Demokrasi, Avrupa ve Türkiye

~ 15.04.2013, Erol MANİSALI ~

- Ilımlı Avrupa mı? Radikal Avrupa mı?
- Aydınlanmanın temeli Avrupa’dan, demokrasinin öz kaynakları ve çağdaş değerleri yine bu coğrafyadan çıkmıştır.
- Avrupa tarihte sömürgeleri kanalı ile ilerlemenin kaynaklarını oluşturmasına karşın, demokrasi tarihinin de inşasına büyük katkı sağlamıştır.
Bu çelişki dünya tarihinde hep görüldü. Atina’nın ünlü düşünürleri yüzde 5’lik demokrasinin ürünüdür. Roma imparatorluğu, Romalıların
“ötekileri” ezmesiyle yükselmiştir.
- Avrupa’nın artıları ve eksileri, birlikte
“Avrupa medeniyetini” yaratmalarına karşın “artılar süzüle süzüle, damıtılarak” bugünkü çağdaş demokratik değerlerin özünü oluşturdu.
Avrupa içinde bu böyledir. Demokrasi esas itibarıyla içerisi içindir. Dışarıda demokrasi istenmesi için
“Avrupa’nın vicdanının, kamuoyunun, entelecensiyanın ses vermesi gerekir.” Ses vermesi de bir anlamda, Avrupa’daki demokrasinin sonucudur.
Türkiye’ye bakış
Fransız, İngiliz ya da Alman hükümetleri ile kamuoyunun, entelecensiyanın Türkiye’ye bakışında çelişkiler ya da farklılıklar görülür.
- İş çevreleri doğal olarak,
“işlerimiz Türkiye pazarında nasıl gelişir” diye bakarlar. Firmaları nasıl daha rahat çalışır, pazarda olanaklar nasıl artırılır yaklaşımları egemendir. Bu da çok doğaldır. Yoksa hangi yönetim daha demokrat, demokrasi işliyor mu, insan hakları, sendikal haklar yerinde mi meseleleri onları pek ilgilendirmez.
Hatta sendikal hakların, toplumsal hakların gelişmesi işlerine gelmez; mal ve hizmet ihracı, şirketlerin rahat çalışması, ücretlerin düşük olması, piyasaya müdahale edilmemesi arzu edilen öğelerdendir.
- Buna karşılık Avrupa’nın entelecensiyası, yazarları, çizerleri, düşünürleri daha farklı bakarlar.
Kendi ülkelerinde
“demokrasi kültürü” egemen olduğu için insan hakları, basın özgürlüğü, hukuk düzeni, sendikal haklar konularında Türkiye’deki gelişmelere duyarlıdırlar; basına baskı varsa, insan hakları zarar görüyorsa tepki gösterirler.
- Bir de Avrupa devletlerinin hükümetlerinin politikaları vardır; onlar ise demokratik düzende bulundukları için
“çıkarlar ile kendi kamuoyu duyarlılıkları arasında denge kurarlar.”
“Ne şiş yansın ne kebap”
uygulaması egemen olur.
Ve bugün
Bugün Avrupa’nın Türkiye politika ve uygulamalarında bu çelişki ve farklılıklar baskın çıkıyor.
- Bir yandan, Türkiye pazarının en açık ve kendileri için en rahat piyasa olmasından memnundurlar.
Bir yandan da, AB’nin gümrük birliği sistemi içinde
“Türkiye’yi içine almadan, her türlü ticari ve iktisadi ayrıcalığa sahip olmuşlardır.”
Ayrıca Türkiye’nin üçüncü ülkelerle ilişkileri AB’nin ticari dene
timi altındadır. İşlerin bu yönü yüzünden olağanüstü mutludurlar. Türkiye’deki gidişata ve uygulamalara her türlü desteği verirler.
- Buna karşın demokrasinin işleyişi, insan hakları, basın özgürlüğü alanlarında Avrupa kamuoyunda ve sivil toplum örgütlerinde duyarlılıkların ve tepkilerin bulunması Türkiye politikalarını etkilemektedir.
Türkiye’de hükümetin icraatı iktisadi boyutu ile işlerine geliyorsa Ankara’nın canını demokrasi konularında fazla sıkmak istemezler. Bu bir anlamda Avrupa’daki demokrasinin gereğidir. Çünkü oy aldıkları kendi halklarıdır, onların
refah düzeyini yükseltmek en başta gelen sorumluluklarıdır.
Bunun en somut örneğini, Başbakanlık’tan ayrıldıktan sonra, Irak’a müdahale konusundaki gerekçelerini savunurken
Tony Blair üstelik parlamentoda açıklamıştı.
Türkiye Avrupa ile ilişkilerinde, Avrupa ülkelerinin yaptığı gibi çıkarlarını koruyabiliyor mu? Sorunun yanıtında bizdeki ve Avrupa’daki demokrasinin farkını buluruz.

15 Nisan 2013 - Cumhuriyet

Erol MANİSALI | Tüm Yazıları
Hits: 1226