdırıp geri kalanları kendisi kıran, asan, işkence altında  öldürten ve öldüren cellatlar cezasız kaldığı için mi, bugün bir genç  katili polis daha serbest bırakılıyor? 
Türkiye’de insanlığa karşı işlenen suçlar, 40 yıldır cezalandırılmadığı içindir ki suçluların mevki ve cüreti artıyor. 
Bu  cüret olmasa, 1980’lerdeki zulmün PKK’yi yarattığı bir ülkenin  başbakanı, şiddetin şiddeti çağırdığını bile bile, gaddarlıkta sınır  tanımayan ve apaçık suç işleyen polisi, “destan yazıyor” diye övebilir mi? 
Siyasal kimliğini muhafazakâr ve demokrat Müslüman olarak  tanımlayan AKP iktidarı, tüm devlet kurallarını altüst edip milli  varlıklarını haraç mezat sattığı Türkiye’de tek bir geleneği muhafaza  etti, o da insanlığa karşı cezasız suç işlemek ve işletmek geleneği  oldu. 
Demokratlığı, susturulan medya, hukuksuz  tutuklamalar, yargılamalar, infazlar ve yasaklarla gömdüler. Şimdi  apolitik ve silahsız gençlere Ergenekon, Balyoz şablonu biçerek  demokrasi mezarının üstünde tepiniyorlar. 
Müslümanlık olgusuna  gelince... Başbakan gibi düşünmeyen AKP’lilerin, gösterici gençlere  biçilen suçlara bile bakmaları yeter. İslamda yalan mubah mıdır? Ya iftira?
Peki, fitne fücur, ayrımcılık, “sizden, bizden” diye bölücülük ve yerli halkına karşı yabancılardan medet ummak var mıdır, İslam’da? Hiç sanmıyorum!
Gösterileri  bastırmak için Türk polisi kılığına sokulan, muhtemelen ÖSO elemanı  Arap paralı askerlerin de kullanıldığını, hatta böyle bir grubun Ankara  Rixos otelinde konuşlandığını gösteren videolar var. 
Videolar gerçeği yansıtıyorsa, Kuran, kendi yurttaşını yabancı ve sahte polise kovalatmaya ne der, doğrusu bilmiyorum. 
Ama anayasada bunun suç, hatta “vatana ihanet” suçu olduğu yazılıdır!
G NOKTASI
AKP 11 yıldır tartışılmaz iktidarında nasıl aşırı güç sarhoşu  olduysa, CHP’nin de aşırı süre iktidarsızlıktan ayılamadığı, fazlasıyla  alıştığı muhalefette atıllaştığı, hamlaştığı söylenebilir. 
CHP milletvekillerinin bireysel olarak gösterilere fedakârca  destek verdiği doğru. Ama örgütsel bir bütün olarak canlı ve heyecanlı  bir muhalefet yapamıyor! Şimdi parti yönetimi yine gençlik açılımı  peşinde, Gezi eylemcilerini anlamak ve siyasete katmak için arayış  içindeymiş... Tren kalktı gidiyor, CHP peşinden koşmak şöyle dursun,  durduğu yerde mahmur mahmur esniyor!
Oysa ben bugünlerde CHP’nin  AKP’nin iktidar sürecinde tutuklanan, dövülen, öldürülen gençlerin  sayısını, insanlığa karşı işlenen suçların listesini oluşturup yargıya  taşımasını; hiç olmazsa 24 saat Meclis kürsüsünün önünde tam takım “duran adam” olabilmesini isterdim.
TC  vatandaşı olmayan Arapların Türk polisi kıyafetinde göstericilere karşı  çıkarılması ise CHP’nin öncelikle araştırması ve gerekirse Anayasa  Mahkemesi’ne kadar götürmesi beklenen bir dava konusudur. 
“İhanet yeşil renkli, kuştüyü gibi yumuşak bir küftür. Sessizce ve içerden oyar.”   
FRANCİS BLANCHE
26 Haziran 2013 - Cumhuriyet